top of page

ŞOFAR SESİNİN SIRRI


ree

 

Hasidut akımının öncüsü, Baal Şem Tov bir Rosh Aşana günü Şofar çalınmadan önce bir hikaye anlatmış. Çok sevilen ve akıllı bir kral tüm halkını sarayına çağırdı. Bu kralın, gözlerin görebileceği fiziksel bir takım şeyler yaratabilme özelliği vardı. Bir çok duvar oluşturdu. Her duvarın bir kapısı vardı. Kralın salonuna ulaşabilmek için bütün bu duvarları geçmek gerekiyordu.

 

Kimisi baştan vazgeçti. Kimisi birinci, kimisi de ikinci duvarı aşıp, orada onlar için hazır olan hazineleri alıp geriye döndüler. Fakat hiçbirisi zorluklar sebebiyle, sonuna kadar gidip krala ulaşamadı. Birisi hariç. Kralın oğlu, her şeyi göze aldı ve tüm duvarları geçip krala vardığında geriye baktı ve aslında hiçbir engel olmadığını, hepsinin bir göz boyama, bir hayal olduğunu gördü. Kralla onun arasında hiçbir zaman mesafe yoktu, onunla kucaklaştı ve hep birlikte kaldılar.

  

Verilmek istenen mesaj: Tanrı bizim için arka arkaya bir çok duvar oluşturuyor ve anlaşılmaz gizli engeller koyuyor. Her engeli açtığımızda, maddi, manevi, psikolojik, keyif veren hazineler buluyoruz ve genellikle daha ileri gitmek istemiyoruz. Fakat sonradan bir Yahudi geliyor, sonuna kadar gidip bakıyor ki, aslında hiçbir engel yok. Kral hep orada idi.

 

Acaba niçin bu hikaye, tam da Şofar çalınmadan önce anlatıldı?

Burada, Roş Aşana’nın “Pnimiyut Atora” Tora’nın sırları açısından ne demek olduğu açıklanmak isteniyor. Yılın başlangıcı değil de BAŞI (ROŞ) dememizin sebebi, tüm önümüzdeki yılın lideri olmasıdır. Biz de 5786 yılının başında kralımızı en iyi şekilde karşılamak istiyoruz. 

 

Roş Aşana Tanrı’yı kendimize kral olarak ilan ettiğimiz ve onu taçlandırdığımız gündür. Ve o muhteşem, Şofar sesi basit anlamda bunu simgelemektedir.

Roş Aşana’nın bir başka özelliği de yargı günü olmasıdır. Adam Arişon ve Havva evrenin yaratılışının altıncı gününde yani, 1 Tişri de yaratıldığı için sadece insanlık değil tüm yaratılış ilahi takdirin önünde yargılanmaktadır.

Gemara ya göre Ets Adaat yani iyi ve kötüyü bilme ağacından yeme hatası da aynı gün olmuştur. Günün onuncu saatinde.

 

Bu günahta çok yüksek ve derin bir şey bulmaktayız.

Adam ve Havva bu meyveden yedikten sonra kendilerini çıplak hissettiler. Bu yüzden kendilerini örtme ihtiyacı duydular ve saklandılar.

Bundan hemen sonra, Tora’da Tanrı’nın adama sorduğu ilk soru gelir.

AYEKA — Neredesin?

 

“Adam ve Havva bu günahı niye işlediniz? “

“Nasıl hem kendi üstünüze, hem de sonsuza kadar, bütün çocuklarınızın üzerine ölüm hükmünü getirdiniz? “

“Niçin bu yüzden kendinizi Gan Eden’den kovdurdunuz?”

 gibi sorular yerine, sadece AYEKA?

 

Evrenin yaratıcısı bu “Niçin” sorularının cevabını zaten biliyordu, çünkü içimizdeki kötü dürtüyü sistemimizin içine, o sokmuştu.

“NEREDESİN” sorusu çok daha esaslı, temel ve kadersel bir soruydu.

“Niye kendini benden kaçmak zorunda hissediyorsun? Neden günah işlediğin için kendini gizleme ihtiyacı duyuyorsun ? Niçin burada benimle birlikte, mevcut olamıyorsun?”

 

Adam şöyle cevap verir: “Nasıl ortaya çıkabilirim ki? Çıplağım, kıyafetlerim yok, utanıyorum. İşte bu yüzden kendimi gizlemem gerekiyor. “

Tanrı devam eder: “Birisi sana çıplak olduğunu mu söyledi? Yoksa sana yememeni emrettiğim ağaçtan mı yedin?”

 

Bu hatanın trajedisi, adamın bu hata yüzünden içine, büyük bir utanç girmiş olmasıdır. Tamamen kopmuş durumdadır ve içinde bulunduğu içsel gerçeklikten dolayı utanmakta ve bu yüzden gizlenmek istemektedir.

Peki Tanrı’dan nasıl gizlenilebilir?

