Merhaba sevgili okuyucularım. Yine ucu net görülmeyen günlerin içindeyiz. Savaş hala netlik kazanmadı. Ateşkesler ne kadar hakiki ne kadar sahte? Ben hala bir merak çilesinin iplerini sarmaya ve anlamaya çalışıyorum. Savaş dönemi boyunca beni huzurlu kılan şey, okumak. Kitaplar, makaleler, vs. İsrael Ulusal Kütüphanesi'nin yazıları sayesinde birçok gerçeğe daha rahat ulaşabiliyorum. Şimdi sizlere oradan okuyup öğrendiğim bazı hikayeleri anlatmak istiyorum.
İsrael Ulusal Kütüphanesi’nin '7Ekim Anıt Duvarı' israel milli kütüphanesi,7 Ekim 2023'ten kısa bir süre sonra yeni açılan binasında ''öldürülenler ve düşenler için anıt duvar'' inşa etme kararı aldı.
7 Ekim 20 ve ve sonrasında öldürülen sivillerin ve şehit düşen IDF askerlerinin görüntülerini ve isimlerini içeren bu anma sergisi, kütüphanenin 7 Ekim’i ve sonrasını İsrael’de ve yurt dışında belgelemek için “bearing whitness”in bir parçası olarak 20 metre uzunluğunda dev bir ekrana yansıtılmıştır. Ölenlerin isimleri düzenli olarak güncellenmekte ve ziyaretçilerin hem kişisel hem de kollektif duygularına olanak tanımakta.
Kütüphane, İsrael’deki ve dünyadaki topluluklardan 7 Ekim katliamının birinci yıl dönümünü anma törenlerde kullanılmak üzere benzer bir serginin hazırlanıp hazırlanamayacağına dair çok sayıda talep gelmekte.
Kütüphane bu nedenle,''öldürülenler ve düşenler için anıt duvar'ın İbranice ve İngilizce olarak basılı ve/veya dijital gösterim için yüksek kaliteli indirilebilir dosyalardan oluşan bir set oluşturdu. Dosyalar ücretsiz olarak indirilebiliyor.
Geçtiğimiz yıl içerisinde katledilen ve hayatını kaybeden 1650'den fazla kişinin anıları lütuf bulsun ve rehineler en kısa sürede bize sağ salim iade edilsin.
Bu arada aynı kaynaktan birkaç hikâye paylaşmak istiyorum.
LİLACH ALMOG, İsrael’in güneyindeki kasabasında Hamas teröristleri tarafından ele geçirilen bir polis karakolunun kalıntılarının ve kurşunlarla delik deşik edilmiş binaların önünden günde birkaç kez geçiyor.
''Her köşe bir anıta dönüştü'' dedi.” Biraz unutmak isteseniz bile unutamıyorsunuz. Duvara baktığınızda her şeyi yeniden hatırlıyorsunuz.''
Almog, İsrael-Hamas savaşı nedeniyle yerinden edilen 120.000 İsraelliden biriydi ancak 7 Ekim saldırısının sürekli hatırlatıcılarıyla evine döndü.
Şok saldırıda Hamas öncülüğündeki binlerce terörist İsraelin güneyine saldırarak yaklaşık 1200 kişiyi öldürdü ve 251 kişiyi rehin aldı ve gazzede savaşı başlattı.
Bir yıl sonra kurtulanlar her şeyi değiştiren günü anımsıyorlar. Teröristler sınırdan içeri akın ederken yatak odalarında, sığınaklarda, güvenli odalarda(mamad) ve ağaçların altında saklandılar.
Sonrasında mağdurlar sevdiklerinin yasını tuttu, kaygıyla mücadele etti, mağdur olanların suçluluğunu yaşadı ve yaşadıkları çilenin izlerini taşıyan evlerine geri dönüp dönemeyeceklerini sorguladılar.
37 yaşındaki Lilach Almog Stedorot'da yaşıyor. Apartmanının karşısındaki polis karakolunda meydana gelen patlamanın şiddetiyle yere yığıldı.
Sderot’ta hava saldırısı sirenleri çaldıktan sonra evinin güvenli odasına koşmuş ve omuzlarında roketatarlarla sokaktan aşağı yürüyen onlarca silahlı adamı inanamayatrak pencereden izlemişti.
Polis karakolunu ele geçirdiler ve ordu teröristlerin hala içeride olduğu binayı buldozerle yıkmadan önce saatlerce süren bir çatışma yaşandı. Karakolun çevresindeki bölgede 30'dan fazla sivil ve polis memuru öldürüldü.
