Blog | TÜRKİYELİLER BİRLİĞİ | Sayfa 3/1637
top of page



  

 

 

Bu haftaki Paraşa'da Tzarat (cüzzam) ile Bedensel Akıntı (emisyon) arasındaki derin bağlantı konu ediliyor?


Kamptan atılmayı gerektiren üç tür “KİRLİLİK” (manevi olarak) vardır. Bunların ortak paydası bedenle ilgili olmasıdır.


CESET (Gövde – Tiferet) – CÜZZAM (Ağız – Malhut) ve BEDENSEL AKINTI (Cinsel Organ – Yesod)

Ceset ölüdür. Kötü Dilli biri ise yürüyen ölü olarak kabul edilir ve halk tarafından görünür olduğundan toplum içinde aşağılanmaya maruz kalır.


Oysa bedensel akıntı (Erkeğin seminal emisyonu ve Dişinin menstrüasyonu) halk tarafından görülmez. Bu nedenle kamusal bir aşağılama söz konusu değildir.


Kadim Bilgeliğe göre insanın kendini ifade etmesini sağlayan iki ana organı vardır ve her ikisinin de önü "Açıktır". Ağız ve Cinsel Organ her ikisi de sünneti gerektirir. Dilin sünneti ağız (Malhut) içindir ve Organ derisinin sünneti erkeklik organı (Yesod) içindir.


İlki olan AĞIZ (konuşma) kontrol edilmediğinde sonuç “CİLTTE” (Deri) kendini gösterir ve hasar Malhut'ta olur.


Birçoğumuz bumerangı fırlattığınızda her zaman size geri döndüğünü biliyoruz! Hiç fırlatma ayrıcalığına sahip olmadım ama arkasındaki teoriyi anlıyorum.


Hayat oyununda, her sabah güne başlarken evrene yüzlerce bumerang (söz) gönderiyoruz. Daha sonra cildimiz, giysilerimiz (ruhun elbiseleri), evimizdeki hadiseler yolu ile geri dönüyorlar. İyi, iyiyi doğuruyor ve bunun tersi de geçerlidir.


Neden bazı insanlar bumerang ilkesiyle sorun yaşıyor? Çünkü karşılığın bir şeyler verdikleri kişiden gelmesini beklerler.


Diğeri de CİNSEL ORGAN, kontrol edilmediğinde sonucun hasarı Yesod'a olur ve “IŞIK” lekelinir.

Bu nedenle haftanın peraşasında Tzaarat (DERİ) ile Bedensel Emisyonlar (IŞIK) birlikte tartışılmaktadır. “DERİ” ( עוֹר ) ve “IŞIK” ( אוֹר) çifttir Biri Ayin diğeri Alef harfi ile yazılır. Yani Işığa giden kaptır.


Sünnet eylemi, organı örten “DERİYİ” çıkarmaktır; deri çıkarıldıktan sonra “IŞIK” אוֹר ortaya çıkar.

“Sözlerinin Başlangıcı Işık Veriyor.” (Mezmur 119:130) Yazıldığı gibi basit düzeyde konuşma eylemi BİLGİ ile derin düzeyde parlayan IŞIK ile bağlantıdır.


İnsan Cinsel Organ (Yesod) aracılığıyla FİZİKSEL ALEMDE, ağız (Malhut) aracılığıyla MANEVİ ALEMDE “kuvvetler” yaratır.


Adem ile Havva'nın günahından dolayı ölümlü olduk. Yani ölüm yaşamın bir parçası haline geldiğinde, ölümü yenebilmek için yaşamın yeniden yaratılması (üretilmesi) gerekir.

Kan ölümü simgeler. Bir kadın hamile kaldığında kan akışı durur, bu da ölümden ziyade yaşamı simgelemektedir. Aksine eğer kan akışı devam ederse, yaşam potansiyeli kaybolur, bu da yaşamın ötesinde ölümü simgeler. Bu şekilde kirlilik (saf olmayan) doğar.


Eğer durum böyleyse, yeni bir bebeğin doğumu neden anneyi menstrüasyon dönemi gibi (Vayikra 12:2) saf olmayan hale getiriyor?


