top of page
ree

Sevgili Ovi kendini kısaca tanıtır mısın? Hangi yılda aliya yaptın? İsrael’deki ilk yılların nasıldı? Ülkeye kolay uyum sağladın mı?

 - Ben Ovi Roditi Gülerşen. 1968 yılında İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Evliyim; 25 yaşında bir oğlum, 31 yaşında bir kızım ve bugün 6 yaşında bir erkek, 3 yaşında bir kız torun sahibi olmanın mutluluğunu yaşıyorum.


2009 yılında ailem,kız kardeşim, ailesi ve beş çift yakın arkadaşımızla birlikte İsrael’e aliya yaptık. Bu karar hayatımın en önemli dönüm noktalarından biriydi. İlk yıllar elbette kolay olmadı; yeni bir ülke, yeni bir dil ve yeni kuralların içinde kendimi yeniden inşa etmem gerekti. Ancak İsrael’deki Türkiyeli Yahudi topluluğunun sıcaklığı, dayanışması ve güçlü desteği sayesinde uyum sürecim beklediğimden çok daha hızlı ilerledi. Her zorluk bana ayrı bir güç kattı ve zamanla bu ülkeye olan aidiyetim giderek daha da derinleşti.

 

Altı yıl Türkiyeliler Birliği’nin başkanlığını yaptıktan sonra iki yıla yakın bir süredir eş başkan ve “Moatsa Başkanı” olarak görev yapıyorsun. Bu kuruluşla nasıl tanıştın ve kuruluşta seni bu zor görevleri yüklenmeye iten motivasyon neydi?


 - Türkiyeliler Birliği ile bağım aslında aliya yaptığım ilk günlere dayanıyor. O dönemde hem birlik yetkililerinden hem de daha önce İsrael’e yerleşmiş Türkiyelilerden çok güçlü bir destek gördüm. Bu destek benim aidiyet duygumu derinleştirdikçe, sivil toplum çalışmalarına daha fazla yönelmeye başladım.



ree

Birkaç arkadaşımla birlikte bir grup kurarak Ashkelon’daki Barzilai Hastanesi’nin çocuk bölümüne 4.000 parçalık büyük bir mozaik tablo ve ayrıca yine çocuk bölümü için 50.000 şekel değerinde tıbbî cihazlar hediye ettik. Bu çalışmanın yarattığı etki ve sonuç, beni Türkiyeliler Birliği gibi köklü ve kurumsal bir yapıda görev almaya teşvik etti.



Kurumsal bir tanınırlığın sunduğu güçle hem bu ülkeye hem de yetiştiğim kültüre ve toplumumuza çok daha fazla hizmet edebileceğime inandım.


ree

Türkiyeliler Birliği’yle ilgili ileriye yönelik hedeflerin nelerdir?

Birliğin geleceğini dört ana hedef üzerine inşa etmeyi hedefliyorum:

 

1-Genç neslin kurumsal hayata daha aktif katılımı. Çünkü sürdürülebilirliğin en temel şartı, gençlerin kendilerini bu topluluğun doğal bir parçası olarak görmesi ve aidiyet hissetmesidir.

 

2- Dil, kültür ve mutfak mirasımızı koruyarak geleceğe aktarmakTürkçe, Ladino ve aile büyüklerimizden miras aldığımız gelenekler bizim toplumsal hafızamızdır. Bunları yaşatmak, topluluğumuzun kimliğini korumak açısından hayati öneme sahiptir.

 

3- 65 yıllık köklü kurumumuzu İsrael genelinde daha görünür bir kimliğe kavuşturmak. Birliğimizin yaptığı çalışmaların daha geniş kesimler tarafından bilinmesi hem topluluk içi dayanışmayı hem de dış ilişkilerimizi güçlendirecektir.

 

4. 1939’dan itibaren Türkiye’den göç eden Yahudilerle ilgili tarihsel ve kültürel izleri bir müzede toplayarak ülkede kalıcı bir mirasa dönüştürmek. Bu tarih sadece bizim hikâyemiz değil; aynı zamanda İsrael’in göç tarihinin önemli bir parçası. Bu mirası gelecek kuşaklara aktaracak kalıcı bir müze oluşturmak en büyük hedeflerimden biridir.

 

Moatsa başkanı ve eş başkan olarak diğer eş başkan Eti Granit ile nasıl bir iş birliği içindesiniz? Bu sistemin gelecekte de yürüyebileceğine inanıyor musun?


