
Bir Acemi Yolcu’nun “İsrail’den Kısa Kısa” başlıklı serisinde bu kez sizlere İsrail’in ulusal kimliğinin en önemli parçalarından, İbranice dilinden söz edeceğim. İsrail’den Kısa Kısa diyorum ama anlatacaklarım biraz uzun. Keza, konu lisan olunca, araştırılması gereken çok nokta var. Bir de bu lisan 3500 yıllık bir geçmişe sahipse, konuyu kısa tutmak pek mümkün olamıyor.
Afro-Asyatik Dil grubunun Kuzetbatı Semitik Diller alt grubunda yer alan İbranice, İbranilerin ve Samirilerin konuşma dili olarak kabul ediliyor. Kudüs’teki İkinci Mabet zamanından itibaren, tarih boyunca Yahudiliğin ‘kutsal dili’ olarak varlığını sürdüren İbranice, Aramice ile birlikte günümüze kadar uzanabilmiş iki Kuzetbatı Semitik dilden bir tanesi. Tevrat’ın neredeyse tamamı İbranice yazılı bundan dolayı Yahudiler için ‘kutsal dil’ olarak kabul edilmekte.
İbranice, bilinen tarih içinde ölüp dirilen ilk ve tek dil.
Antik İbranice’nin ilk örnekleri M.Ö. 10. yüzyılda görülmeye başlanmış, ancak günümüzde konuşulan dilin kökenini teşkil eden kadim İbranice’nin gelişmesi Yahudilerin Babil sürgünü döneminde, M.Ö. 6. yüzyılda gerçekleşmiş. “İbranice” kelime olarak, klasik İbranice’de Yehuda Krallığı Lisanı anlamına gelen “Yehudit” veya Kenaan Dili anlamına gelen “S’fat Kenaan” olarak geçmekteymiş. İbranice “İvrit” ise ilk kez geleneksel Yahudi evlilik kurallarının yazılı olduğu, Tevrat’ın eklerinden biri olan Mişna Gitin’de yer almış. Mişna Gitin, aynı zamanda, Yahudilerin Romalılara karşı giriştikleri, 132-136 yıllarında vuku bulan, meşhur Bar Kohba Ayaklanması’ndan referanslar içermekteymiş. Önemli Yahudi bayramlarından biri olan Purim’de okunan Megila Ester’de ise İbranice’ye Aşurit (yani Asur Dili) denmekteymiş.
Etimolojk olarak bakıldığında, “İbrani” kelimesi, kronolojik sırayla, Aramice’deki İbray, Latince ve antik Yunanca’daki Hebraio, Eski Fransızca’daki Ebrau sözcüklerinde türetilmiş. Bütün bu türevlerin kaynağı ise Tevrat’ın “Yaratılış” kitabının 10:21 (10’a 21) no’lu bölümünde ismi geçen Hz. İbrahim soyundan gelen Eber adlı kişi.
Milattan sonra 70 yılında Kudüs’teki İkinci Mabet’in Romalılarca yıkılması ve Yahudilerin sürgüne gönderilmesi ile yavaş yavaş kaybolmaya başlayan İbranicenin, önceden bahsettiğim Bar Kohba Ayaklanması, İsrail topraklarında kalan son Yahudilerin de sürülmesi veya idam edilmelerinin ardında, konuşma dili olarak sonu olmuş.
Konuşma dili olarak İbranice yok olmasına karşın, İsrail’de kalan bir avuç Yahudi, Tevrat çalışmalarına İbranice olarak devam etmiş. 2. yüzyılda Ortadoğu’da en çok konuşulan dil Aramice’ymiş ve Yahudiler günlük konuşmalarını bu dilde yaparken, dini metinleri İbranice okumaya devam etmişler. Hatta 3. yüzyılın başında ünlü haham Yehuda Ha’Nasi, Yahudi din kurallarını içeren “Mişna” denen metinlerin düzenlemesini tamamen İbranice yaparak, bu dilin en azından yazılı olarak hayatta kalmasında önemli bir rol oynamış.