Basit düzeyde bunun nedeni, doğum sırasında annenin önemli bir parçasının kaybolmasıdır. Yeni hayatın ondan ayrılmasıdır. Kaynağından ayrılan herşey manevi kirlilik yaratır.


Cennet – Baba’yı (BİLGELİĞİ) ve Bahçe – Anne’yi (ANLAYIŞI) sembolize ederse “Cennetten bahçeyi sulamak üzere çıkan Nehir” (Bereşit 2:10) neyi simgeler?


Bilgelikten (Babadan) Anlayışa (Anneye) akan nehir BİLGİYİ (Daat’ı) sembolize etmesi gerekir. İbranicede NEHİR (Naar) aynı zamanda IŞIK (Ner) (Şemot 27:20) anlamına da gelir.

Her şabat akşamı eşim ile birlikte bir IŞIK (Ner/Mum) yakmaya özen gösteririm. Çünkü her birimize yeryüzünde hiçbir gücün söndüremeyeceği “RUHUN SONSUZ IŞIĞINI” yaratma gücü verildi.

Tüm Bene-Yisrael’in IŞIK ile kutsanması dileğiyle,


ŞABAT ŞALOM ve HAG PESAH SAMEAH

Rabi. Yishak BİLMAN (z”l) & Moşe PASENSYA













İsrael 7 Ekim’de uğradığı gaddar Hamas katliamının ardından 14 Nisanda da tarihinde ilk  defa İran’ın ürkütücü hava saldırısına uğradı.

Bu iki olay ve etrafındaki gelişmeler en yetkilisinden en sıradanına kadar her İsraelliyi etkileyip düşünmeye sevk etmiştir eminim.

Ben de sıradan bir İsrael  yurttaşı olarak düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum bu hafta.

 

7 Ekim katliamında İsraelin ilgili tüm yetkilileri, -başbakanından ordu ve istihbarat üst kademelerindeki herkes dahil, (ve son yıllardakiler de dahil)- sınıfta kaldı. (Sınıfı pekiyi ile geçenler kahraman askerler ve polis mensupları ile gönüllü İsraelli bireyler oldu)

Neden?

 

Para karşılığı cihadcı Hamastan  sükûnet  satın alma konsepti baştan yanlıştı, iflas etti. (Konsept yanlış olabilir, herkes yanılabilir, ona bir diyeceğim yok ama ya konsept yanlışsa B planımız ne olur diye düşünen hiç mi kimse olmadı? Bu beni kahrediyor!)

‘’Elektronik savunma bizi korur, gerisini boşver’’ düşüncesi – ve en hafif bir B planı savunmasına gerek duyulmaması-‘’gaddar bir terörist Hamas rüzgarıyla’’ uçup gittti.

 

Ve en önemlisi ezeli zayıflığımız, AŞIRI ÖZGÜVEN, bize 7 Ekim’de çok  ağır bir bedel ödetti. Hasmımızı küçümsemek bize yasaklanmalı, hele hele bu hasım ana tüzüğünde açık açık Yahudi İsrael Devletini yok edeceğiz diyorsa)

 

Buna karşılık 14 Nisan’da İran’ın 330 cıvarında muhtelif karma silahlı hava saldırısında Israel Hava Kuvvetleri  yüzde 99 gibi  inanılmaz bir başarı yüzdesiyle yurttaşlarını korumasını bildi.

Yurttaşlarını koruyabilmesi muhakkak ki İsrael’in en büyük başarısı bu olayda.

Ama tek başarısı  bu değil.

 

Öncelikle terör destekçisi İran’a ama sonra da onun proksilerine/uydularına ve tüm dünyaya İsrael Hava Kuvvetleri’nin ve ordusunun caydırıcı gücünü ispatladı.

Başta ABD olmak üzere açıklanan, (İngiltere, Fransa  ve Ürdün) ve açıklanmayan bölge ülkeleriyle İran’a karşı bir birlik oluşturdu.

