top of page


Piyasaların gözü bu haftaki Fed faiz kararında. ABD Merkez Bankasının çarşamba akşamı faiz indirimine gitmesi bekleniyor. Uzmanlar ise ne kadarlık faiz indirimi olacağına dair papatya falı açmış durumda. Kimine göre 25, kimine göre ise 50 baz puan indirim olacak. ABD endeksleri geçtiğimiz hafta faiz indirimi beklentileri ile birlikte yıl başından beridir en iyi haftasını yaşadı.

 

ABD’de yatırımcılar ayrıca seçimlerin nabzını tutarak yatırım hamlelerini tartışıyor Trump ve Harris arasında yarış başa baş devam ediyor. Her iki adayın da farklı ajandaları var.

 

Trump kurumlar vergisini azaltmayı taahüt ediyor. Çin’den gelecek ürünlerin ise ithalat vergilerini mevcut seviyelerin çok üzerinde arttırmak istiyor. Birçok analiste göre bu hamle çok tehlikeli ve enflasyon artışı yaşanabilir ve merkez bankası yeniden faizleri arttırmak zorunda kalabilir.

 

Seçim sonucunda Trump kazanırsa ekonomi danışmanı olarak Elon Musk’ı atayacağını açıkladı. Bu durum Musk’ın şirketlerine oldukça yarayabilir. Çin’den gelecek elektrikli araçlara konacak büyük ithalat vergisi en çok Musk’ın sahibi olduğu Tesla’ya yarayacağı kesin. 

 

Ayrıca Trump özellikle kripto para konusuna kafayı takmış durumda. Kendi döneminde kripto para ile yeni düzenlemeler yapmak istiyor. ABD finansal kontrol kuruluşu SEC’i kripto konusunda sert şekilde eleştiriyor, bazı analistlere göre Trump seçilirse bitcoin 100.000 $ üzerine çıkabilir.

 

Harris büyük firmaların kapalı kapılar ardından yaptıkları anlaşmalara karşı mücadele sözü veriyor bu durum enflasyonu indirebilir. Ancak büyük şirketleri de karşısına alabilir. Trump’ın kripto para hamlesine karşılık, bitcoin ile bağış toplamaya başladı. Ancak Trump’ın kripto para ile ilgili hamleleri Harris’e göre daha başarılı görünüyor.

 

İki adayın hangisinin seçimi kazanmasının yanısıra borsalar için kongrenin kimin çoğunluğunda olacağı da önemli. İki tarafın eşit olduğu kongre döneminde endekslerin çok ciddi hareket ettiği görülüyor. Uzmanlar kim daha iyi olur sorusuna ise cevap olarak 4 veya 8 yıllık dönem için değil, uzun dönem analizi yaparak hareket edin tavsiyesinde bulunuyor.

 

Geçen hafta Apple yeni model İphone 16 lansmanını yaptı. Ancak şirket kötü bir süprizle karşılaştı. Huawei’nin üçe katlanan telefonu ilk hafta ön siparişlerde Apple’ın 2 katının üzerine çıktı. Ancak Huawei telefonlarının google bazlı birçok aplıkasyonu ABD’nin ambargosu yüzünden kullanamadığı düşünülürse, telefonu Avrupa ve ABD’de kullanmak isteyenler için cazip değil.

 

Israel’de yayınlanan verilere göre temmuz ayında maaşlarda artış yaşandı. Ancak geçen yıl temmuz ile kıyaslandığında maaş artışı düşük. Yine açıklanan verilere göre temmuz ayında kredi kartı kullanımı geçen sene aynı döneme göre %8 arttı. Uzmanlara göre artıştaki ana sebep uçuş iptalleri ve aşırı pahalı fiyatlar yüzünden bu yıl seyahat edenlerin sayısındaki azalışın iç piyasada artışa sebep olması. Ağustos ayında Israel’de yabancı döviz rezervi 4.243 milyar USD ile rekor kırdı.

 

Piyasalarda hareketli günler ABD merkezli devam edecek. Etkileri ise yalnızca ABD’de değil diğer ekonomileri de etkisi altına alacak.

 

Herkese düşük faizli günler.

İzel NAMER

 

 

 

 














Ülke olarak yaşadığımız o lanet günden, büyük trajediden bu yana neredeyse bir yıl geçti. 7 Ekim’den beri ülke kâbus yaşamaya devam ediyor. Canlı rehine sayısı giderek azalıyor, umutlar tükeniyor, neredeyse her gün bir terör girişimi oluyor veya önleniyor, on binler her gece meydanları dolduruyor. Ateş düştüğü yeri ve tüm İsrael halkını yakıyor.

