top of page




Burgazada’dan yeniden merhaba…

Eski okurlarım bilir; 1998 yılında başlatmış olduğum Şalom Gazetesi’ndeki “Değinmeler” ve “nitelik…” köşelerimde, ardından Şalom Dergi ve Paros Dergisi’nin “nitelik…” sayfalarında her yaz bir Burgaz yazısı kaleme alırdım – ve bu geleneği buradan da sürdürüyorum yedi yıldır…

 

 

Efendim, geçen hafta üç eski Adalı çift ile sahil restoranlarının birinde, aramıza yeni katılmış olan çingene palamutlarıyla bir toplantı düzenlemeye karar verdik. Hanımı Ortodoks Ermeni, beyi Katolik Ermeni; diğeri Ortodoks Rum ile Ortodoks Ermeni, üçüncüsü ise Karay Yahudisi ile yarı Karay yarı Ortodoks Rum olan bu üç çiftin yanı sıra, bizler de Sefarad ile Aşkenaz Yahudisi olarak, sekiz dost Burgazadalıydık aynı masada…

 

 

Bundan daha güzeli olabilir mi?! Kimilerimiz duble, bazılarımız ise birer “Tek“irdağ ile dolu kadehlerimizi tokuştururken, çok uzakta bulunmayan Cami’den ezan sesi geliyor, üstümüzdeki martılar bağrışıyor, daha önce ortada görünmemiş yerel kediler ise, her daim nasıl oluyorsa, balıklar masaya gelir gelmez miyavlayarak yaklaşıyor… Az ileride kendi iskelesine yanaşan Bostancı motorundan inen Ada halkı evine doğru yol alırken önümüzden geçiyor; bazıları ile selamlaşıp şakalaşıyoruz, kimileri de –Büyükadalı bir dostumun tanımıyla – “tabağımızın içine bakıyor“! Karşı kıyıdan sözde gastronomik Burgaz’ı (ne yazık ki!) esirgemeyen birçok “konuk” ise, iskeleden neredeyse bir adım attıklarında ayak bastıkları başka bir restoranın masalarına çöküyor – 22:40’taki son Bostancı motoruna kadar kafayı bulmak üzere! 

 

 

Dinmeyen karmaşıklığı, kalabalığı ve ritmi ile insanı sarmalayan METROİstanPOL’a o denli yakın bulunan bu türden bir vaha, pek az ülkede vardır – hele Ada’dan her sabah işe gidip akşamları aynı “köye” dönüldüğünde, gönül esenliği içinde birkaç saat geçirmek, paha biçilmez bir ayrıcalıktır…

 

Yaz aylarında toplam 1.5 kilometre karesi üzerinde yirmiyi aşkın değişik etnik/dini toplum üyesi ile karşılaşabileceğiniz Burgazada’nın yanı sıra, tüm Prens Adalarının bir çeşit “Osmanlı tortusu” barındırdığını belirtirim her zaman – ve bu zenginliğin, tüm dünyaya tanıtılmasından yanayım.

 

 



 

“Tanrı’nın parmakları” Adaların üstünde – R. Schild/2022)

 

Bu bağlamda, bana geçenlerde “yeni kitap projen var mı?” diye takılan bir-iki dostum ile şöyle bir düşümü paylaştım: Bilindiği gibi 1 Eylül tarihi, Dünya Barış Günü olarak değerlendirilip, bu özlemin altını çizen bazı etkinliklerle kutlanmaktadır. (Burada “Hangi barıştan söz ediyorsun?” diyecek olanlara saygım sonsuzdur, ancak gene de olası bir barışa yönelik dışa vurumlardan kaçınmamak gerekir bence…) İşte 2025 yılının 1 Eylül gününde, dört Prens Adaları’mızdaki tüm “Tanrı’nın Evleri”nde aynı saatte aynı metin okunarak, ortak barış duaları edilse, ne güzel olurdu! Bu kutsal ve birleştirici eyleme Kınalıada’daki Ermeni Kilisesi ve Cami; Burgazada’daki Büyük Rum Ortodoks Kilisesi ve Avusturya Katolik Şapeli ile Sinagog, Cami ve Cem Evi; Heybeliada’daki Rum Ortodoks Kilisesi, Sinagog ve Cami; keza Büyükada’daki Rum Ortodoks ve Latin Katolik Kiliseleri, Sinagog, Cami ve Cem Evi katılsalar, nasıl da güzel bir “tüm alemi kapsayan, evrensel” (TDK’na göre ekümenik sözcüğünün karşılığı) örnek oluşabilirdi...