Almog, çocukları ve annesiyle birlikte sderottan kaçtı ve sekiz ay boyunca tel avivdeki bir otelde yaşadı, ancak hükümetin yardımı ağustos ayında tükenince Sderot’a geri dönmek ve o günü hatırlamak zorunda kaldı.
Geçtiğimiz yılın kaygısı onu alt üst etti ve mimar ve iç mimarlık olan işini bırakıp engellilik iznine ayrılmaya zorladı. 9 yaşındaki oğlu yatağını ıslatmaya başladı.11 yaşındaki kızı onsuz hiçbir yere gitmeyi reddediyor.
''Savaş devam ettiği sürece sakinleşmenin, hayatlarımıza geri dönmenin yolu yok,''dedi. ''Hala rehinelerimiz var orada. Hala kabuslar görüyoruz. Sonu yok.''
ZİV ABUD, 27yaşında, Nova müzik festivali kurtulanı ve rehine ELİYA COHEN'in kız arkadaşı.
Ziv Abud, Nova müzik festivaline yapılan saldırıdan kaçmaya çalışırken yol kenarındaki bomba sığınağını gördüğünde, roketleri atlatmak için güvenli bir yer olacağını düşünerek rahat bir nefes aldı.
''Şimdi girdiğimiz sığınağın aslında bir ölüm tuzağına dönüştüğünü biliyoruz.
Yaklaşık 10 kişinin sığabileceği beton sığınağa yaklaşık 30 kişi sığmıştı. Teröristler içeri girdiğinde içeriye el bombaları atmaya başladılar.
Abud, silahsız izinli asker Aner Shapiro'nun sekiz el bombası attığını, ancak dokuzuncusunun sığınağın içinde patladığını ve anında oradaki insanların yarısının öldüğünü söyledi.
Duman ve kargaşanın ortasında teröristler, insanları rehin alıp sığınağı kurşun yağmuruna tuttu.
Abud, üstündeki cesetlerin ezilmesiyle korunarak hayatta kaldı. Gözlerini açtığında yeğeninin ve kız arkadaşının cesetlerini gördü ancak erkek arkadaşı Eliya Cohen'den hiçbir iz yoktu. Sığınaktan kaçırılan dört kişiden biriydi. Abudun dışında altı kişi daha hayatta kaldı.
Abud, geçtiğimiz yıl boyunca rehineler için yorulmadan kampanya yürüttü ve cohen’in geri dönmesi için dünyanın dört bir yanına seyahat etti.
''kendi travmamı daha az düşünüyorum, sadece eliyayı eve nasıl getireceğimi düşünüyorum''dedi.
SHLOMO MARGALİT VE HANNA'LE MARGALİT
86 yaşındaki shlomo ve 79 yaşındaki Hannal’e, Kibutz Nir Oz'dan nasıl kurtulduklarına hala inanamıyorlar. Kibutz Nir Oz'aki evlerinin her iki tarafındaki sakinlerinin tamamı 7 ekimde öldürüldü veya kaçırıldı. Teröristler evlerine üç kez girdi ancak saklandıkları güvenli odaya girmediler.
Nir oz'un yaklaşık 400 sakininden 42'si öldürüldü ve 75'i o gün kaçırıldı. Ancak kibuzun kurucu neslinden olan çift kurtuldu. Margalit çifti 64 yıldır evli ve bu sürenin neredeyse tamamını Nir Oz'da yaşayarak, çorak çölü yüksek ağaçlar ve yemyeşil çimenlerle dolu bir köye dönüştürmek için çalıştılar.
Saldırıdan büyük zarar gören kibutzun yeniden inşaasının yıllar alacağı belirtiliyor. Ancak bunun nasıl olması gerektiği ve yapılıp yapılmaması gerektiği konusunda sorular devam ediyor. Nir oz sakinlerinin çoğu gibi çift de, yaklaşık bir saat kuzeydoğuda bulunan kiryat gatda yeni apartman binalarının inşa edildiği bir projede geçici konutlarda yaşıyor.
''Hala ne kaybettiğimizi idrak edemiyorum. sanırım enim için bu çok daha sonra olacak''dedi Hanna'le Margalit.''Şu anda tüm çalışmamız hayatta kalmak., yeni bir yere alışmak, rehinelerin eve dönmesini ummak için.''
Shlomo Margalit,7 Ekim'den önce yaptığı iş olan mezarlıkla ilgilenmek için haftada bir kez kibutza gidiyor. Ama şimdi birçok mezar eklendi. Her seferinde oraya gittiğinde bir kişiyi seçip harap olmuş evine giderek onlara uygun şekilde veda ediyor.
