top of page


“Sizden önce uygulanan iğrenç geleneklerin uygulanmaması için Nöbet’imi tutun ve bunlarla murdar olmayın – Ben, Tanrınız Aşem’im.” (Vayikra 18:30)

 

Peraşamız, Baş Rahip tarafından yılda bir kez Yom Kippur'da gerçekleştirilen karmaşık bir arınma töreninin anlatımıyla başlıyor.  Tüm kefaret ayinlerinin amacı, kutsal alanın “SAFLIĞINI KORUMAK” ve onu İlahi Mevcudiyetin “BARINABİLECEĞİ” bir yer olarak hazırlamaktır.

 

Mişkan'ın içimizde bulunabileceğini ve Baş Rahibin de orada ikamet ettiğini anlamak, Ahare Mot’u gizli kutsal alanlarımızı çalışır halde tutma sorumluluğunun açık bir hatırlatıcısı olarak kabul edilebilir.

 

İçimizdeki Mişkan “SONSUZ AKIŞA” erişim yerimiz olarak işlev görür. Burası içimizdeki Tanrı'ya dokunabildiğimiz ve Tanrı'nın (varlığının) hayatlarımıza an be an dokunabildiği yerdir.

 

Atalarımızdan bazıları, yılda bir kez yapılan bu arınma ritüelinin bizi İlahi akışa açık tutmaya yetmeyebileceğini fark etmişler. Her ay, yeni aydan (Roş Hodeş) önceki gün “Yom Kippur Katan” ("Küçük Kefaret Günü") kutlamalarını başlattılar. (Bamidbar 28:14-15)

 

Bu, ayın gece gökyüzüne dönmesiyle birlikte içerideki mabedin temizlenebilmesi ve İlahi Varlığa yer hazırlanabilmesi için ayın karanlık zamanını bir arınma (değişim) zamanına dönüştürdü.

 

Ahare Mot’un nimeti, iç kutsal alanlarımızı düzenli aralıklarla, gerektiğinde... yılda bir, ayda bir, haftada bir... veya belki de her gece arındırma fırsatıdır. Kişisel hikayelerimizde her zaman kusurlar, hatalar olacaktır. Ancak “HAKKI” görüp konuştuktan sonra daima İlahi Mağfiret olacaktır.

 

Bölüm, yemek yemenin ve Cinsel ilişkilerin kutsallığıyla ilgili talimatlarla devam ediyor. Güdülerimizin Saf -- Niyetlerimizin Açık ve Eylemlerimizle ilgili sonuçların bütün üzerindeki etkilerinin dikkate alınması gerektiği anlamına gelir.

 

İçimizdeki Tanrı Varlığının İlahi Akışını (bereketi) kabul etmek, kutsal mesken olarak bedenimizi sürekli olarak arındırmamız gerektiği anlamına gelir. Bunu, fiziksel bedenin kutsallığını ONURLANDIRARAK ve yeme alışkanlıkları ve cinsel davranışlar açısından ona saygısızlık yapılmasına karşı KORUYARAK yapıyoruz.

 

ARINMA RİTÜELİ sırasında iki keçi getirilir. Bunlardan biri “TANRI İÇİN” atanır ve bir “GÜNAH SUNUSU” olan Hatat olarak kesilir. Diğeri “AZAZEL” için işaretlenmiştir. İkinci keçi, halkın tüm günahlarını ve isyanlarını başucuna koyduktan sonra çöle, Azazel'e gönderilir. Azazel her kim ya da ne olursa olsun, arınmamızın anahtarını elinde tutuyor.

 

Keçiyi vahşi doğada Azazel'e götürmek için birileri görevlendirilecekti. Uygar dünya ile vahşi doğa arasında hareket etmekle görevlendirilen kişi oydu. Kendinizi hiç bu işi yapan "ISH İTTİ" - "ATANAN ADAM" - olarak hayal ettiniz mi? (Vayikra 16:21)

 

Görevlendirilen eskort bu sırrı biliyordu. Tüm günahlarımızın izi içimizdeki vahşi parçanın kaybolmasına -- yanlış yönlendirilmesine veya bastırılmasına kadar uzanabilir. İçimizdeki vahşi, coşkulu olana saygı gösterilmezse ve canlılığına izin verilmezse, o, çıkış yolunu zulüm ve şiddette bulacaktır.

 

ISH İTTİ” İsrail'in tüm günahlarını taşıyan keçiye çöle kadar eşlik ettiğinde, yanlış yönlendirilmiş enerjiyi kaynağına geri döndürüyordu.