 

 

Bu duaların yanı sıra, her bir adada birer nitelikli panel, çocuklar için workshop, dinleti ve sergi (örn. sırasıyla sabah, ikindi, akşam ve tüm gün boyunca) düzenlenebilir – ve en önemlisi, tüm bu etkinliklere dünya televizyonları (BBC, CNN, TV France, ARD, ZDF, Arte, Nat.Geographic vb.) ile yazılı basının Türkiye muhabirleriyle diplomatik temsilcilerin davet edilmesiyle, böyle bir ekümenik girişimin dünya kamuoyuna tanıtılması sağlanabilir!

 

Bakalım, yukarıdaki projeyi sunacağım Adalar Vakfı, bu öneriye ne diyecek…

Robert Schild

 

 

 



















Ve bugün birinci gündür, bugün Yahudilerin medeni haklarını konuştuğumuz, ve Yahudilerin medeni hakları için savaştığımız   hergün birinci gündür ve hergün bu gün gibi olmalıdır, hergün bugün gibi enerjimizi ortaya çıkarmalıyız, konuşmalıyız ne zaman ki Yahudi medeni haklarını konuşuruz, işte o gün birinci gündür. Am Yisrael Chai…

 

Merhabalar sevgili okuyucularım, yukarda okuduğunuz cümleler Shai Davidai’nin Montreal’deki mitingteki konuşmasının kapanış cümleleri idi.

7 ekim’de yaşanan acı olaylar ve umutla beklenen rehinelerden altı kişinin daha hayattan koparılmasından sonra  Montreal’de geçen hafta çok büyük bir miting gerçekleşti, meydanda yüzlerce Yahudi toplanarak dualar edildi, konuşmalar yapıldı.

Montral’deki bu mitingin liderlerinden ve ateşli konuşmacılarından biri Shai Davidai idi.

 

Kimdir Shai Davidai

İsrail'in Gazze'deki savaşı ve  öğrencilerin kamplar kurmasıyla İsrail'in Gazze'deki askerî harekâtına karşı gösteriler düzenlemesi üzerine ifade özgürlüğü tartışmalarını alevlendi. Antisemitizm suçlamaları hükümet üyeleri, mezunlar, bağışçılar, öğrenciler ve öğretim üyeleri arasında keskin bölünmeler yarattı ve  Amerika'daki üniversite kampüslerinde  kargaşa yaşandı.

 

Filistin yanlısı protestoculara karşı muhalefetin en önde gelen ve tartışmalı isimlerinden biri olarak ortaya çıkan, Yahudi ve İsrailli Amerikalı olan ve son zamanlarda kendisini Columbia'nın New York kampüsünün bazı bölümlerinden menedilen Columbia Business School yardımcı doçenti Shai Davidai’dır.

 

2019'da Columbia Business School'a katılan Davidai, 7 Ekim'de İsrail'e yönelik saldırının ardından Columbia Üniversitesi rektörünü "terör yanlısı öğrenci örgütlerine" karşı çıkmadığı için eleştiren bir konuşmayla Ekim ayında viral oldu. Columbia'nın pazartesi sabahı "Yahudi bir profesör olarak güvenliğimi koruyamayacakları gerekçesiyle kampüse girmeme izin vermediğini" yazdığından beri Davidai'nin sosyal medyada dolaşan bir videosunda, okul yetkilileri tarafından kimliğinin devre dışı bırakıldığı söylendi. Davidai içeri girmek istediğinde, etrafındaki kalabalık "içeri girmesine izin verin!" diye bağırdı.