Hepsini aynı anda yapmak için çok fazla''dedi.''Çok üzücü ve çok zor, imkansız.''
EİLAT SHALEV,47 yaşında, Nova festivali kurtulanı.
Elat Shalev, güney İsrael de 7 Ekim’den birkaç gün sonra pomela (büyük turunçgiller) hasat edilmek üzere olduğunu hatırlıyor. Çiftçilerin önceden büyük toplama kutuların yerleştirildiğini biliyordu, kendisi de Hamas teröristleri Nova müzik festivaline giden yolu işgal etiklerinde, kocası Shay ile dans ediyordu.
Teröristler arabalarına ateş etmeye başlayınca ikisi ayrıldı. Shalev yakındaki tarlalara koştu, araçlara atlayıp indi ve sonunda kendini bir pomela bahçesinin yakınında buldu.
''Sol tarafta gördüğüm ilk ağacı yakaladım. Ellerim başımın üstünde ve yüzüm toprağa gömülü bir şekilde saklandım, sadece tanrıya beni kurtarması için dua ettim. Böylece yaşayabilir ve çocuklarıma geri dönebilirdim'' dedi.
Dakikalar sonra bir kurşun kafasına sadece birkaç santimetre uzaklıktan isabet etti. Yola geri dönmeden önce saatlerce ölü taklidi yaptı. Sonunda İsrael güvenlik güçleri onu bir polis karakoluna götürdü.
Saatler geçtikçe ve kocası onunla iletişime geçmeyince, giderek daha fazla endişelenmeye başladı. Beş gün sonra eşinin öldüğü açıklandı.Shalev kendisi ve 12 ila 23 yaşlarındaki dört çocuğunun rahatlamaları için yahudiliğe yöneldiğini söyledi. Ancak geceleri uyumakta zorluk çekiyor ve evini tek başına idare etmekte zorlanıyor.
''Günler geçtikçe, bir gün, bir gün, bir gün daha, aslında daha da kötüye gidiyor.daha iyiye gitmiyor,''dedi Shalev.''Onu özlemek daha da güçleniyor çünkü geri dönmeyeceğini giderek daha iyi anlıyorsunuz.gerçekten geri dönmeyecek.''
50 yaşındaki LİAT ATZİLİ, Kibutz Nir OZ’dan rehin alındı.
Gazze’de 54 gün esaret altında kalan Atzili kimliğinin konrolünü yeniden ele geçirmek için tarih ve yurttaşlık bilgisiöğretmeni olarak işine dönmeye kararlıydı.
''Kendimi en rahat ve huzurlu hissetiğim yer okul. Bir sınıfta olmak benim için en doğal şey''dedi.'' Eskiden nasıl olduğumla ve hayatımın bu devresinden öncesinde nasıl olduğuyla ilgili gerçek bir bağ kuruyorum.
Yeraltı tünellerinden tutun rehinelerden çok daha iyi koşullarda bir apartmanda tutulduğu için kendini şanslı sayıyor. Yine de, esareti sırasında Atzili ailesinin hayatta kalıp kalmadığını bilmiyordu.
Askeri güvenlik kocası Aviv’in öldüğünü ve cesedinin Gazze’de tutulduğunu duyurdu. Çocuklarından ikisi de kibutzdaydı ve hayatta kaldılar.
7 Ekim olayının birinci yıldönümü atzilinin tahmin ettiğinden daha zor geçti. Geçen yıl ne kadar çok şey kaybettiğinin bir dönüm noktası. Günün en azından bir kısmını yatakta kalıp ''dirty dancing'' izledi.
Atzili, yakın zamanda tutkularından birine geri dönmeyi ve İsrael’in Holokost Müzesi Yad Vashem'de turlar düzenlemeyi umuyor. İnsanların paralellikler kurmak istediğini anlıyor ancak orta doğudaki gerçekliğin farklı olduğunu söyledi.''İsraelli Yahudiler bir bakıma Flistinlilerin ortadan kaybolmasını istiyor ve Filistinliler de bir bakıma Yahudilerin ortadan kaybolmasını istiyor, ancak bu olmayacak,''dedi.''Kimse bir yere gitmiyor. Birbirimizi sevmek zorunda değiliz, ancak geçinmek zorundayız ve herkesin burada güvenle yaşayabileceği bir yol bulmalıyız.''
Sözün bittiği yer tam da bu cümle. Dileğim barışın sağaltıcı kolları ile sarmalanmak nasip olur. Sevgiyle kalın.