 

Aslında gerçekliğin yüzünden, gizleniyorsun. İçinde bulunduğun durumdan saklanıyorsun. Eğer Tanrı’nın gözlerinin içine bakamıyorsa ne kendi gözlerinin içine, ne de dünyanın gözlerinin içine bakamıyor demektir. Hayat bundan böyle kopmuş, bölünmüş ve parçalanmış bir hayattır.

Gizli bir sığınağın içine girip kendini saklayan bir BEN vardır, bir de dışarı çıkan ve harici yüzünü dışarıya gösteren bir BEN.

 

Bu parçalanmışlık ve yırtılma, insan olmanın derin acısıdır. Ve bu acı insanın tamir etmek istediği, Roş Aşana’nın acısıdır.

 

Bu yırtık, benim kendi kendime ne kadar kötü olduğumu ve utanmam gerektiğini söyleyerek onarılamaz.

 

Bu utanç, bilinçaltında o kadar büyük ve derin olabilir ki, adam aslında bunun farkında bile değildir. Fakat bazan kendisi ile, eşiyle, çocuklarıyla ve toplumla olan bütün ilişkisi bunun üzerine oturmaktadır.

 

O Tanrı’ya sadece üstünde bir takım kıyafetlerle başvurmaktadır. Bu kıyafetleri çıkarmaya kendine izin verememektedir, çünkü utanıyordur.

“Eğer gerçekten Tanrı beni bu halimle görürse, eşim, çocuklarım, arkadaşlarım gerçekten kim olduğumu görürlerse yaşamımı sürdüremem, kendi yüzüme bakamam.”

 

Bu yaratmış olduğumuz komplike mekanizma, kişiliğimizin içindeki içgüdülerle, dürtülerle ve kafamızda kurduğumuz korumalarla ve EGO ile oluşmaktadır. Ve bu yüzden tüm hayatımız stres ve gerilim içinde geçmekte, ruhani bir işkence çekmekteyiz.

 

Tanrı adama ne diyor? AYEKA Nerdesin?

“Hata yaptığın için gözlerimin içine bakamayacağını mı düşünüyorsun? Bu hatadan daha da kötü.”

Eğer Adam kalkıp, “Hata yaptım, gel şunu bir düzeltelim!”  deseydi, problem çözülecekti. Fakat bunu yapamadı, çünkü içinde kanayan, derin içsel bir yara vardı. Kendisinin komple bir HATA olduğunu düşünüyordu. Kötülük gerçek özünün içine derinlemesine girmişti. İki şeyin arasında ayrım yapmayı bilmiyordu. Tanrı ile olan samimiyetini kutlayabilecek halde değildi.

 

Fakat kişi bu çok derin yarayı anladığı ve bunun farkına vardığı zaman, Tanrı’ nın bu duruma reaksiyonu, müdahalesi geliyor.

“Beni üstünüze kral yapmanız lazım! “

  

Bu ne demek oluyor?

 

“Beni o utancın, korkunun, suçluluk duygusunun olduğu noktanın içine sok. Ben tam da orada KRAL olmak istiyorum. Bunu bir tek sen yapabilirsin. Bunu Tanrı yapamaz. Bu içsel ve gerçek ilişkiyi kurmak için ikinci bir varlık gerekir. Yani kralı kabul edecek bie halk mevcut olması lazımdır.”

 

Tanrının istediği bizim kalbimizdir. Kalbimizi nasıl Tanrı ile ilişkiye sokabiliriz? Sadece bu bahsetmiş olduğumuz kopmuş noktayla birliği sağlayabiliriz.

İşte başta anlattığımız hikayedeki duvarların sembolizasyonu budur. Bu duvarlar, sürekli kafamızda oluşturduğumuz, düşünceler, dalgalar ve boş hayali kafa karışıklarıdır. Bu duvarların arkasında gizlenme ihtiyacı duyuyorsak, o örtüyü yırtacak olan içimizden gelen ağlamayı ve haykırışı dinlemeliyiz. İşte bu haykırış ŞOFAR dır. Kalbimizin içinden çıkan sestir. Burada kelimeler yok, konuşmalar yok.

 

AKOL DMAMA DAKA ince sessiz kısık bir ağlama sesi. Adam ve Havva nın hatadan önce Yaradan’la olan samimi, kenetlenmiş ilişkilerinin bir sembolü. Hafif derin bir sükunetin sesi. Göklerdeki kralımız bizi o kadar çok seviyor ki, kendi ellerinin eseri olan çocuklarını, saf, ilk bebeklik halleriyle, geri istiyor.

Hepimizin, Tanrı’yı kendimize KRAL olarak tayin edebilmek için gereken cesarete sahip olmamızı diliyorum. Kalbimizi açalım ve AYEKA diye sorduğunda İNENİ diyebilelim.

 

GMAR HATİMA TOVA

 

Efraim ÖZŞARDAŞ

 

Bir önceki yazımı okudunuz mu?




ree







Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page