 

Davidai, Filistin yanlısı kampın bulunduğu çimenlikte bir oturma eylemi düzenlemeyi planlamıştı. Davidai, pazartesi sabahı kampüste görünmeden önce, üniversitenin baş işletme görevlisi Cas Holloway ile yaptığı müzakerenin bir e-posta alışverişini yayınladı. Holloway, Davidai'ye "karşı protestosunu" kamu güvenliği görevlilerinin bulunacağı Math Lawn'da yapabileceğini söyledi. Buna karşılık Davidai, "Yahudi bir profesör olarak kampüste halka açık bir alanda durma hakkınıı kullandığını" yazdı.

 

National Review de dahil olmak üzere yayın organları tarafından alıntılanan başka bir e-postada Holloway, Davidai'ye pazartesi günü sabah 8:34 civarında, güvenlik riski nedeniyle West Lawn'a girmesine izin verilmediğini ve bunun yerine etkinliğini okulun "standart çalışma prosedürüne" göre bir "karşı protesto alanı" olarak kurulan Math Lawn'da düzenlemesi gerektiğini söyledi. Holloway, "Bir öğretim üyesi olarak, öğrencilerimizi ve kampüsümüzü güvende tutmaya yardımcı olmak için elinizden gelen her şeyi yapmak için güvene dayalı bir göreviniz var" diye yazdı. Davidai'nin kapılara girmesi hâlâ yasak olsa da, Columbia Üniversitesi kimlikleri olanları kampa girmeye çağırdı. Bu arada, öğrenci gazetesi Columbia Daily Spectator'ın bildirdiğine göre, neon yelekli insanlar- çoğunlukla gerilimi azaltma teknikleri konusunda eğitilmiş öğretim üyeleri- kampın etrafına yerleştirildi ve protestocular, Davidai ve destekçilerinin beklentisiyle girişi engellemek için sıraya girdiler.

 

Biyografisinde kendisini Siyonist olarak tanımlayan Davidai, okulun Filistin yanlısı protestocular ile kendisi de dahil olmak üzere protestocuları antisemitizmle suçlayan diğer taraftakiler arasında kaynayan gerilimleri yönetmesini sesli bir şekilde eleştirdi. Ayrıca, bazılarının sadece gerginliği artıran davranışlar olduğunu söylediği için çok fazla eleştiriye maruz kaldı.

Bazıları Davidai'nin sınırları aştığını ve öğrenci güvenliğini tehlikeye attığını iddia ediyor. Birkaç öğrenci Columbia Daily Spectator'a, Davidai tarafından sosyal medyada "hedef alındıktan sonra" tehditler aldıklarını söyledi. Davidai gazeteye verdiği demeçte, Fırsat Eşitliği ve Olumlu Eylem Ofisi tarafından soruşturulduğunu söyledi.

 

Mart ayında savunuculuk grubu ‘We are Tov’tarafından başlatılan ve üniversitenin Davidai'yi desteklemesi ve soruşturmayı düşürmesi çağrısında bulunan bir dilekçe 32.000'den fazla imza toplarken, Filistin'deki Adalet için Columbia Öğrencileri tarafından bu ayın başlarında başlatılan ve üniversiteyi Davidai'yı kovmaya çağıran bir karşı dilekçe 11.000'den fazla imza topladı.

 

Davidai'nin pazartesi günü Columbia yetkilileriyle karşılaşması, Davidai'yi desteklemek için olayı "Nazilerin taktiklerine" benzeten Temsilci Jared Moskowitz de dahil olmak üzere politikacıların tepkilerini tetikledi.

Columbia'daki gerginlikler hafifleme belirtisi göstermiyor. Okul, her iki taraftaki öğrenciler tarafından açılan davaların yanı sıra kampüsteki antisemitizm hakkında bir ABD Temsilciler Meclisi soruşturmasıyla karşı karşıya. Geçen hafta yüzdenden fazla Filistin yanlısı protestocu New York polisi tarafından tutuklanırken, okulla bağlantılı bir haham Yahudi öğrencileri güvenlikleri için evde kalmaya çağırdı.

