
İsrael’de Türkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu üyesi Violet Bahar’ın öncülüğünde, eski ve yeni tiyatro oyuncuları anlamlı bir buluşmada bir araya geldi.
Bat Yam Kültür Derneği kurucularından Violet Bahar ve merhum Sholomo Bahar’ın başlattığı, tamamen gönüllülerden oluşan Türkçe ve Ladino tiyatro çalışmaları, İsrael’de yaşayan Türkiye kökenli topluma büyük katkı sağladı. Bu çalışmalar kapsamında sahnelenen oyunlar, hem Türkiye’den gelen üyeler hem de İsrail’deki geniş toplum tarafından ilgiyle takip edildi.
Son yıllarda genç tiyatro severlerin eski oyuncu ve yönetmenlerle birlikte çalışarak sahneye çıkması, tiyatro sevgisinin yeniden canlanmasına vesile oldu. Bunun yanı sıra, İsrael Türkiyeliler Birliği (IYT) yurt dışından gönüllü ve profesyonel tiyatro topluluklarını davet ederek, Türkçe ve Ladino tiyatrosunun ülke genelindeki etkisini artırdı.


Pandemi, bölgesel savaşlar ve Türkiye ile yaşanan diplomatik gerginlikler nedeniyle tiyatro etkinliklerine uzun süre ara verilmişti.
Bu nedenle, 29 Kasım Cumartesi akşamı 60 kişilik eski ve yeni tiyatroseverin bir araya gelmesi, tiyatroya duyulan ilgiyi ve sahneye çıkma isteğini yeniden ortaya koyması açısından büyük önem taşıyor.
Buluşmada, Violet Behar’ın organize ettiği mekanda katılımcılar, zengin ikramların tadını çıkarırken tiyatronun geleceği için de umut dolu sohbetler gerçekleştirdi.
Tiyatro severler, yakın gelecekte sahnelerin yeniden toplumla buluşması dileğiyle bu anlamlı etkinliği noktaladı.

This date coincides with the weekly Torah portion Vayeishev. Vayeishev explores themes of jealousy, patience, inner reconciliation, and self-expression through the story of Joseph. His relationships with his brothers and the challenges he faces symbolize the ways we confront our fears and our past.
Hello dear friends,This year, I blew out another candle of life and continued moving forward… And this time, I did something I hadn’t done for years: I shared a birthday post with photos and my feelings on social media.
I used to have a difficult relationship with birthdays. But for my father, they were important. He would always crown my birthday with a big strawberry cake and recount the memories of that day every year. As for me, I found celebrations pointless and practically hid my birthday away. I even left notes at work to avoid the traditional celebrations: “Please do not announce my birthday.”
But then, a turning point came.A few years ago, while chatting with a lifelong neighbor friend on WhatsApp — I can’t remember the exact topic; it was a philosophical, deep discussion about women — she suddenly said:“You know, what you’re doing actually counts as self-abuse.” (Emotional self-harm)I paused for a moment.“Self-abuse? What’s that?” I asked.“It’s what you do to yourself,” she said calmly.
The conversation passed, but that day I realized something I hadn’t been aware of. Our topic wasn’t even my birthday, but I always take criticism seriously because constructive feedback moves you forward.
I started researching. The term “self-abuse” is broad; but when I applied it to my life, it meant this:Making yourself invisible, belittling yourself, always putting your needs last, prioritizing the needs of loved ones over your own being, and for years, not even allowing yourself to enjoy a small celebration… I had been doing exactly that.
I used to think, “Another year has passed, time is running out; what’s the point of this celebration?” and trivialized birthdays. But my friend held up a mirror for me. Looking at my own behavior, I realized how often I had been unfair to myself.
I understood that even avoiding a birthday celebration, or not allowing myself to enjoy a small celebration, was a form of emotional self-harm. Not physical, but a deep pattern that over the years made a person feel worthless.
This year, I took a small but meaningful step to break that pattern. I shared a photo post on Facebook expressing my feelings. It was amazing; friends, family, and acquaintances I hadn’t spoken to in years reached out, wrote, called, and my birthday instantly became a celebration filled with messages and calls.
Of course, the other option would have been to stay silent and retreat into my shell. But which is better? Opening up to the universe and to people, sharing our hearts, really brings joy.
When I lived in Vancouver, I experienced this approach at the Innovative Synagogue Or Shalom. Being open and sharing thoughts and feelings was important. We even had a song we all sang in the synagogue: “I am opening.”And this year, I also opened my heart a bit more. A small step, but it made a big difference.
My birthday experience offered me an opportunity for inner reconciliation: making peace with the years when I had belittled myself and put my needs last… Opening up, sharing my feelings, and allowing myself to enjoy even small celebrations became a moment of rebirth, much like the patience and inner growth illustrated in Vayeishev.
Stay with Love
RahelÇela Behar
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Bir önceki yazımı okudunuz mu?