Sara YANAROCAK
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Yakov yolculuğun başlangıcında bir rüya ve bir uyanış anıyla kutsanmıştır.
Rüyasında Tanrı Yakov'a Cennet ve Dünya alemlerini birbirine bağlayan merdiveni gösterir ve sonra ona bir vaatte bulunur. Bu kutsamayla, ayaklarımız Dünya'nın temeline basan ve taçlarımız Cennet'in sonsuzluğuna açık olan bir merdivene dönüşürüz. Biz bağlantı oluruz.
İlahi akış bizim aracılığımızla yeryüzü alemlerine dökülür. Bizim aracılığımızla, yeryüzü deneyiminin zevkleri ve sefaletleri İlahi olanda deneyimlenir.
Bu dönüştürücü gerçeğe ulaştığımızda Cennetin Kapısında olduğumuzu ve Tanrı’nın yanı başımızda bulunduğu gerçeğine uyanırız. Burası evrenin tüm alemlerine (olam) açılan kapıdır.
Yolculuğumuz bize “ZEH”'nin - "BU"nun kutsamasını getirir. Yani tam olarak anda kalabildiğimizde, Tanrı'nın Varlığı ortaya çıkar.
Yakov Tanrı ile pazarlık etmeye çalışır. Korkmuştur. Yolculukta kendisine yiyecek, giyecek ve huzurun sağlanacağından emin olmak ister.
Yaşam nimetlerinin bize arzu ettiğimiz şekilde verilmesini isteriz. Korkularımıza ve arzularımıza takılıp kaldığımızda gerçek vaadi kaçırırız.
Söz, sana HAMAKOM'u, "YER"i vereceğim. Sana torunlar vereceğim. Rüzgara tutulan narin bir çicek olacaksın. Açılıp tohumlarını saçacaksın ve kök salacaksın, hayal bile edemeyeceğin yerlerde tomurcuklar açacaksın.
Tarihin, koşulların ve tesadüflerin rüzgarları senin özünü, şarkını, iç çekişini, arzu tohumlarına karıştırarak dünyanın en ücra köşelerine yayacak. Kokun en uzak bahçelerden bile yayılacak.
Senin ve soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün aileler kutsanacak. Seninleyim.
Rahat olacağına ya da acı çekmeyeceğine dair söz vermiyorum. Asla aç kalmayacağına ya da umutsuzluğa kapılmayacağına dair söz vermiyorum. Kalbinin asla kırılmayacağına dair de söz vermiyorum. Sözüm sadece seninle olduğumdur.
Acında, açlığında, umutsuzluğunda, tökezlerken, kafan karıştığında — (Seninleyim), “Anohi İmah” (Bereşit 28:15) - Terk edilmiş hissettiğinde bile.
Bir yandan kalbimi onun rehberliğine açmaya ve yaşamın akışına teslim olmaya çağırılıyorum. Diğer yandan O’nun çoktan geldiğinin farkındalığına ulaşmam isteniyor. Bu paradoks ruhsal bir meydan okuma barındırıyor.
Büyükannesinin ruhunun kendi omzunda oturduğunu ve ona rehberlik ettiğini söyleyen yaşlı bir adamla tanışmıştım. Ona hayat yolculuğunda geliştirilmesi gereken en önemli üç özelliğin CESARET, MERAK ve ŞEFKAT olduğunu söyledi. Adam biraz tuhaf görünse de, bu büyükanne tavsiyesi benim için değerli oldu.
Bu önerilerle her yeni durumu, manzarayı veya ikilemi bir öğrenme fırsatı olarak kabul ederek hayatın bir öğrencisi olmamı gerektirdiğini kavradım. CESARET, bazen korkuya eşlik eden felci aşmamı sağlayacak, böylece bir sonraki adımı atabilecektim.
MERAKIM, beni ileriye götürecek ve yolculuğa neşe katacaktı. Ve ŞEFKAT kalbimi açacak, beni başkalarına bağlayacak ve hayatın açtığı yaraları iyileştirecekti.
Bu hayat macerasının amacı, Cennet ile Dünya arasında bir bağlantı olmak ve kalbi her ikisini de kapsayacak kadar genişletmektir.
Yakov’un rüyasında gördüğü merdiven gibi her nefes alış Dünya’ya doğru ver her nefes veriş de Cennet Bahçesine doğru yapılan bir yolculuk değil midir?