 Gazze’de Hamas’ın yurttaşlarını  canlı kalkan olarak kullanması ve dolayısıyla ciddi sayıda sivil ölümlerin olmasıyla İsrael’e karşı tutum alan ülke ve kamuoylarının yaklaşımlarını tekrar gözden geçirmelerini sağladı. (Tabii ki bu kategoriye yeminli İsrael düşmanları, antisemitler ve  batılı aptal sol aydınlar dahil değil. Onları birazdan onların  da canına okuyacak cihadcılara havale ediyoruz).

 

Şimdi tüm gözler İsrael’e çevrili.

İranın bu saldırısına karşılık verecek mi?

Verecekse nasıl ve ne zaman?

İsrael -şimdilik- haklı mı olmayı yeğleyecek yoksa akıllı  olmayı mı?

Haklılığını ileri sürüp hemen bir misillemeye girmesi herhalde kimseyi şaşırtmaz.

Ancak caydırıcılığını başarıyla ispatladığına göre bu İran saldırısını bir ‘’kaldıraç’’ olarak kullanıp,

ABD’yi de saflarına çekip, (ve şu anki pozitiv atmosfer nedeniyle Batılı ülkeleri -ve hatta Çin’i de-  fazla karşısına almadan),  

Gazze’de -İsrael’in tüm tavizlerine rağmen rehine /terörist takasına yanaşmayan- Hamasın köklerini   kazıması ve rehinelerini vatan topraklarına kavuşturması, (arkasından da Gazze’ye Hamas ve İsrael dışında bir sivil yönetim bulmasını),

ABD ‘nin  İsrael’in kuzeydeki operasyonuna karşı çıkmasına son vererek Hizbullahı hizaya çekmesini, (mümkünse anlaşarak yoksa ordu gücüyle), ve yedi aydır evlerine dönemeyen kuzeydeki 70-80 bin vatandaşın nihayet evlerine dönmelerini sağlayacak güvenlik ortamını yaratmasını sağlaması,

Ve şimdilik haklılığı bir yana bırakıp akıllı olmayı seçmesi bence kötü bir karar/ seçenek olmaz.

 

Tüm bunları yaptıktan sonra da  İsrael halkının çoğunluğunun seçeceği ayrıştırıcı değil birleştirici yeni bir hükümetle yola çıkması, aylardır her hafta görmekten usandığımız gösterilerin son bulması sanırım milletin büyük çoğunluğunun tercihi.

Biz tekrar birlik olabilirsek ve aşırı güvenin zararlı olduğunu aklımızın bir köşesine milletçe kazırsak İran dahil her düşmana karşı gücümüz artar.

 

Bölgemizde Müslüman müttefiklerimizi arttırabilirsek, (İbrahim Antlaşmaları partnerleri güçlenirse, sırada Suudi Arabistan, Endonezya ve diğerleri var), tüm dünyaya karşı tek başımıza duramayacağımızı anlarsak, bakarsınız İran’da da ezilen halk Ayatullah yönetimine son vermeyi başarır ve daha aydınlık günlere doğru yelken açarız.

(Ne dersiniz, çok mu iyimser oldum bu sefer??)

 

Not: Bu arada geçtiğimiz günlerde İran devlet korsanlığı yaparak Hürmüz boğazında konteyner dolu bir şilebe el koydu. Birleşmiş Milletlerde bir  üye devletin, İran, diğer bir üye  devleti, İsrael, imha edeceğini açık açık söylemesi bir suç değil; onu çoktan öğrendik. Şimdi de bir devletin açık sularda korsanlık yapıp gemilere  el koyabileceğini öğreniyoruz.

Sayın B.M. genel sekreteri Guterres:

Anybody home?












Kimin karnı aç ise bu sofrada karnını doyursun,

Bu akşam burada toplandık…

 

Merhaba sevgili okuyucularım,

 

Hamursuz bayramımız kapıda.

 

Başlık olarak seçtiğim cümleler, Pesah-yani Yahudilerin,

 

 hamursuz bayramının, yani Yahudilerin Mısır’daki

 

esaretten kurtulup ulus olma yolunda attıkları ilk adımın

 

kutlandığı, içinde bir çok acı, ama o derece de anlamlı

 

hikaye olan Hamursuz bayramında, Sefarad Yahudisi 

 

ailelerin evlerinde, ailelerin bir masa etrafında bir ağızdan

 

söyledikleri bir şarkıdır.