 

Kısaca 7 Ekim katliamının yansımaları dünyanın her tarafına yansımış durumda, umalım ki herşey kısa zamanda çözüme girer.

Barış ile kalın…


RahelÇela Behar



 













Bir yaz tatilini daha geride bırakıp yeni bir öğrenim yılına başladık. Her sene tatilimizi geçirdiğimiz Lübnan sınırındaki köyler, kuzey Galile, Tsadiklerin mezarını ziyaret ettiğimiz büyülü Meron ve Tsfat şehirleri ateş altında... Tarım, turizm, ekonomi malesef kuzeyde çok büyük darbeler aldı. Haberlerde kuzeyde alarm, hava aracı sızma şüphesi, eve direkt düşüş ya da orman yangınları olarak geçse de kalbimiz kırılıyor ve bu savaş ne zaman bitecek diye soruyoruz...

Güneyde ise 11 aydan fazla zamandır askerlerimiz terör örgütünün altyapısını tünelleri yok etmeye, rehinelerimizi kurtarmaya çalışıyor...Tatilde de dualarımızda onları unutmadık ve defterime not düştüğüm bir bölümü paylaşmak istiyorum:Herhangi bir realite TV şovuna katılmadılar. Ülkede kimse onların kim olduğunu bilmiyor. Ne bir hikayeleri, ne bir yüzleri, ne de takipçi arayan bir Instagram hesapları var. Biz kumsalda, denizde, restoranda ya da hikâye yazarken, onlar cehennemin bodrumlarında kardeşlerimizi arıyorlar.

Bildiğiniz her şeyi, tüm kahramanları unutun: Süpermen, Batman, Örümcek Adam ve diğerleri. Onlar hayatımızın gerçek süper kahramanlarıdır. Purim'in süper kahramanları gibi bambaşka kılıklarda zorlu gorevlerde ve her gün kimse neye benzediklerini görmeden, kimse neye benzediklerini duymadan savaşmaya devam ediyorlar.

Onları hiçbir zaman basın toplantılarında göremezsiniz. Hiçbir zaman onların konuşma yaptığını duyamazsınız. Birkaç gün izne döndüklerinde de zaten onların konuştuğunu asla göremezsiniz. Onlar konuşan insanlar değil, onlar eylemin erkekleri ve kadınları. Yaptıklarını şan için yapmıyorlar. Ne de onları omuzlarımızda taşıyıp alkışlayalım diye bir beklentileri yok. Ne yapıyorlarsa A-şem'in halkı, A-şem'in topraklarında güvenle yasayabilsin diye yapıyorlar. Vatan aşkına, ve bu aşk bazen kanasa da, tek taraflı da olsa, çok az soru sorarlar, kusur aramazlar, ellerini kaldırmazlar ve bu dünyanın onlara sunduğu çifte standarta rağmen insanlık için el ele savaşırlar.

Bunu yapıyorlar ve kimse onların adının ne olduğunu bile bilmiyor. Ve aslında onların isimlerini öğreneceğimiz tek zaman bu ülkeyi korumak için son nefeslerini verdikleri zaman olacaktır. Onlar bu ülkenin, yani İsrael'in gerçek liderleridir. En az konuşanlar ve en çok yapanlardır.Her gün dünyayı kurtarırlar ve dünyanın onların varlığından haberi bile olmaz. Onlar İsrael'in süper kahramanlarıdır.



Bizler tatilden okullara, işe ve herşeye rağmen yaşamı seçerek yine bir düzene döndük. Beezrat A-şem onlar da en kısa zamanda bedenen ve ruhen sağ salim dönsünler. Yanlarında rehinelerimizi ve geleceğe yönelik umutlarımızı ve barışı da getirsinler.




Riva N. ESSEMİNİ

 







Featured Posts
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page