Sevgilerimle - Shabat Shalom
Moşe PASENSYA
Dürziler, İsrail’in savunma güçlerinde yer almaları ve sosyal yaşamda oldukça etkin olmaları nedeniyle ‘çoğunlukçu azınlık’ tanımına uymakta ve diğer azınlıklardan farklılık göstermektedir. Dürzileri diğer azınlıklardan ayıran en önemli özellik, bu toplumun İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılından beri yaşadıkları ülke ile kader birliği yapmış olmalarıdır.
Yad Lebanim’in kurucusu ve eski milletvekili Amal Nasraldin bizleri makamında kabul etti. Söyleşiyi gerçekleştirdiğimizde 90 yaşının üstünde olan bu zat adeta İsrail Devleti’nin kuruluşundan bu yana Yahudi-Dürzi birlikteliğinin mihenk taşıydı. Amal Nasraldin 2023 yılında 95 yaşında iken topluma ve devlete katkılarından dolayı “İsrael Ödülü” nü aldı.
Dürzi inancı Suriye ve Mısır’da 1017-1047 yılları arasında ortaya çıktı. İlk inananlar İslâmiyet’in Şiilik mezhebinin İsmailliye kolundan gelenlerdi. Ancak, ilk anda hem Şiiler, hem de Sünniler tarafından bu farklı inanca yönelenlere karşı büyük bir tepki oluştu. Bu inanca sahip olanlar kendilerini ‘birleştiriciler’, tek Tanrıcılar anlamına gelen ‘Muvahhidûn’ (Muvahhidler) diye tanımladılar ve isimlerini bu inancın savunucusu olan Muhammed bin İsmâ ‘il ed-Derezî’den aldılar.
1043 yılında misyoner tutum terk edildi, bu inancın dışa açılmasına son verildi. Takipler sonucu Mısır’dan sürülen Dürziler Güney Lübnan, Suriye ve İsrail’e sığındılar. Lübnan’daki iç savaşlar sonucunda 18. yüzyılda, Lübnan’da Dürzi dağlarına yerleştiler. Uzun yıllar Dürzilere karşı girişilen saldırılar, bu inancın gizlilik içinde sürdürülmesi sonucunu doğurdu. Yaşadıkları ülkelerde genel kabul gören çoğunluğun dininden görünmeyi ve uzak bölgelerde yerleşmeyi yeğlediler.
Dürziler, İsrail’in savunma güçlerinde yer almaları ve sosyal yaşamda oldukça etkin olmaları nedeniyle ‘çoğunlukçu azınlık’ tanımına uymakta ve diğer azınlıklardan farklılık göstermektedir. Dürzileri diğer azınlıklardan ayıran en önemli özellik, bu toplumun İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılından beri yaşadıkları ülke ile kader birliği yapmış olmalarıdır.
İsrail’e yerleştikleri tarih konusunda çelişkili görüşler ileri sürülmektedir. İsrail topraklarında varlıkları 11. yüzyıla kadar uzanmakta ise de, büyük çoğunluğunun, liderleri 2. Emin Fahad Adin zamanında 17. yüzyılda bu topraklara göç ettikleri bilinmektedir. İsrail’de ikamet eden Dürzilerin 120 bini İsrail vatandaşıdır ve büyük çoğunluğu Hayfa yakınında Daliat El Karmel’de ve Galil bölgesindeki yerleşimlerde yaşamaktadır. Otuz bin kadarı ise Suriye’den alınan Golan tepelerinde yaşamakta olup halen Suriye vatandaşlıklarını da koruyorlar. Daliat El Karmel, İsrail’de yer alan en önemli Dürzi yerleşim bölgesi. Burası, eski otantik görünümünden oldukça uzak; beyaz sarıklı geleneksel giysileri içinde Dürzilere pek nadiren rastlanmakta… Turistik bir görünüme sahip çarşısında trafik tam bir keşmekeş içinde… Son model arabalar yaygın. Dar sokaklarında heybetli villalara rastlamak mümkün… Yerli ve yabancı turistler genellikle kebap ve künefe yenilen lokantalara ve turistik eşyaların satıldığı dükkânlara rağbet ediyor. İsrail bayrağının yanında her yerde beş renkli Dürzi bayrakları yer alıyor. Konum olarak yüksekte bulunan bu yerin temiz havası ve yemyeşil manzarası insanı büyülüyor.
Yad Lebanim’in (Oğullar Anıtı) kurucusu ve eski milletvekili Amal Nasraldin bizleri makamında kabul etti. 90 yaşının üstünde olan bu zat adeta İsrail Devleti’nin kuruluşundan bu yana Yahudi-Dürzi birlikteliğinin mihenk taşı.