6. yüzyıla gelindiğinde Yahudi ruhban çalışmaları büyük ölçüde Aramice’ye dönmüş olmasına rağmen, Şlomo Yitzaki (RAŞİ), Avraham İbn Ezra, Moşe Ben Maimon (ya da bilinen adıyla Maimonides) gibi önemli 11. ve 12. yüzyıl ortaçağ Yahudi alim ve hahamları bir çok çalışmalarını İbranice yapmışlar.
18. yüzyılda Batı’da doğup benimsenmeye başlanan ‘Aydınlanma Çağı’ ile birlikte kaybolmaya yüz tutumuş eski Fransızca, Latince, Gotik diller ile birlikte İbranice de yeniden toplum içerisinde popülerite kazanmaya başlamış. Hristiyan alimler özellikle İbranice’ye ilgi göstermişler, hatta bir çok üniversite amblemlerinde İbranice’yi aydınlanmanın sembolü olarak kullanmışlar.
Aydınlanma Çağı’nın laik Yahudi topluluklarından olan Almanya’daki “İbrani Dilini Tanıtma Topluluğu” 1784-1811 yılları arasında bastıkları “Ha-Me’asef” adındaki yayın ile İbranice’nin yayılmasında ve sevilmesinde etkili olmuş. Bu yayını yine Almanya’da yayınlanan Ha’Magid ve Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki Kudüs’te basılan Ha’zvi ve Ḥa’vatselet gazeteleri takip etmiş. Bu yayınlar klasik İbranice’ye daha çağdaş sözcükler ilave ederek yeni bir stil kazandırmışlar. Böylece dil, ‘kutsal, edebi’ lisan kalıplarından kurtulup daha sıradan güncel konuları içermeye imkan sağlayan bir yapıya kavuşmuş.
Ancak bu çağdaş İbranice’nin yeniden konuşulan bir lisan haline gelmesi 19.yüzyılın sonlarını bulmuş. Bu dönemde ortaya çıkan iki Siyonist akım (Kültürel ve Siyasi Siyonizm) İbranice’ye farklı yaklaşımları beraberinde getirmiş. Siyasi Siyonizm’e karşı olan Kültürel Siyonistler İbranice’nin Yahudi köklerine ulaşmanın bir yolu olduğuna inanmalarına rağmen, İbranice konuşmanın önünde başka bir dil engel teşkil ediyormuş: Yidiş.
O tarihte Avrupalı Yahudilerin ana dili Yidiş idi; İsrail’e göç etmeye ilk başlayan ve aralarında sadece Yidiş konuşan öncü Yahudiler için İbranice oldukça resmi ve abratılı bir dildi. Çok dindar Aşkenaz Hasidik Yahudiler için İbranice sadece dini metinlerin “kutsal dili” idi ve günlük konuşmalar ile manevi olarak kirletilemezdi. Hatta Siyasi Siyonizm’e öncülük etmiş liderler İbranice’nin miadını doldurmuş bir dil olduğu görüşündeydiler. Modern Siyonizm’in babası olarak bilinen Theodor Herzl bile, yeni kurulucak Yahudi ülkesinin resmi dilinin Almanca olması düşüncesindeydi.
19. yüzyılda bile İbranice’nin konuşma dili olarak yeniden hayata geçmesi imkansız gibi görünürken, sahneye 1858 yılında (bugünkü Belarus sınırları içindeki) Luzhki’de Eliezer Yitzhak Perlman adıyla doğan, Eliezer Ben Yehuda çıktı. Ona göre Yahudilerin kendi dillerini konuştukları, kendilerine ait bir ülkeleri olmalıydı ve Dünya’nın her yerindeki Yahudileri birleştirebilecek yegane unsur İbranice idi. Dindar bir aileden gelen Eliezer Ben Yehuda’nın İbranice’ye ilgisi daha çocuk yaşta din okulunda (yani yeşiva’da) öğrenciyken başlamıştı. Öğretmeni ona gizlice Kültürel Siyonistlerin bastığı laik İbranice edebiyat eserleri getiriyordu. Çocuk yaşına rağmen Yidiş konuşan Avrupalı ve Arapça konuşan Ortadoğu’lu Yahudi cemaatlerin aralarında anlaşmak için Ortaçağ İbranicesi kullandıklarını farketti.