 

İçimizdeki o vahşi yeri bulmak ve coşkulu uygulamalar yoluyla ona ses, alan ve yaşamlarımızda onurlu bir yer vermek manevi zorluğumuzdur. Bunu yapmazsak çarpıklaşacak ve yıkıcı bir güce dönüşecek.

 

Yaşamınızda kendinize hiç değilse bir gece olsun mini bir Yom-Kippur hediye edin.

 

Başka birine zarar verdiyseniz, o kişiden özür dilemeye veya tazminatını ödemeye karar verin. Size zarar verdilerse, onu affetmeye kararlı olun.

 

Ve en önemlisi yemek yeme veya seks eyleminin kutsallığınızın bir ifadesi olmasına izin verin.

 

Böylece Yüce Tanrı sizi SAĞLIK, BEREKET ve BARIŞLA kutsayacak. (Amen)

 

Sevgilerimle  -  Shabat Shalom

 

Rabi. Yishak BİLMAN (z”l)  &  Moşe PASENSYA

 









(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)








Müslüman asıllı Sadiq Khan (Sadık Han okunur) Batı dünyasının en önemli merkezlerinden birinin, Londra’nın, belediye başkanlığını iki dönemdir üstleniyor ve üçüncüsüne hazırlanıyor. Bu kadar başarılı bir Müslüman siyasetçi yarın öbür gün Birleşik Krallık başbakanlığına yükselir mi ?

 

 

Önce Khan’ı tanıyalım : 54 yaşında ve Pakistan kökenli bir aileden geliyor. Babasının otobüs sürücülüğüne nispet hukuk tahsili yaptı ve genç yaşta İşçi Partisi milletvekili seçildi. İngiltere başbakanı Tony Blair’in 2003 yılında destek verdiği Irak savaşına karşı çıktı. Partinin yumuşak sosyal demokrat kanadını temsil ediyor. Yahudi Cemaati ile mükemmel ilişkiler kurdu ve devam ettiriyor. Londra’yı iyi yönettiği arka arkaya seçim kazanmasından ve 2 Mayıs’da yeniden göreve gelme olasılığından belli.

 

 

7 Ekim Hamas saldırısından ve cevaben İsrail’in Gazze’yi yerle bir etmesinden sonra Batı’lı bir Müslüman siyasetçinin tepkileri tüm dünya tarafından dikkatle izleniyor. Sadiq Khan bu konuda Partinin lideri Sir Keir Starmer’den ayrı düşünüyor. Starmer, tüm Müslüman üyelerinin ve seçmenlerin baskılarına rağmen ‘Gazze’de ani bir ateşkes’den yana değil. Bu noktada İşçi Partisinin daha önceki başkanı Jeremy Corbyn’in Hamas taraftarlığından ve partiyi antisemit mecralara sürüklemiş olmasından fevkalade rahatsız idi. Corbyn 2019 yılında partisine tarihi bir yenilgi yaşattı ve istifa etti. Yerine seçilen Starmer daha ortayol siyasetçi, daha vatansever ve dış politikada geleneksel Nato taraftarı. Üstelik bu yılın ikinci yarısında yapılacak parlamento seçimlerini kazanması bekleniyor. Eşinin Yahudi kökenli olması ise İsrail perspektifini daha iyi değerlendirmesine yardımcı oluyor.

 

 

Khan, Mehdi Hassan (şimdi Guardian gazetesi, daha önce Al Jazeera) ile son bir söyleşisinde yeniden Gazze’de ateş kesi ve İngiltere’nin İsrail’e silah satışının sonlandırmasını talep etti. Bu fikrine katılmayan ve ateşkesin Hamas’ın zaferi olacağını açıklayan İngiltere Hahambaşısı Ephraim Mirvis’i “islamofobi” ile suçladı. Fakat birkaç gün içinde bu çıkışının yanlış olduğunu kabul etti ve Yahudi Cemaatinden özür diledi.

 

 

Gerçekten Sadiq Khan seçildiği günden bu yana İngiliz Yahudileri ile olumlu ilişkiler geliştirmeye, onları anlamaya ve empati kurmaya gayret etti. Yahudi arkadaşlarından sitayişle bahseder ve onur duyar. Konuşmalarında Yom Haşoa’nın önemine değinir.  Müslüman kimliğinden de kendini soyutlamıyor. Londra nüfusunun % 8’ini temsil eden dindaşları da onu hararetle destekliyorlar.