Yad Lebanim adlı kurumun Dürzi temsilciliğinin kurucusu ve başkanısınız. Bu kurumun ne olduğunu ve özellikle Dürziler açısından ne gibi bir anlam taşıdığını anlatabilir misiniz?
Yad Lebanim, İsrail genelinde faaliyet gösteren bir kuruluştur. Biz Dürziler, Bedeviler, Yahudiler hepimiz bir bütünün parçasıyız. Yahudi bir şehit ailesi ile Dürzi bir şehit ailesi arasında fark yoktur. 1980 yılında Dürzilere ait Yad Lebanim’in oluşumu için öncülük ettim. O dönem milletvekili idim ve kurumun, savaşlarda yaşamını yitiren aileler açısından ne anlam taşıdığını biliyordum. Galil ve Hayfa Dürzüleri için de böyle bir yer inşası yönünde girişimde bulundum. Çocuğu ölen bir anne / babaya veya eşini yitiren bir kadına bu acı haberi duyurmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. İlkin projeye destek vermeleri için şehit ailelerine başvurdum. Hepsi olumlu karşıladı ve birlikte bu işi gerçekleştirdik. Sonra da mekânın tüzel kişilik kazanması için çalıştım.
Yad Lebanim’in temel görevi nedir?
Yad Lebanim’in en önemli görevi şehitlerin anısını yaşatmaktır. Bu nasıl gerçekleştirilir? Öncelikle Galil ve Hayfa’da, Dürzülerin yaşadıkları her köyde askeri bir mezarlık oluşturduk. Ülkede her yıl düzenlenen şehitleri anma gününde (Yom Ha Zikaron) ailelerin yanında yer alarak onların yalnız olmadıklarını hissettirmeye çalıştık. Bunun yanı sıra kitaplar yayınlıyoruz. Bu kitaplarda şehit düşen askerin hangi aileden geldiğini, kim olduğunu, nerede, nasıl şehit düştüğünü anlatıyoruz. En önemlisi şehit aileleri ile yakın ilişki kurup onların her türlü sorunları ile ilgileniyoruz. Üçüncü görevimiz, Yahudiler ile Dürziler arasında bir köprü oluşturmaktır. Bazı kesimler bu uyumlu birlikteliğe ve iki halk arasındaki kader birliğine inanmamakta ve onu engellemeye çalışmaktadırlar. Biz bununla da mücadele ediyoruz. Yad Lebanim’in merkezini Daliat El Karmel’de kurduk, Galil’de de beş temsilciliğimiz var. Amaç oradaki ailelerle de yakinen ilgilenmek. Ailelerin sorunlarını ilgili bakanlıklara taşıyıp çözüm üretmeye çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi gençler askerlik öncesinde bir hazırlık dönemi geçirirler. Ben bu hazırlık sürecini Yahudiler ile Dürziler arasında bir kardeşlik platformuna dönüştürdüm. Son dönemde 250 gencimizi ordunun en seçkin kıtalarına gönderdik.
Şu anda orduda hizmet yapmakta olan kaç Dürzi var?
Bir sayı söyleyemem, zaten bu benim görevim de değil. Ancak İsrail’in ilk başbakanı David Ben Gurion’un devletin kuruluşunu ilan ettiği günden itibaren Dürziler sadakatlerini göstererek İsrail ordusunda yer almışlardır.
Dürzilerin askerlik hizmetinde bulunmaları bir zorunluluk mudur?
Evet, bir zorunluluktur. 1948’de bu, gönüllülük esasına dayanmakta idi. 1953’te kişisel başvuru yerine 700 genç toplu olarak askere alındı. Bu durum gönüllükten mecburi hizmete geçiş yolunu açtı. 1955’te Knesset’te, 18 yaşındaki her Dürzinin askere gitme mecburiyeti yönünde bir kanun çıkarıldı. Günümüzde Dürzilerin % 83’ü askere giderken, bu oran Yahudi gençlerde % 72.
Askeri kariyer yapıp yüksek mevkilere geliyorlar mı?
Onlarca generalimiz var. Bugün Dürziler orduda tam eşit konumdalar. Örneğin son olarak, Tabip General Tarif Badar, ordunun sıhhiye sınıfının genel komutanlığına getirildi.
1980’li yıllarda Likud Partisi’nden Knesset’te milletvekili idiniz. O döneme ilişkin anılarınızı aktarabilir misiniz? Niye Likud’u seçtiniz?