1881 yılında Ben Yehuda, İsrail’e göç edip evlenerek, neredeyse 2000 yıl sonra evlerinde yalnızca İbranice konuşan ilk aile, oğlu Ben Siyon Ben Yehuda ise anadili İbranice olan ilk kişi oldu. Ben Zion daha sonra adını Itamar Ben Avi olarak değiştirecekti) İtamar, notlarında babasının kendisini diğer çocuklardan etkilenip dili bozulmasın diye oyun oynamayı yasakladığını yazmıştı. 4 yaşına kadar konuşmayı başaramayan İtamar’ın ağzından çıkan ilk söz “aba” (baba) oldu. Biraz delice görünse de Eliezer Ben Yehuda bu şekilde İbranice’nin günlük bir dil olabileceğini ispat etmiş oldu. Fakat toplumun bu dili benimsemesi için eğitim sisteminin temel dilinin İbranice olması gerektiğini biliyor, bu amaçla 1899 yılında müfredatı İbranice olan ilk okulu açmıştı. 10 sene içinde İbranice eğitim veren okul sayısı 20’ye, öğrenci sayısı ise 2500’lere yükselmişti. Dilin organik olarak yaşaması için okullarda konuşulmaya başlanan bu İbranice’nin evlere girmesi gerekiyordu, Ben Yehuda bu konuda da çalışmalar yapmaya devam etti. Dilin gelişmesi ve güncel kalması için 1890 yılında Dil Konseyi’ni kurmuş, bu topluluk, Talmudik İbranice’de bulunmayan ancak gündelik hayatın içinde olan (oyuncak bebek, dondurma, bisiklet, vs. gibi) binlerce kavramı adlandırma, sözlükler, dergiler, bültenler çıkarmak üzere çalışmaya başlamıştı. Günümüzde bu konsey, Türkiye’deki Türk Dil Kurumu’nun karşılığı olan, İbranice Dil Akademisi olarak çalışmalarına devam etmekte.
Bütün bu olağanüstü çabalar sonucunda Eliezer Ben Yehuda amacına ulaşarak, okullara oradan da evlere giren ve günlük konuşma dili olan İbranice’yi hayata geri döndürmeyi başarmıştı. 1922 yılında, ölümünden çok kısa bir zaman önce, bölgedeki İngiliz Mandası İbranice’yi Filistin’deki Yahudi Toplumu’nun resmi dili olarak kabul etmiş, 26 yıl sonra kurulan İsrail Devleti ise İbranice konuşulan tarihteki ilk modern ülke olmuştu. Tabi ki Eliezer Ben Yehuda’nın hayatı dili tam anlamıyla günümüze adapte etmeye yetmemiş, Oğlu İtamar ve çalışma arkadaşı Dr. Aharon Meir Mazie, onun kaldığı yerden İbranice’yi aktif tutmaya devam etmişlerdi. İlk tam İbranice sözlük 1959 yılında tamamlanmış, buna ek olarak, İsrailli siyasi liderlerin de, özellikle sürekli göç alan ülkede, dilin sağlam temeller üzerinde durmasını sağlamak için (göçmenlere dil kursu verilmesi, gençlik örgütlerinin İbranice çalışma mecburiyeti getirilmesi, Askeriye’de sadece İbranice konuşulması, vs. gibi) çeşitli programlar uygulamaları, Eliezer Ben Yehuda’nın başlattığı akımın başarıya ulaşmasında çok önemli katkıda bulunmuştu.