 

 

Her Cumartesi onbinlerle toplanan Filistin yanlısı kalabalıklara ise şu şekilde hak veriyor: Demokrasilerin vazgeçilmezi fikirleri özgürce söylemektir, yeterki yasal, güvenli ve barışçıl olsun. Fakat bu topluluklar Londra’nın Yahudi vatandaşlarının yaşamlarını tehdit veya huzurlarını bozma boyutuna varırsa, karşı çıkıyor. Burada Metropoliten Polisin yaklaşımından farklı değil tutumu. Yürüyüşler yükselen heyecanın emniyet sübabı ise serbest bırakılmalı, enerjinin saldırganlığa dönüşmemesi amacıyla…

 

 

Batı ülkelerindeki en önemli görevlerden birini yüklenen Müslüman başkan buradan nereye kadar gider? Birgün İşçi Partisinin başına geçerek başbakan olabilir mi? İngiliz kamuoyu Müslüman siyasetçilere nasıl bakar? 

 

 

Birkaç faktöre bağlı:

 

1)   Allahu Ekber kavramlı terör - 2005’de 52 kişinin ölümlerine yol açan ve Müslüman teröristler tarafından planlanan tren ve otobüs bombalamalarının devamı gelirse İngiliz halkı güvenini çeker. Halen ülkede en önemli tehdit unsuru olarak “İslami terör” görülüyor. Nitekim Gazze savaşına bağlı “Allahu Ekber” cinayetleri aralıklı olarak vuku buluyor.

 

2)   Müslüman politikacıların başarıları - Birleşik Krallık çapında temayüz eden bir diğer Müslüman siyasetçi İskoçya otonom yönetimin başındaki Hamza Yusaf idi. İskoçya Ulusal Partisinin (Scottish National Party) lideri olarak 2023’de “birinci bakan” olmasından bu yana pek varlık gösteremedi ve bu satırların yazıldığı anlarda görevinden istifa etti.

 

 

3)   İşçi Partisi liderinin gelecek iyi yönetimi - Başbakanlığa oynayan Keir Starmer’in olası başarısı İsrail yanlısı politikasının devamını sağlar. Yoksa Sadiq Khan’a yol açılır.      

 

Tabii burada bilinmeyen, bir Müslüman politikacı iktidara geldiğinde bir yanda İngiliz demokratik gelenekleri ve ulusal güvenliği ile öte yanda yetiştiği kültür ve kendini yakın hissettiği Ümmet anlayışı arasındaki ikilem doğarsa, nasıl davranacağıdır. Her ne kadar Khan, Hamas katliamını kesin olarak kınasa da bu açıdan Müslüman camiada azınlık durumundadır. Müslüman kökenli siyasetçilerin ezici çoğunluğu hala “İslami terör” konusunda çekimser davranmaya devam ediyorlar.

 

 

Avrupa’nın başka kentlerinde yükselen Müslüman siyasetçilere kıyasla Sadiq Khan Londra Belediye Başkanı olarak en önde, en tanınmışı…Yahudiler dahil tüm halkını kucaklama çabası başarılı ise Batı’nın “Müslüman endişesini” gidermede tüm dünyaya örnek olur.      
















Buruk bir Pesah bayramını geride bıraktık. Pesah sofralarımızda Agada’yı okurken Mısır’dan özgürlüğe çıkışımızın, özgür bir İsrael toplumu olmanın hazzını tam olarak yaşayamadık bu yıl… 133 rehine Gazze’nin karanlık dehlizlerinde yaşam mücadelesi verirken özgürlüğü hissetmek ne mümkün... Beşinci şarap kadehini rehinelerin selameti için kaldırırken, bir an önce evlerine, ailelerine dönmelerini diledik dualarımızla…

 

Birkaç gün sonra, Yahudi tarihinin en karanlık döneminde yok edilen altı milyon dindaşımızı anacağız Yom Hashoa’da… Bu vesile ile özünde Pesah’ı ve Shoa dönemini barındıran bir öyküyü paylaşmak istiyorum bu yazımda. Gerçek bir öykü…

 

Bazen koleksiyonerlerin anlatacak ilginç öyküleri olur. Biriktirdikleri nesnelerin her birinin suskun bir geçmişi vardır çoğunlukla. Benim şimdi anlatacağım da bir koleksiyonerin anlattığı bir öykü. Aslında bir Pesah Agadası’nın öyküsü…

 

Tel Aviv’in Neve Tsedek semtinde bir daire boşaltılmaktadır. Büyük olasılıkla dünya değiştirmiş bir kimsenin evi. Evde bir eskici, bir de koleksiyoncu Ruben işe yarar bir eşya arayışındalar. Ruben elindeki eski, püskü bir Pesah Agada’sını eskiciye gösterir. “Bunu görüyor musun?” der ve anlatmaya başlar.