Önceki başkanlığım dönemimde Eti Granit Bşk. Yardımcısı görevindeydi: Dolayısı ile beraber çalışma fırsatım olmuştu. Bu nedenle birbirimizi yakından tanıyor, çalışma tarzlarımızı iyi biliyoruz. Kendisiyle çok uyumlu bir iş birliği içerisindeyiz. Her ikimizin de güçlü yönleri farklı alanlarda yoğunlaştığı için, bu durum son derece dengeli ve verimli bir yönetim yapısı oluşturuyor.


ree

Eş başkanlık modeli, doğru kişilerle ve doğru rol dağılımıyla uygulandığında gerçekten yüksek verim sağlayan bir sistem. Toplulukların artık tek liderli yapılardan ziyade çok sesli, paylaşımcı ve katılımcı yönetim modelleriyle daha güçlü hale geldiğini düşünüyorum.


Ayrıca tamamen gönüllülük esasıyla çalışan biz yöneticiler için zaman yönetimi açısından da büyük avantaj sağlıyor. Moatsa’nın varlığı ise kurumsal süreklilik, denetim ve istikrar için önemli bir güvence oluşturuyor. Tüm bu nedenlerle bu modelin gelecekte de sürdürülebileceğine güçlü bir şekilde inanıyorum.


Başkanlığım ve Eş Başkanlığım süresince, Moatsa Kurulu Başkanı,  Başkan Yardımcıları ve Yönetim Kurulu Üyeleri her zaman yanımda oldular, başarılara hep beraber imza attık ve hep beraber daha nice başarılara imza atmaya devam edeceğiz.

Herkese sonsuz teşekkürlerimle...


Türkiyeliler Birliğinin yakında ne gibi etkinlikleri olacak? Mevcut şartlar kurumu zorluyor mu?


 Her dönemde olduğu gibi bugün de kültür, eğitim ve dayanışma odaklı etkinliklerimizi kararlılıkla sürdürüyoruz.Yakın dönemde gündemimizde şu çalışmalar yer alıyor:


·       Konferanslar ve uzman konuşmaları

·       Kültürel söyleşiler

·       Ladino ve Türkçe içerikli etkinlikler

·       Gençlik buluşmaları ve projeleri

·       Türk Yahudi mutfağını tanıttığımız atölyeler


Ancak şunu özellikle vurgulamak isterim: İçinden geçtiğimiz bölgesel güvenlik ortamı ve ekonomik koşullar, her kurumu olduğu gibi bizi de ciddi biçimde zorluyor.


Birliğimiz tamamen gönüllülük esasına dayanan bir yapı olduğu için hem maddi hem de manevi destek bizim için artık ‘olmazsa olmaz’ bir ihtiyaç hâline gelmiş durumda. Bu destekler olmazsa, hedeflediğimiz projeleri hayata geçirmek veya mevcut çalışmalarımızı aynı güçle sürdürebilmek ne yazık ki çok zorlaşıyor.


Topluluğumuzdan aldığımız dayanışma, katılım ve moral desteği kadar, projelerimizin finansal olarak sürdürülebilirliği için verilen her katkı da büyük önem taşıyor. Bugüne kadar olduğu gibi, bu desteklerle yolumuza daha sağlam adımlarla devam etmeyi umuyoruz.


Türk Yahudilerinin adetlerine, mutfağına ve geleneklerine bağlı olduğunu biliyoruz. Bu kültürü korumayı ve çocuklarına öğretmeyi başarıyor musun?


Kültürümüz, bizim kimliğimizin en güçlü parçasıdır. Bu anlayışla, Türkiyeliler Birliği olarak ‘Edirne Yahudi Yemekleri’ kitabını İbraniceye çevirerek daha geniş bir topluma sunduk. Bu vesileyle kitaba katkıda bulunan Aydemir Ay, Silvyo Ovadya, Svika Brod ve Bat Yam Belediyesi’ne teşekkürlerimi sunuyorum.


ree

Evde Türk mutfağını, bayram ve geleneklerimizi yaşatmaya büyük önem veriyorum. Çocuklarımın, torunlarımın da bu kültürü bir değer olarak içselleştirmesi için özen gösteriyorum. Ancak gençlerin kültürel bağlarını güçlendirmek konusunda en önemli görev ailelere düşüyor.


Kendi adıma ve kurum olarak yapmaya çalıştıklarım şunlardır:

·       İYT dijital platformunda, olabildiğince Ladino ve Türkçe yazılar paylaşmak

·       Bu konularda etkinlikleri çoğaltmak

·       Başarırsak, amacımıza bir adım daha yaklaşacağımıza inanıyorum

Bu çalışmalar sayesinde, kültürel mirasımızı koruyarak genç nesillere aktarmayı sürdürebileceğimize olan inancım tamdır.