Bugün dünyada 10 milyona yakın İbranice konuşan insan bulunmakta. Bu insanlar her ne kadar sadece gündelik İbranice konuşup yazsalar da, İbranice’nin temelini oluşturan 3500 yıl öncesine dayanan, antik metinleri ve de Tevrat’ı okuyup anlamakta güçlük çekmemekteler.
Bütün bu anlatılanlara bakıldığında İbranice için “küllerinden doğan dil” benzetmesi yapmak yanlış olmaz sanıyorum.
Kaynak;Bir Acemi Yolcu

(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)
Geçtiğimiz 50 yılda bazı hükümetlerin (özellikle meşruluğunu kaybetmişlerin) iktidarlarını güçlendirmek için giriştikleri sınırötesi operasyonların eninde sonunda gelip kendilerini vurmalarına ve rejim değişikliğine yol açmalarına tanık olduk. Yakın tarihten, ve bazen yakın coğrafyadan, örnekler…
1974 - Yunan Albaylar Cuntası ve Kıbrıs’da Rejim Değişikliği- 21 Nisan 1967
askeri darbesi ile Yunanistan’a hakim olan Albaylar Cuntası ülkeyi 7
yıl yönetmenin ardından Kıbrıs’da Enosis (Kıbrıs’ın bütünüyle Yunanistan’a katılması) harekatını planlar. Temmuz 1975 başlarında Nikos Sampson
darbeyle seçilmiş cumhurbaşkanı Makarios’u devirerek adaya hakim olmak ister. Bülent Ecevit başbakanlığında Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş sözleşmesindeki garantör devlet saikiyle, 20 Temmuz’da ordusuna adanın kuzey kısmını ele geçirme ve Sampson rejimini kadük kılma emri verir. Büyük baskı altında kalan Albaylar hükümeti 23 Temmuz’da istifa eder. Kıdemli Yunan politikacılarından Konstantin Karamanlis 24 Temmuz’da Paris’den Atina’ya gelir ve kurduğu sivil yönetim Ankara ile ateşkes anlaşması imzalar.
Albaylar Cuntası liderlerinden Papadopulos, Pattakos ve Makarezos tutuklanır, hapse atılır ve mahkemeler sonunda vatana ihanet suçlaması ile ölüme mahkum edilir. Yıllar sonra ölüm cezaları ömür boyu hapse dönüştürülür. Bu olaylar Yunanistan’ın yeniden demokratik geleneklerine kavuşmasına neden olur.
1982 - Arjantin Askeri Hükümeti ve Falklands Çıkarması - 1967 darbesiyle Isabel Peron’u devirerek iktidarı ele geçiren General Jorge Videla ve arkadaşları 15 yıl boyunca 10.000 vatandaşlarının ölümüne yol açan baskıcı bir rejim uygularlar. Halkın hoşnutsuzluğunu gidermek uğruna Arjantin toprağı olarak değerlendirdikleri fakat Britanya egemenliğindeki Falklands (Las Malvinas) adalarına 2 Nisan 1982’de çıkarma yaparlar. Margaret Thatcher hükümeti İngiliz donanmasını seferber eder ve 12.650 km uzaklıktaki adaları Arjantin’den (330 km ötede) geri almak için yola çıkarlar. 74 gün süren savaş esnasında İngiliz denizaltısı HMS Conqueror General Belgrano adlı Arjantin kruvazörünü torpido ile batırır ve 323 denizci yaşamlarını kaybeder. Yenilgiye uğrayan Arjantin cuntası 14 Haziran 1982’de teslim olur ve adalar İngiliz hakimiyetine döner.
Las Malvinas hezimeti iktidardaki Generaller üzerindeki baskıyı artırır ve demokrasinin yeniden tesisine, seçimlerin 30 Ekim 1983’de yapılmasına ve sivil rejime geçişe yol açar.