 

Anlamı ise bu akşam burada bu masa başında toplandık

 

ve şükürler olsun masamızı yiyeceklerle donattık, soframız

 

herkese açıktır, kimin karnı aç ise soframıza gelebilir ve

 

karnını doyurabilir.

 

Ve bu yıl 22 Mart 2024 gecesi bu nakarat bir çok evde bir

 

ağızdan hem, neşe, hem de hüzünle söylenecek.

 

Bir çok aile sofrasını kimsesiz veya yalnız yaşayan veya

 

ihtiyacı olan kişilere açacak ve yahudilerin Mısır’dan,

 

esaretten kurtuluş hikayesini o gece çocuklarımıza,

 

gençlerimize anlatacak. Her yıl okunan hikaye tekrar

 

okunacak, yine bu sene sofrada her bir birey, özellikle

 

çocuklar hikayeyi kendi anladığı şekilde yorumlayacak ve

 

bir ders çıkaracak.

 

 

Her sene bir Hamursuz bayramı yazısı yazmak gibi bir

 

geleneğim vardır, bu yıl da gönlüm size her sene

 

evimizde yaptığımız bayram hazırlıklardan, ananevi

 

yemeklerimizden söz etmek isterdi.

 

Ama bu yıl geçmiş yıllara göre daha ağır acılı bir yıl.

 

 

7 Ekim 2023 de İsrael de yaşanan terrör olayından sonra,

 

yaşananlar taraflar için çok zor, acı ve yaralıyıcı.

 

Kendini dünya vatandaşı olarak gören, ve yaşayan her

 

canlıyı ‘Yaradan’dan’ ötürü seven ve sayan bir insan

 

evladı olarak nüfüs cüzdanımın dini ibaresinde yazan

 

‘Yahudi’ kelimesi taraf olmamı gerektirmez.

 

Masum insanlar öldü ve ölmeye devam ediyor. Savaşın

 

iyisi ve haklısı olmaz. Terrörün ve savaşın bana göre

 

kazananı yok.

 

 

Keşke biz sıradan insanların kendi aramızda olayları

 

çözümlediği gibi devletler de aynı şekilde çözümlese.

 

Ama maalesef uluslar savaşsız ve kansız kurulamıyor.

 

Keşke kurulabilse idi.

 

7 ekim 2023 deki terror saldırısından sonra, İsrael’in

 

yaptığı atak ile dünya halkı sanki ikiye bölündü.

 

Bir yanda İsrael’deki çölde, müzikli ve danslı partiye

yapılan saldırıda ölen ve rehin alınan ve halen de rehin

 

olan kişileri konuşurken, diğer tarafta da İsrael devletine

 

karşı bir düşman taraf oluştu.

 

Ve İsrael’in Gaze’ye yaptığı ataktan sonra çölde ölen ve

 

rehin tutulan kişiler sanki unutuldu.

 

Gözler Gaze’ye çevrildi.

 

Eğer bir kalp taşıyorsam, eğer insan isem, ne çöldeki

 

müzikli partide, masum, savunmasız halkı çoluk çocuk

 

katledip öldürenleri ne de Gaze de olanları savunabilirim.

 

 

Tüm dünyada savaş çanları çalarken ne yazık ki elimden

 

dua etmekten başka birşey gelmiyor.

 

Dünya tarihi ulusların var oluş mücadeleleri ile dolu, ne

 

yazık ki hiç bir ulus bu varoluş mücadelesini kansız

 

kazanamamış. Gönül isterdi ki uluslar sınırlarını kansız

 

çizsinler, İngiltere’den, Kanada’ya, Fransa’dan, Türkiye’ye,

 

Rusya’ya ve bu liste uzar, hangi ülke sınırlarını kansız

 

çizebilmiş ki?

 

O nedenle uluslara ve halklara düşman olmak bana çok

 

mantıklı gelmiyor…

 

Sonuçta her ulus kendi var oluş mücadelesini veriyor.

 

Hayallerim ve dualarım savaşsız ve barış dolu bir dünya

 

için...

 

Barış ve sevgi ile kalın…

 

RahelÇela

 




 










Featured Posts
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page