 

Bu yaşananlar ileride ülkenin zorlu bir döneminin kanıtları olarak tarih sayfalarına geçecek elbette. Hatta gelecekte bu konuda kitaplar yazılacak, belki de filmlere konu olacak… İki genç yazar şimdiden ilk adımı attılar. Yazdıkları kitaplar yakın zamanda raflarda yerini aldı…



 


“10/7: 100 Human Stories” kitabının yazarı Lee Yaron 7 Ekim'de New York'taydı, Columbia Üniversitesi'nde eğitimini sürdürüyor, Haaretz'e uzun süredir yazılar yazıyordu. Bir gün İsrail'in güneyine Hamas'ın akıl almaz bir saldırısıyla ilgili haberler geldi. Yurt dışında yaşayan birçok İsraelli gibi o da çaresiz ve hüsrana uğramış hissediyordu.

 

Olaydan birkaç gün sonra İsrael'e giden bir uçağa bindi ve orada sonraki dört ayı hayatta kalanlarla, ilk müdahalede bulunanlarla ve saldırıların görgü tanıklarıyla röportaj yaparak geçirdi. Sonuç, İsrael tarihinin belki de en travmatik gününü, öldürülen 1.200 kişiden bazılarının ve rehin alınan yüzlerce kişinin yakınlarının tanıklıklarını belgeleyen "10/7: 100 Human Stories” kitabı oldu...

 

Araştırmalarında genellikle bir hikâye diğerine yol açıyordu; teröristlerin elinde ölen ya da güvenli odalarda toplanmış ya da sadece saldırganların gözden kaçırdığı yerlere sığınarak hayatta kalan bir aile, arkadaşlar ve komşular zinciri…

 

Lee Yaron'un eşi, Pulitzer ödüllü romancı Joshua Cohen“10/7: 100 Human Stories”nin sonsözünde kitabı; Naziler tarafından yok edilen Yahudi topluluklarının tarihini belgelemek için Holokost'tan sağ kurtulanlar tarafından yazılan anı kitaplarına benzetiyor. Cohen şöyle yazıyor: "Ölüleri, en azından bazılarını, sayısal anonimlikten ve siyasi sömürüden kurtarmayı amaçlayan bir çaba."

 

Lee Yaron kitabını, çocukluk arkadaşı, aralık ayında kuzey Gazze'de iki rehinenin cesedinin alınmasıyla sonuçlanan bir operasyon sırasında teröristler tarafından öldürülen Genelkurmay eski Başkanı Gadi Eisenkot'un oğlu Gal Eisenkot'a ithaf etti.

 

Diğer yazarımız 7 Ekim katliamından canlı kurtulmayı başaran, Haaretz yazarı Amir Tibon… Yazdığı “The Gates of Gaza” adlı kitap aslında kendi hikayesi, daha doğrusu bir aile hikayesi… Kitap, Kibbutz Nahal Oz'dan bir muhabir ve ailesinin emekli bir tümgeneral olan baba Noam tarafından kurtarılmalarını anlatırken, 7 Ekim gününün hayat kurtaran kahramanlıklarından bazılarına ışık tutmasıyla dikkat çekiyor.

 

Yaklaşık on yıl önce, kitabın yazarı Amir Tibon, karısıyla birlikte Gazze sınırındaki Kibbutz Nahal Oz'a taşındı. Genç çift kibbutza trajedi getiren uzun bir savaşın ardından Nahal Oz’a gelmiş ve kendi ailelerini kurarken iyileşme sürecine katılmışlardı.

 

Dokuz yıl sonra, yani 2023’ün 7 Ekim günü Nahal Oz çok daha derin bir felaketle karşılaştığında, Tibon ailesi bu olayın merkezindeydi. Amir Tibon “The Gates of Gaza” kitabında 7 Ekim'de Hamas teröristlerinin komşularını öldürüp kaçırdığı sırada, güvenli odada saklandıkları saatlerin sıkıntısını ve babası emekli tümgeneral Noam Tibon’un ailesini ve diğerlerini kurtarmak için kibbutza nasıl gittiğini anlattı.

 

Televizyonlarımızın başından ayrılmadığımız o günlerde, emekli generalin o koşullarda kibutza nasıl girdiğinin, torunlarını teröristlerin vahşetinden nasıl kahramanca kurtardığının anlatısını hepimiz dinlemiştik.

 

Haaretz muhabiri Amir Tibon, o tarihten beri ailesiyle birlikte İsrael'in kuzeyindeki Kibbutz Mishmar Haemek'te yaşıyor. Her sabah 5'te kalkarak Nahal Oz'un ve bölgenin tarihinin izini süren, 7 Ekim'deki yürek parçalayıcı olayları, ayrıca halkın güvenliğini korumak yönündeki ihmal ve başarısızlıkları anlatan “The Gates of Gaza” kitabını kaleme aldı.

 

Amir Tibon kitabını yazma amacını şu sözlerle açıklıyor: “Amerikalı Yahudilerin bu kitabı okumasını, bu hikâyeyi anlatmaya ve gerçeği savunmaya devam etmenin önemli olduğuna inanmalarını istiyorum. Çünkü birçok yalan, aldatmaca ve tarihi yeniden yazma girişimlerinin olduğunu biliyorum.  Olanı küçümsemek, olanı haklı çıkarmak… Ve bu kitabın bu konuda yardımcı olmasını, olup bitenler hakkında tüm gerçeği anlatmasını istiyorum.”