Gençleri Türkiyeliler Birliği’ne kazanmak ve daha sıkı bir iş birliği içinde olmaları yönünde ne gibi çözümler düşünüyorsun?


Gençlere ulaşmadaki en büyük zorluklarımız, onların ülkeye adaptasyon süreçleri, kariyer hedefleri, zaman kısıtlamaları ve ekonomik mücadeleleridir. Eğer bu engelleri aşabilirsek, gençlerin topluluğumuza katılımı çok daha anlamlı ve etkili olacaktır.


Bu doğrultuda gençler için birkaç önemli hedefim şunlardır:

  • Onlara söz ve sorumluluk vererek yönetime katılmalarını sağlamak

  • Dijital platformlarda daha aktif olmalarını teşvik etmek

  • Üniversite ve gençlik odaklı projeleri artırmak

  • Kültürü, gençlere sadece “öğreten” değil, birlikte üretilen bir yapıya dönüştürmek

Deneyimlerimiz gösteriyor ki, gençler kendilerine alan tanındığında son derece güçlü katkılar sunuyorlar. Önemli olan, onlara bu fırsatı verebilmek ve doğru şekilde ulaşabilmektir.


Her yıl çok sayıda Türkiye kökenli gence burs sağlıyorsunuz. O gençlerden yaşamlarında başarılı olanlardan geri dönüşüm alıyor musunuz?


Bağışseverlerimizin desteğiyle her yıl yaklaşık 35 üniversite öğrencisine burs sağlıyoruz. Ancak mezun olduktan sonra çok az öğrencimizle iletişimimizi sürdürebiliyoruz. Bunun nedenlerini araştırıyor ve sorunu çözmeye çalışıyoruz.


ree

Buna karşın, burs almış olan bazı öğrencilerimizin kendi alanlarında topluluğumuza destek verme talepleri geliyor; bu bizi son derece mutlu ediyor.

Topluluğuna sahip çıkan her genç, bizim için en büyük başarıdır.


Geçmiş iki dönemde Türkiye ile iş birliği içinde pek çok etkinlik düzenlediniz. Savaş sonrası iki ülke arasındaki kültürel ilişkiler açısından durumu nasıl değerlendiriyorsun?


Savaş sonrası bölgesel atmosfer, elbette birçok alanda olduğu gibi kültürel iş birliklerini de etkiliyor. Ancak kültür, diplomatik dalgalanmaların ötesinde, toplumlar arasında kalıcı bir bağ yaratır.

Türkiye’de varlığını sürdüren kurumlarımız oldukça, biz Türkiyeliler Birliği olarak iki ülke arasında köprü kurma görevimizi kararlılıkla sürdürüyoruz.


İlişkilerin iyi olduğu dönemlerde, binlerce kişinin katıldığı kültürel ve sanatsal etkinlikler gerçekleştirdik. Tecrübe ve organizasyon kabiliyetimiz bu konuda oldukça güçlü. Şu an için bu enerji ve bilgi birikimimizi, mevcut ülke içi imkânlarla en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz.




Sonuç olarak, kültürel ve sanatsal etkinlikler hem topluluğumuzun motivasyonu hem de kültürümüzün devamı için son derece önemlidir.


Türkiye’den İsrael’e göç sayısında bir azalma olduğunu biliyoruz. Gençlerin çoğu yüksek öğrenimleri için Avrupa ülkelerini seçiyorlar. Bu konuda bu gençlere bir öneriniz olabilir mi?


Göç, insanların tercihleri doğrultusunda çeşitli kriterleri değerlendirerek aldıkları bireysel bir karardır. Aynı şekilde, gençlerin Avrupa’ya ya da dünyaya açılmak istemesi de çok doğal bir arzudur.


Avrupa’da okumak isteyen gençlere elbette saygı duyuyorum. Ancak onlara her zaman şunu söylüyorum: Nereye giderseniz gidin, kimliğinizi ve topluluğunuzu unutmayın.


İsrail, Türkiye kökenli gençler için güçlü bir sosyal ve kültürel çevre sunuyor. Topluluk desteği, aile yakınlığı, kültürel aidiyet ve kariyer fırsatları açısından burada büyük avantajlar var.


Ayrıca İsrail, kişi başına düşen araştırma harcaması açısından Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden biri. Üniversitelerde Ar-Ge ve teknoloji transferi çok güçlü; Avrupa’nın teknik ve bilimsel üniversiteleriyle rahatlıkla rekabet edebiliyor.


Sorun olabilecek tek konu ise İbranice dili. Ancak gençlerimiz, dijital platformları kullanarak en azından başlangıç seviyesinde İbranice öğrenebilir ve bu engeli aşabilirler.