Ben İşçi Partisi saflarında yetiştim. Dürziler arasında, İbranice konuşan ve askere giden ilkler arasında yer aldım. Bu arada David Ben Gurion, Golda Meir, Levi Eshkol, hepsi ile tanıştım. Ancak 1971 yılında İşçi Partisi ile ihtilafa düştüm. En büyük oğlum Lütfi Nasraldin, Ürdün’den topraklarımıza sızan ve güneydeki En Yahav yerleşimine giren teröristlerle göğüs göğse savaşırken şehit oldu. Askerliğinin son günüydü, ertesi gün tezkere alacaktı. Giriştiği silahlı mücadelede üç teröristi öldürerek yerleşime girmelerini engellerken ne yazık ki kendisi de yaşamını yitirdi. (Her ne kadar söyleşimiz sırasında dile getirilmediyse de, Amal Nasraldin’in bizlere sunduğu kitaptan, diğer oğlu Salah’ın 1995 yılında Hamas tarafından Cenin’de kaçırıldığını, torunu Lütfi’nin ise Dökme Kurşun Operasyonu’nda şehit düştüğünü öğreniyoruz.) Ben Dürzilerin Bedevi, Çerkez gibi diğer Arap azınlıkların konumunda tutulmalarına karşı çıktım. Çünkü bizler askere gidiyorduk, şehit ve gazi oluyorduk. Dürzilerin Araplar ile bir tutulmamalarını istedim. İgal Alon başkanlığında bir komisyon kuruldu. Komisyon önerimi ret etti. Dürzileri Araplardan farklı tutarsak sayıca fazla olan diğer azınlıkları rencide etmiş ve desteklerini kaybetmiş oluruz dediler. Ben de İgal Alon ve Yossi Sapir’e; “İşçi Partisi saflarında yetiştim ancak nitelikten çok niceliğe önem veren ve siyasi çıkarı ön planda tutan bir partide artık yer alamam” dedim. İşçi Konfederasyonu’nda (Histadrut), Parti Meclisi’nde ve daha pek çok görevde idim. Hatta milletvekili adayı olduğum Mapai’dan istifa ettim. Ertesi gün bir basın toplantısı düzenledim; Maariv, Yediot Aharonot gibi önemli gazeteleri çağırdım. Parti mensubu olduğum için pek çok konuda bilgim vardı, eleştirilerimi dile getirdim ve Dürzilerin karşılaştıkları eşitsizliklerden söz ettim. Orduda üst rütbelere gelemiyorlardı, ancak daha da önemlisi sosyal yaşamdaki ayırımcılıktı. Konuşmamda, birbirlerine yüz metre uzaklıkta bulunan biri Yahudi, diğeri Dürzi iki yerleşimi örnek gösterdim. “Yahudi köyünde su var, elektrik var, oysaki Dürzi köyünde karanlıkta yaşanıyor ve su iki kilometre öteden getiriliyor,” dedim.
Likud Partisine geçişiniz nasıl oldu?
Likud Partisi lideri Menahem Begin bana, Tzipi Livni’nin babası Eytan Livni’yi gönderdi ve görüşmek istediğini belirtti. Başta tereddüt ettim; onun, Arapça konuşanları sevmediği bizlere öğretilmişti. Ama o bir muhalefet lideri idi ve karşılıklı bir kahve içmenin ne zararı olur diye düşündüm. Onunla dört kez bir araya geldim. Her seferinde ona hayranlığım daha da artı. İnsana verdiği değeri gördüm. O bana şunları söyledi: “Dürzilere haksızlık yapıldı. Oysaki yedi Arap ülkesi İsrail’e saldırdığında yanımızda yer alan sadece Dürzilerdi.”
Yıl 1971’di. Begin; “Sana söz veriyorum, birkaç yıl içinde Başbakan olacağım ve bu eşitsizliği ortadan kaldıracağım” dedi. Dediği de gerçekleşti, 1977’de hükümeti kurdu ve ben de meclise girdim. Bir ay sonra beni çağırdı ve, “Verdiğim sözü hatırlıyor musun?” diye sorup konuşmaya başladı; “Ülkemiz göçmen sorunları, yerleşim, ekonomi ve alt yapı gibi konularla ilgilenmek zorundaydı. Dürziler bin yıldır buradalar, bir süre daha zeytincilikle ilgilenmeye devam edebilirler diye düşünüldü. Bunun kasti olarak yapıldığını söylemiyorum, ama durum bu…” dedi. Bana, Dürzi belediyelerle bir toplantı düzenlememi ve bu belediyelere bütçe ayıracağını söyledi.