 

Daha çok yazılacak, çok çizilecek sevgili okurlar... Çünkü kaçırılan veya tünellerde öldürülen her rehinenin, evlerinde bayram sabahı katledilen her kişinin, Nova’ya dans etmek, neşelenmek için geldiği halde orada yaşamını yitiren her gencin, her rehine ailesinin, Hamas teröristlerine karşı savaş verirken düşen her askerin bir hayatı, hedefi, umutları vardı… Kısaca yitirilmiş, ancak anlatılmayı bekleyen yüzlerce hayatın öyküleri…


Nelly BAROKAS















Bağırıyordu polislerin hocası: Ulan sizi Anadolu'dan sürdük, İzmir’de denize döktük...Buradan da atacağız!

Oysa milyonlar farklı bağırırdı."Ver Lefter'e..Yazsın deftere!.Futbolseverler böyle bağırırdı tribünlerde.Gazeteler böyle yazardı.Pası verdin mi Lefter'e, topu yollardı filelere.Milyonlar onun müthiş futbolunu ayakta alkışlardı.Çünkü Lefter Küçükandonyadis sadece Fenerbahçe'nin değil Milli Takımımızın da yıldızıydı.Ay-yıldızlı formanın nice zaferinde O'nun imzası vardı.50 kez giymişti o formayı.23 kez de milli takımın kaptanlığını yapmıştı.Halkın kahramanıydı.Ama doğuştan bir kusuru(!) vardı.O bir Rum'du.Bu toprağın insanı da olsa, bu devletin vatandaşı da olsa, Diyarbakır'da 4 yıl askerlik de yapsa, vergisini de ödese, o bir gavurdu.Bu devlet Türk ve müslüman olmayanı sevmezdi, sevemedi.

. . *

1974 yılının Temmuz ayıydı.Lefter Büyükada'daki evini paranın tamamını almadan satmıştı.Alıcı 6 ay içinde paranın tamamını verecek ve Lefter evden çıkacaktı.Söz vermişti taraflar birbirine.Çünkü söz imzadan daha önemliydi Lefter'e göre.Üstelik arada hatırı sayılı tanıdıklar vardı.Lefter o tanıdıklarını kıramazdı.Hiç tereddüt etmeden satış sözleşmesini imzaladı.Aradan bir iki ay geçti.Bir sabah evin yeni sahibinden bir ihtarname geldi."Evi boşaltın!"Lefter şok olmuştu.

. . *

Tarih 21 Eylül 1974.Lefter derdini anlatmak için soluğu Büyükada Emniyet Amirliğinde aldı.İçeride evi alanın avukatı, 4 polis memuru, bir komiser muavini, bir de komiser vardı.Avukat aynı zamanda polis kolejinde öğretmendi.Devlette önemli tanıdıkları vardı ve emniyet camiasında el üstünde tutuluyordu.Anlayacağız arkası kuvvetliydi.Lefter adımını atar atmaz, avukat bağırmaya başladı."Ne işin var ulan burada? Hemen terket evi."Şaşırmıştı Lefter.Kendisinin şikayetci olduğunu söylemeye çalışıyordu.Avukat iyice sinirlenmiş, esas duruşta bekleyen polislerin önünde hakaretlere başlamıştı."O evi hemen boşalt, yoksa kafana yıkarım."Lefter, "Beyefendi paramı vermeden nasıl evimi alırsınız?" demeye kalmadan, avukatın gerçek yüzü çıktı ortaya."Ulan!.. Biz sizi Anadolu'dan İzmir'e sürüp, orada denize döktük. Buradan da atacağız"Lefter "Doğru konuşun. Ben bu ülkenin vatandaşıyım..50 kez milli forma giydim" dedi.Bunun üzerine avukat polislerin gözününün önünde "Sus Gavur" diye bağırdı ve iki şiddetli tokat attı.

. . *

Dünyası yıkılmıştı Lefter'in.Avukata karşılık vermek istedi ama araya polisler girdi.Önce bir avukatın gözüne baktı.Sonra esas duruşta bekleyen polislerin.Bu polisler bu avukatın öğrencileriydiler.Tekrar tekrar baktı gözlerine...Ve birden aklına 1947 yılında Ay Yıldızlı formayla Atina'da attığı 2 gol geldi.O gün binlerce Yunanlı Lefter'in muhteşem gollerini "Turco, Turco" diye alkışlamıştı..Yunanistan'da O'na "Türk" diyorlardı.Anavatanı Türkiye'de ise "Gavur"Karakolun kapısını vurdu,çıktı,gitti.Ve o günden sonra Hürriyet Gazetesinde Talay Erker'e verdiği tek röportaj dışında bu konuyu kimselerle konuşmadı.Futbol Federasyonu bu sezon ligin adını "Lefter Küçükandonyadis" koymuş.Rum diye hakaretler başladı bile.

Sedat KAYA – Düzce Yerel Haber 7.2.2018

Featured Posts
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page