Av.Yakup BAROKAS




 Bir önceki Ayın Röportajını okudunuz mu?



ree






Torunuma Mektuplar-Sara Yanarocak
Satın Al


ree

Dünyanın neredeyse her ülkesinde olduğu gibi ABD’de de İsrael ve ne yazık ki Yahudi karşıtlığı devam ediyor, belki de tırmanıyor.

New York’un seçilmiş belediye başkanı Zohran Mamdani, seçiminden hemen sonra şehirdeki açık antisemitizm örneklerini, örneğin bir okula çizilen “gamalı haçı” ve “Fuck Jews” yazısını hızlı şekilde kınadı.

 

Ancak asıl sınavı, 19 Kasım Çarşamba akşamı Park East Sinagogu önünde 200 kişiyi aşkın bir grubun “intifada” çağrıları yaptığı ve antisemit sözler sarf ettiği protesto ile geldi. Protesto, Nefesh B’Nefesh’in düzenlediği bir “aliyah” tanıtım etkinliğine karşı yapıldı. Mamdani bu olayı açıkça antisemitizm olarak nitelemedi; sadece “kullanılan dili hoş bulmadığını” söyledi ve sinagogda yapılan etkinliğin “uluslararası hukuku ihlal eden faaliyetleri teşvik edebileceğini” öne sürerek suçu iki tarafa paylaştırdı.

 

Burada uluslararası hukukun ihlali tam olarak neydi? Protestoyu savunanlar gösterinin Yahudilere karşı olmadığını belirttiler. Karşı oldukları, Nefesh B’Nefesh’in göçlere olanak sağlaması ve İsrael yerleşimlerini desteklemesiymiş.

 

Kan iftiralarının tarihte kaldığını düşünüyorduk değil mi? Gelin görün ki doğru değilmiş… Geçen hafta Washington’un bir tren istasyonunda düzenlenen bir gösteri maalesef orta çağın kan iftirası suçlamasını yeniden gündeme getirdi. Bir grup gösterici 20 Kasım Perşembe günü Washington D.C.'deki bir tren istasyonunda, yüzyıllardır Yahudilere karşı tekrarlanan, kitlesel şiddete yol açan ve asırlık bir antisemit komplo olan kan iftirasını yansıtan bir gösteri düzenledi.

 

Başbakan Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump, eski ABD başkanı Joe Biden, Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve eski Dışişleri Bakanı Antony Blinken maskeleri takan göstericiler, gösterinin videolarında mavi Davut Yıldızları ile süslenmiş bir masada şarap kadehlerinden sahte kan içerken görüldü; yıldızların üzerine kırmızı damlalar sıçradı.

 

Elleri kıpkırmızı olmuş göstericiler, yüzlerindeki kanı İsrail bayraklarıyla silerken, Netanyahu ve Biden'ı canlandıran karakterler bir yığın kanlı bağırsak parçasını parçaladılar. Masanın yanına konan devasa bir menünün başlığı "İsrail'in Şükran Günü Yemeği"ydi ve menüde yer alan ikramlar arasında "Gazzeli çocukların uzuvları", "çalıntı organlar", "yasadışı olarak hasat edilen deri" ve içecek olarak "Gazze'nin dökülen kanı" gibi dehşet veren kavramlar vardı.

Videoyu görmek için linki tıklayın.

Maalesef bu görüntüler hem istasyonun içinde hem de ön girişinin dışında kurulan videolardan yansıtıldı.  Ve bu tüyler ürpertici olay başkentin toplu taşıma araçlarının ana girişi olan Union İstasyonu’nda gerçekleşti.

 

American Jewish Committee ile Anti-Defamation League’in tepkileri gecikmedi… “Aktivizm ve 'performans sanatı' kisvesi altında sergilenen bu gösteri, tarihin en eski ve en tehlikeli antisemit söylemlerinden birinin yeniden canlandırılmasından başka bir şey değil. Kan iftirası, yüzyıllardır Yahudilere yönelik şiddeti, zulmü ve katliamları körükledi. Ülkemizin başkentinde yeniden ortaya çıkması hem dehşet verici hem de kabul edilemez" sözleri ile durumun ciddiyetine vurgu yapıldı.

 

Bu denli karamsarlıkla başladığım yazıma birazcık sevindirici güzel bir haberle devam etmek istiyorum. İlklere imza atan bir kadından bahsedeceğim. Yine ABD’deyiz, Ohio eyaletinde… ABD tarihindeki ilk kadın Ortodoks Yahudi, Ohio belediye başkanı oldu.