Bu öneriye karşı çıktım, çünkü sorunlar sadece para yardımı ile çözülemezdi. 29 yıldır Dürzi köylerinde düzgün bir eğitim yoktu, hatta eğitim verilecek okul binası bile yoktu. Bizler de İsrail’de yaşıyorduk, eşit haklara sahip olmalıydık. Knesset’ten Dürzi yerleşimlerinin tüm sorunlarının çözümleneceğine ilişkin bir kanun çıkarılmasını, bakanlıkların Dürzilere de Yahudi vatandaşlarına verilen aynı hizmetleri götürmelerini istedim. Bunu desteklemek için 1977 Mart ayında Knesset’te bir konuşma yaptım. Bu konuşmam değişimin başlangıcı oldu. İmar Bakanlığı da Dürzi yerleşimlerinin geliştirilmesi yönünde karar aldı. (Knesset’te yaptığı konuşma metnini dosyasından çıkarıp bana gösterdi.)
İsrail’de ve dünyadaki Dürzi nüfusu nedir?
Dünyada 3 milyon Dürzi yaşamakta… Ancak çok dağınıklar. Lübnan ve Suriye’de 1,5 milyona yakın Dürzi var, ABD’de 250 bin, Afrika ülkelerinde de bir miktar yaşıyor. İsrail’de ise 120 bin kişilik bir nüfus var.
Günümüzde İsrail’de Dürziler her alanda eşit haklara sahip midirler?
Haklar bildiğiniz gibi gökten inmez. Bunları elde etmek için mücadele vermek gerekir. 1977’den 1990’a kadar tam bir eşitlik söz konusu idi. Sonra farklı siyasetçiler farklı kararlar aldılar, durum Dürzilerin aleyhinde değişti. Bu yönde mücadelemiz sürüyor. Ancak Yahudiler arasında da tam bir eşitliğe sahip olmayan kesimler var. Özetle orduda, Savunma Bakanlığı ile ilişkilerimizde bir sorun yaşamıyoruz. Fakat bazı konularda siyasiler ile tartışmamız, gerekirse masaya vurmamız gerekebiliyor. Eğitimde, sosyal koşullarda, Likud’un iktidarda olmasına rağmen bazı aksamalar var.
Knesset’te mücadeleyi sürdüren Dürzi milletvekilleri yok mu?
Var ama inanın Yahudiler haklarımızı daha iyi koruyorlar. (Gülüşmeler)
Araştırdığım kadarı ile Dürzi inançlarının temelinde gizlilik yatıyor. Bu doğru mu?
Günümüzde hiçbir şey gizli kalmıyor. Hatta Savunma Bakanlığı’nda bile gizlilik yok. Fakat gelenekler var ve bunlara sımsıkı bağlıyız. Örneğin, kişi ancak anne ve babası Dürzi ise kendisi de Dürzi olarak kabul edilir. Yahudilerde sadece anneye bakılır, diğer dinlerde insanlar farklı inançlara geçebilirler. Oysa hiç kimse Dürziliğe kabul edilmez. Nasıl ki, Yahudiler Musa’yı, Müslümanlar Muhammed’i peygamber olarak kabul ediyorlarsa, Dürziler de Musa’nın kayınpederi Yitro’yu (Şuayb) peygamber olarak kabul ederler. Diğer bir önemli gelenek ise karışık evliliklerin kabul görmemeleri ve buna uymayanların Dürzi sayılmayacağıdır.
Söyleşimizin ardından Amal Nasraldin bizi Yad Lebanim’in Daliat El Karmel’deki merkezini gezdirdi; uzun bir koridorun her iki tarafında devlet başkanlarının, başbakanların, ordu ileri gelenlerinin, dinî ve yabancı ülke temsilcilerinin merkezi ziyaretlerinde çekilmiş onlarca fotoğrafı yer alıyordu. Kapısında yeni bırakıldığı belli olan çelenklerin bulunduğu sade mozoleden içeri girildiğinde bir bölümde, şehit düşen 408 Dürzi askerin fotoğrafları, diğer bölümde ise askerlerin gösterdikleri kahramanlıklar nedeniyle verilen bröve ve madalyalar sergilenmekteydi. Yad Lebanim merkezi, konum olarak Daliat El Karmel’in yüksek bir tepesinde yer alıyor. Alanın bir köşesinde Bağımsızlık Savaşı’nın anısına korunan bir tank, biraz ötesinde İsrail bayrağı ile beş renkli Dürzi bayrağının yan yana dalgalanıyor olması etkileyici bir görüntü oluşturmaktaydı.
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.