Generallerin mahkemesi 22 Nisan 1985’de başlar ve Nüremberg’den sonraki en önemli faşizm karşıtı davalardan biri olarak tarihe geçer. Ekim 1985’de sonuçlanır, cunta liderleri yaşam boyu hapse mahkum edilir.
2024 - İran Ayatullah vekillerinin İsrail tarafından vurulması sonucunda Şam ve Tahran rejimlerinin zayıflaması - Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde Gazze’den komşu İsrail köylerine saldırması ile başlayan savaş, fırsattan yararlanan Hizbullah ‘ın açtığı hafif roket yağmuru ile bir yıl kadar sürerken Şii direnç ittifakına esas darbe, 17-18 Ekim 2024’de patlayan çağrı cihazları ve ertesi gün telsizlerin infilakları ile, vuruldu. Ardından Beyrut’un Hizbullah semtlerinin bombalanması ve lider Nasrallah’ın öldürülmesi yalnız Lübnan’lı Şii gerillayı değil, patronları İran rejimini de derinden sarstı. Suriye’de Esat’ın kaçışının arkasındaki neden bu zayıflıktır, yoksa Hizbullah ve İran güçlü kalsalardı Esat’a desteklerini esirgemezlerdi.
Sonuçta Lübnan’da Hizbullah’ın ülkeyi istediği şekilde oynatma serbestiyeti ortadan kalktı, iki yıl aradan sonra cumhurbaşkanı seçildi ve Lübnan ordusunun yeniden silah üstünlüğünü elde etmesi gündemde. Suriye’de ise İran’ın tamamen hakim olduğu rejim değişti, başarısı ise henüz belirsiz.
Kıssadan hisse: Kendi ülkesinin gerçek savunma gereksinimleri dışında sınırötesinde savaş aramak için meşru bir rejime sahip olmak,bir diğer deyişle halkının mutluluğu ve idamesini göz önünde bulundurmak esastır. Ayrıca ekonomisinin güçlü olması, silahlı kuvvetlerinin çağdaş teçhizat ile donanımı, zafer için gereklidir. Bu faktörlerin eksikliği halinde,
yalnız iktidardaki rejimin ayakta kalması için başlatılan maceraların, er veya geç hüsranla sonuçlandığı tarihten örneklerle saptanmıştır.
Ralf ARDİTTİ
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.


Günümüzde ChatGPT Gemini Copilot veya benzeri yapay zekâ yazılımlarını herhalde kullanmayan yok. Gerçekten hayatımızı çok kolaylaştıran bu teknoloji mükemmel tercümeler yapmaktan yeni yazılımlar geliştirmekten, şiirler hikayeler yazmaktan hatta resim ve videolar yapmaya kadar pek çok marifeti olan bir teknoloji. Ve hakkıyla bir devrim olarak görülüyor.
Doktorlardan açık fakla daha iyi teşhis koyan, pek çok konuda değme avukatlardan daha başarılı olan bu teknoloji gerçekten her şeye kadir mi?
Nasıl ki her eline bir Stradivarius keman alan virtüöz bir kemancı olmazsa, yapay zekanın sınırlarını bilmeyip kullandığımızda eline ilk defa bir keman alanın cızırtısını anımsatan sonuçlar alabiliriz. Nedeni?

Yapay zekâ bilgi yaratmaz. Kaynak olarak da kitaplar ve akademik yayınlar, internet siteleri – teknik bilgiler, soru-cevap platformları ve kamuya açık resmi belgeleri kullanır ve bunların güvenilirliğine ve yaygınlığına göre seçerek cevaplar hazırlar. Eğer kaynakların güvenilirliği aynı veya benzerse, yaygınlık önem kazanır.
Popüler yapay zekâ platformlarından ChatGPT ye – göreceğiniz gibi – içinden çıkamadığı çok basit bir taleple geldim: “Saat 15:30 u gösteren analog (akrep ve yelkovanlı) bir saat çiz. Basit değil mi? Altı yedi yaşındaki çocuk yapabilir. Yarattığı resim sağda.