Michele Weiss, şehir konseyinde 15 yıl boyunca mali sorumluluk ve iki partili iş birliğiyle edindiği güçlü itibarın ardından, ağırlıklı olarak Demokratlardan oluşan Cleveland banliyösünde Cumhuriyetçi bir aday olarak net bir zafer kazandı.

 

28 yıldır University Heights’ta yaşayan, bir anne ve aynı zamanda büyükanne olan Weiss, ocak ayında göreve başlayacak. Ortaya çıkan antisemitizm dalgası sırasında göreve başlayacak bir Ortodoks Yahudi belediye başkanı olarak Michele Weiss’ın işinin çok kolay olmayacağı belli.

 

Göreve gelmesi öncesinde Michele Weiss’ın Yahudi kadınlara mesajı var… “Dinimizin en güzel yönlerinden biri, dünyaya bir fark yaratmak için getirilmiş olmamızdır. Ben de hayatımı bu mottoyla yaşıyorum” sözleriyle kamu görevine yönelme kararını dini değerleriyle ilişkilendiriyor.

 

Weiss’ın zaferi, yalnızca siyasette Ortodoks Yahudi kadınlar için bir dönüm noktası değil, aynı zamanda ABD’de siyasi kutuplaşmanın arttığı bir dönemde karşıt partiler arasında köprü kurma açısından da önemli bir adım niteliğinde.

 

Demokrat ağırlıklı bir bölgede, Cumhuriyetçi kimliğini koruyarak güçlü bir zafer elde etmesi, yerel sorunlara ve toplum ilişkilerine odaklanıldığında iki partinin de desteğinin mümkün olduğunu gösteriyor.

İlklere imza atan Michele Weiss’a başarı dileklerimle…

Nelly BAROKAS


İYT dip not :

İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.


Bir önceki yazımı okudunuz mu?

ree


ree

 


ree

 

Geçen hafta okunan peraşalarda Tora bize en güzel aşk hikâyelerinden birini anlatıyor: Yitshak ve Rivka’nın hikâyesi Dikkat, burada klasik masallardaki gibi romantik bir aşk yok. Bu hikâye, emuna (iman), dua ve A-şem’in sessizce yönettiği bir ilahi plan üzerine kurulu bir evliliği anlatır.

 

 “A-şem, bu genç kız, kulun Yitshak için belirlediğin kişi olsun.” Bereşit 24:12 Avraham’ın sadık yardımcısı Eliezer, Yitshak’a eş bulmak için yola çıkar ama o sadece güzel veya zeki birini aramaz. Bir ruh arar. Ve dua eder: “A-şem, bir işaret ver bana… hem bana hem de develerime su veren kız, o olacak.”

 

Ve Rivka ortaya çıkar: nazik, cömert, hızlı hareket eden ve istenmeden veren biri. Gerçek güzellik budur, der Tora: Görünen değil, davranışla yansıyan güzellik. Midraş Rabba der ki: Eliezer henüz dua ederken, Rivka zaten yola çıkmıştı. Yani, dua daha bitmeden cevap yoldaydı. Baal HaTurim der ki bu bölümde A-şem’in ismi diğer bölümlere göre çok daha fazla geçer çünkü bir evliliğin her detayı ilahi kontrol altındadır. Rastlantı gibi görünen her şey- detaylar, anlar, karşılaşmalar hepsi O’nun iradesidir.

 

Rav Dessler şöyle der: İnsanın ‘buldum’ dediğine, Tora ‘verildi’ der çünkü evlilik bir keşif değil, gökyüzünden hazırlanmış bir buluşmadır. Talmud (Sota 2a) şöyle der: “İnsan doğmadan 40 gün önce, göklerde bir ses şöyle der: ‘Şu kişinin kızı, şu kişiye verilecektir.’ Yani mazal, eş, kendi ruhunun yarısıdır A-şem’in doğru zaman ve şekilde takdir ettiği.

 

Rivka, Sara’nın çadırına girdiğinde Tora şöyle der: “Işık geri döndü, bereket geri döndü, İlahi Şahitlik geri döndü. (Raşi) Yitshak ve Rivka’nın evi, Avraham ve Sara’nın evinin devamı oldu. Gerçek Yahudi evliliği budur: A-şem’in huzur bulacağı bir mesken inşa etmek, nesilden nesle Tora değerlerinin aktarıldığı bir Yahudi evi oluşturmak... Mazal tov... Siman tov...


Riva N. ESSEMİNİ

 

  Bir önceki yazımı okudunuz mu?

 

ree

 

 



ree




Featured Posts
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page