Hamas… “Özgürlük savaşçısı…” 😂😂😂
Sapıkça davranışlar…
Aşağıda kaleme aldığım satırları yazmak çok zor. 7 Ekim’de Nova müzik festivalinden Hamas tarafından kaçırılan Guy Gilboa Dalal hayatta kalan son yirmi rehine arasında ülkesine iade edildi.
Guy Gilboa Dalal, kanal 12’de verdiği röportajda Hamas tarafından maruz kaldığı ağır cinsel istismarı açıkladı. Dinlerken insanlık adına yüzüm kızardı, yazarken daha da zorlanıyorum. Ancak, 7 Ekim’den söz edilmesinin dahi tabu sayıldığı, İsrael dışındaki bazı ülkelerde yaşayanlarca bu gerçeğin bilinmesini istiyorum.
Guy’ın anlatısı aynen şöyle; “Beni koruyan/başımda duran teröristler ruhsal olarak dengesizdi. Bir dönem normal davranıyor, bir dönem ise çok zalim olabiliyorlardı. Teröristlerden biri bana ‘Pornografik film yapmak ister misin?’ diye sordu. Bana dokunmaya başladı. Sırtımı, ensemi ve boynumu öpmeye başladı. Bana ‘Seni seviyorum’ dedi. Bu çok rahatsız ediciydi. Bir noktada eli göğsümde durdu. Kalbim çok hızlı atıyordu. Bana ‘Korkuyor musun?’ diye sordu.
“Beni bir yere götürdü ve eğer anlatırsam beni öldüreceği tehdidinde bulundu. Başka bir olayda yine beni bir yere götürdü, pantolonunu indirdi. Ona ‘Bu dinen yasak’ dedim. Cinsel organını birkaç dakika boyunca makatıma sürterek hareket ettirdi.”
Kalbim atıyor, sinirden her tarafım titriyor. Kim bilir nice benzer olaylar yaşanmıştır dile getirilmeyen. Guy’ı cesaretinden dolayı kutlamak gerekir. “From the river to the sea” diye bağıranlar neyin, kimin, hangi sapık ideolojinin yanında yer aldıklarını biliyorlar mı? Gözü kör Cihatçıların yanında yer alan yolunu şaşırmış bu naif solcular Batı medeniyetinin dibini dinamitlediklerini biliyorlar mı?
Batı medeniyeti her insanın eşit ve özgür olarak yaşama hakkını tanır. Gel gör ki Avrupa’da güç bulan bu yeni akım, insanları “mümin” ve “kafir” olarak, kadınları da erkeğin çok altında görür. Kafirlerin ise öldürülmeleri meşrudur.
Son kamuoyu araştırmalarında Avrupa’da Müslüman nüfusun yüzde 50’sinin Hamas ve İslami Cihat türünde aşırı akımları benimsediğini ortaya koyuyor. İsteyen Hamas’a “kurtuluş ve mücahitler grubudur” desin, bir silahlı yapı silahsız sivilleri sistemli bir şekilde öldürüyor, kaçırıyor, bıçaklıyor ise bu bir terör örgütüdür. Bir terör örgütü olan Hamas’ın amacı ise İsrael devletini yok etmek, haritadan silmektir.
7 Ekim’de düzenlediği saldırıda günahsız sivil halkı hedef alan, çocukları yakarak öldüren, kadınlara tecavüz eden, rehin alan ve 1.200 kişinin yaşamını sonlandıran Hamas sadece ve sadece bir terör örgütüdür ve hiçbir zaman amacına ulaşamayacaktır.
İsrael’in soykırım yaptığı iddialarına da kısaca değinmek istiyorum. Holokost inkarcılarına şunu hatırlatmak istiyorum. Soykırım belirli bir insan topluluğunun; milliyeti, ırkı, etnik kökeni dolayısıyla yok edilmesidir. İsrael’de iki milyonu aşkın Filistinli yaşamaktadır. Vatandaşlık hakkına sahip, parlamentoda temsil edilen, dillerini özgürce konuşan İsraelli Arapların kılına dokunulmazken kendisine acımasızca saldıranlara karşı girişilen savaşta ölenlerin sayılarına bakılarak bu durum nasıl soykırım olarak nitelendirilebilir? Başka ülkeler 7 Ekim benzeri bir saldırıyla karşılaşmış olsalardı ne türden bir karşılık verirlerdi diye sormak gerekmiyor mu?
Av.Yakup BAROKAS
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Bir önceki yazımı okudunuz mu?




















