 

“Bu Agada ölüm kampı Sobibor’da gerçekleşen bir Pesah Sederi’nde okunan Agada’dır. Yıl 1943, Rosh Hodesh Nisan… Seder gecesinden tam iki hafta öncesi. Genç bir delikanlı olan Yanek kampta Seder gecesi düzenlemeye karar verir. Arkadaşı Yasha; ‘Sen delirdin mi? Yakalarlarsa seni hemen öldürürler’ diye fısıldamış kulağına. ‘Seder yapmaksızın bir goy gibi yaşamaktansa, bir Yahudi olarak ölmeyi yeğlerim’ diye yanıtlamış Yanek…

 

İki hafta boyunca iki delikanlı gerekli malzemelerin arayışına başlamışlar. Nasılsa Yanek’in korumayı başardığı bir Agada’sı varmış yanında. Kendi kısıtlı yemeklerinden üç öğünü mutfakta çalışan Mairki adlı Yahudi’ye rüşvet vererek karşılığında ondan yarım kilo un almışlar. Unun ne için kullanılacağını öğrendiğinde Mairki de bizim ikiliye katılmış.

 

Matza’nın hazırlanıp, fırınlanması Yanek ile Yasha’nın çalıştığı marangozhanede gizli gizli gerçekleşmiş. Askerlerin nöbet değişimi sırasında fırınlanacak diğer metal aletlerle birlikte hazırladıkları hamurun bir parçasını fırınlamışlar. Beş gün boyunca böyle devam etmiş, her gün bir Matza… Matzalar hazır olduğunda onlardan mutlusu yokmuş. Güvenli bir yere gizlemişler en değerli şeyleri olan Matza’ları…

 

Tabii ki şarap olmaması Yanek’in mutluluğuna gölge düşürüyormuş. ‘Şarapsız Seder olur mu?’ diyormuş. ‘Sen aklını tamamen kaçırdın. Bu işin içinden canlı çıkabilirsek ne mutlu bize. Abartma artık’ şeklinde tepki göstermiş Yasha… Ama Yanek inatçı ve tuttuğunu koparan bir genç, ‘öleceksem, sarhoş öleyim’ diye yanıt vermiş.

 

Nihayet Pesah akşamı gelmiş. Ellerinde dört buçuk Matza ve mutfak görevlisi Mairki’nin getirebildiği iki haşlanmış patates…Yasha, bir dilim ekmeğinin karşılığında büroda görevli tutukludan edindiği beyaz ve temiz bir kâğıdın üzerine Matza’ları özenle yerleştirmiş. Yanek ve Yasha sabırsızlıkla Mairki’yi beklemeye başlamışlar. Bir türlü geçmek bilmeyen yarım saat sonra Mairki yüzünde bir mutluluk ifadesi ile onlara yaklaşırken, kolunun altından gizlediği bir şarap şişesi çıkarmış. ‘Endişe etmeyin Koşer şarap bu… Naziler bunu bir Yahudi evinden çaldılar herhalde’ demiş. İnanılır gibi değilmiş, dopdolu, hiç açılmamış bir şişe şarap…

 

Gençlerin gözlerinden mutluluk yaşları dökülüyormuş. Her şeyleri vardı, eksiksiz bir Seder gecesi… Yanek Agada’sını çıkarmış ve sessizce okumaya başlamış. Agada okunduğunu duyan bir tutuklu yanaşmış ve heyecanla onlara katılmış. Ardından biri daha… Ve biri daha… Sonuçta o gece dört buçuk Matza ile 22 tutuklu bu bayram kutlamasına katılma şansını bulmuşlar. Hem de nerede? Sobibor ölüm kampında…

 

Yasha eşit parçalara böldüğü Matza’yı her birine dağıtmış. Tutukluların her biri bir yudum şarap da içebilmiş o gece. ‘Le shana ha baa be Yerushalayim’ sözcüklerini fısıldarken 22 Yahudi tutuklunun gözlerinden yaşlar süzülüyormuş.

 

Nazilerin Yahudilere uyguladığı soykırımından canlı kurtulmayı başaran Yanek ve Yasha, savaş sonrasında İsrael’e göç etmişler. Yanek değerli Agada’sını yaşamı boyunca korumuş ve Agada’nın öyküsünü her fırsatta dile getirmiş, genç nesillere anlatmış.”

 

Koleksiyoner Ruben’in anlattığı öykü burada bitiyor. Ruben nereden mi biliyor bu hikâyeyi? Çünkü ona Yanek’in oğullarından biri anlatmış bu duygusal yaşanmışlığı…

 

Yıllardır; “Bir Daha Asla” derken, 7 Ekim’de bir soykırım daha yaşadık. 133 rehinemizin 200 küsur gündür cehennemi yaşadıklarının bilinciyle, bu yıl Yom HaShoa’yı her yılkinden daha buruk, daha derinden duyumsayarak anacağız.

 

 

















Featured Posts
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page