“Beceremedin tekrar yap” dediğimde, buna benzer resimler üretmeye devam etti. Ve sonunda sordum “neden başarısızsın”? Verdiği cevap yukarıda anlattıklarımı teyidi gibi: “Eğer saat çizimi için istem yeterince teknik (örneğin: “akrep 105°, yelkovan 180° olacak şekilde çiz”) değilse, görsel modeli estetik ya da klişe bir kompozisyona yönelebiliyor”. İnternetteki saat resimlerinin çok büyük bir çoğunluğu estetik ve olası bir reklamda saatin logosunu gizlemediği için hep 10:10 u gösterir. (Not, 4 5 denemede hala saat 10:10 olunca vaz geçtim. Siz de deneyebilirsiniz)
Profesyonel hayatta da yapay zekayı kullanırım. Genelde bulmak istediğim spesifik bir bilgide Google’dan daha başarılı. Bazen mühendislik hesapları da yaptırırım. Bunlarda bile yanıldığı çok olur, dolayısıyla herhangi bir cevabı mutlak, Ladino deyimiyle “Ley de Moşe” olarak kabullenmek yanlıştır. Kendisine neden yanıldın diye sorduğunuzda açıkça “%100 güvenli bir hesap makinesi değilim”, ve insanların günlük hayatta düşünmeden bile yaptıkları sezgisel kontrolleri yapmaya imkânım yok, dahası “tahmini sonuç aralığını kestiremem” bile diyor. Yani hata sonucu bir kahvenin fiyatını örneğin 500 dolar olarak tespit etse bunun şaşırtıcı veya mantık dışı olabileceği “aklına gelmiyor(!). Tabi kullanıcı “hesapla ve sonucu kontrol et” demezse.
Yapay zekanın zayıf olduğu diğer bir konu, yoruma tartışmaya açık olan konular. Bu konularda yapay zekadan bekleyebileceğimiz mutlak bir kanaat değil, elindeki bilgiye ve tanıma göre bir analiz, varsa yorum alanı ve nihayet mutlak bir “evet/hayır” yanıtı ancak çok açık, net, belgelenmiş durumlarda olur.
Kısacası “Yapay zekâ dedi demek kesinlikle doğrudur” demek, tembelliğe gelip sağ duyumuzu ve analiz erkimizi bir yana bırakıp tamamen ona güvenirsen aynen acemi bir kemancının elindeki Stradivarius’tan sadece cızırtı çıkartması gibi fikir ve sonuçlar elde ederiz. Harika bir alet olduğu için, nasıl kullanılacağını bilince muhteşem konserler de verebiliriz.
Gelelim hepimizi yakından ilgilendiren güncel bir örneğe:
Alain Prasquier adlı bir meslektaş, burada çok kısaca özetlediğim bu konu üzerinde daha ciddi bir araştırma yapmış. Analiz ve yoruma açık “Gazze’de soykırım var mıdır” gibi tartışmalı bir konuyu yapay zekaya sormuş. Hatta tek birine değil, günümüzde kullanılan en popüler platformlara: Aldığı cevabı aşağıdaki tabloda özetliyorum:

Gördüğünüz gibi 5 tanesi evet veya herhalde evet derken, 3 tanesi cevap vermiyor 2 tanesi hayır, diyor ve biri de nötr ne evet ne hayır diyor. Bu da tartışmalı konularda yapay zekâya başvurmanın doğru olmadığının ispatı. Eğer “Ley de Moşe” olsa hepsi aynı cevabı verirdi.
Alain Prasquier bununla da yetinmemiş ve Nötr kalan ChatGPT’ye “saçmalıyorsun” demiş. ChatGPT de “neden böyle düşündüğünü açıkla” deyince aralarında ilginç bir sohbet gelişmiş. Bu ilginç sohbeti ve sonunda ChatGPT’nin “fikrini” nasıl değiştirdiğini gelecek yazıma saklıyorum.
Esenlikle.
İSAK DUENYAS
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.