top of page

 Ne halt ediyorum bu dünyada?... 


ree

Sevgili dostlar, tabiri caizse çok da kibar olmayan, argo sayılabilecek bir başlık attığımın farkındayım. Fakat samimi olmak gerekirse, çok kez   bu soruyu kendimize sormaz mıyız?  “Acaba bu dünyada anlamlı bir şey yapıyor muyum?”

 

Hepimiz çalışmaya gidiyoruz, eve dönüyoruz, yemek yiyoruz, uyuyoruz ve her gün aynı döngünün içine dönüyoruz. Sonra da soruyoruz kendimize “Hayatımızla ilgili ne yaptık?”

 

 

Bu, içimizden bir çok kişiye eşlik eden bir ağrıdır ve çok derin bir acı olmasına rağmen farkında bile olmayız. Fakat o oradadır, bu boşluk hissi bizi hiç bırakmaz.

 

Bazen kendi işlerimizde, aile ve sosyal hayatımızda kendimizi takılı kalmış gibi hissederiz. Sistem bizi tatmin etmemektedir, mutlu değilizdir,  fakat istemeden de olsa alışkanlıklarımıza tutunuruz. Hayat yanımızdan akıp gitmekte ama biz onu sadece seyrederiz. Değiştirmek istediğimizde, bazen bir şey bizi tutup geriye çeker. Bunun sebebi başarısızlık, yanlış yapma korkusu veya sonucun ne olacağını bilmemektir. Bu endişeler ve güven eksikliği, bizi yer bitirir.

“Ben kimim ki başaracağım?”

 

 

Geçtiğimiz haftaki Noah Peraşasında, Tanrı yeryüzündeki yozlaşma, sapkınlık ve çalma gibi kötülükler yüzünden dünyadaki tüm canlıları bir Tufan’la yok edeceğini, kendi ailesini ve diğer canlıları kurtarmak, yaşamı devam ettirebilmek için bir gemi İnşa etmesini, neslin tek SADIK adamı olan Noah’a bildirir.

 

Noah 120 sene boyunca gemiyi inşa etmesine rağmen, geminin içine ancak Tufan’ın yağışı şiddetlenince girmiştir.

Tora’nın İŞ TSADİK olarak tanımladığı Noah’ın bu tereddütünü Raşi, “MİKTANEY EMUNA” yani Emuna eksikliği olarak açıklıyor.

 

Tiferet Şlomo kitabında, Rabi Şlomo Akoen Rabinovitch, bu olguyu şöyle açıklıyor: Noah’taki eksiklik kendisini Tanrı’nın gözünde küçük görmesiydi. Tanrının onun dualarını arzuladığı fikri, onun kalbinden geçmedi. Böyle bir şeyin gerçekleşebileceğini düşünemedi. O kimdi ki, onun duaları sonucunda “Evren’in Yaratıcısı” vermiş olduğu hükmü iptal etsin. Tam tersine, bu hükmün iptal olmasının, Tanrı’nın arzusuna karşı çıkmak olarak algıladı. Bu yüzden dua etmedi ve Tanrı’nın karşısında kendini iptal etti.

 

 

Halbuki, gerçek bunun tam tersiydi. Onun bu karara karşı çıkarak dua etmesi, Yaradan’ın arzusu ve isteğiydi. Avraam ve Moşe bu isteği yaparak, insanlığın ve Yahudi milletinin kurtuluşu için Tanrı’ya yalvarmışlar ve bunun için kendi hayatlarını tehlikeye atmışlardı. (MESİRUT NEFEŞ)

 

 

Bereşit peraşasına geri dönecek olursak, yaradılışın anlatıldığı kısmın sonunda, çok kritik bir cümle vardır.

AŞER BARA ELOKİM LAASOT. (yaratmış olduğu tüm işini)

Raşi bu cümlenin sonundaki “yapmak” anlamına gelen LAASOT fiilini, LETAKEN, “tamir etmek, düzeltmek” olarak yorumlamıştır.

 

Yani Tanrı mükemmel olmayan bir dünya yarattı ve bizim, onun ortakları olarak onu düzeltmemiz gerekmektedir.  Baştan beri onun niyeti budur. Bu dünyayı inşa etme görevi, bize verilen karakter özellikleri ve yetenekler itibari ile farklı bir şekilde, sadece büyük sadıklara değil, her birimize düşmektedir. Çünkü bu dünyaya inen her Neşama muazzam bir puzzle’ın eşsiz bir parçasıdır. Kendi gücümüze kapasitemize inanmalı, iyi şeyler konuşarak, iyi düşünerek buna kendimizi ikna etmeliyiz.

 

 

Tanrının bize vermiş olduğu bu misyonu reddeder buna inanmazsak, Has ve Şalom dünyayı yok edebiliriz. Çünkü, “ben kimim ki, bu bana göre değil, ben bir hiçim” şeklindeki düşünceler, esas itibari ile dünyanın yaratılış amacına ters düşmektedir. Tanrının insanı kendi suretinde yaratmış olması, ona bu dünyayı tamamlama imkanı vermektedir.

 

Bir insan kendinden vazgeçtiği zaman, sadece kendini öldürmekle kalmıyor aynı zamanda onun yoluyla dünyaya girebilecek olan bütün ışığı enerjiyi yok ediyor.

 

BİŞVİLİ NİVRA AOLAM. (Bu dünya benim için yaratıldı.) bu abartılı gibi anlaşılabilecek olan cümle, aslında, bizim bu dünyadaki önemimizi ortaya koymaktadır.

Adam her zaman denemek zorundadır. Statik değil, dinamik olmalıyız. Bu, her şeyde başarılı olacağımız anlamına gelmez.

Tohumu toprağa biz ekeceğiz, hem kendimize, hem de yüce yaradana inanacağız, fakat sonunda topraktan ne çıkacağına o karar verecek.

Olağanüstü kapasiteye sahip yaratılanlar olarak kendimize hangi gözle bakıyoruz?

 

 

Hayatımızda bir tıkanıklık varsa, en kötü şey bunalıma girip orada takılı kalmaktır.

Kalk ve hareket et, oradan ayrıl, bir değişiklik yap, ilerle ve gerçekliğini değiştirmeye başla. İnsanları ara, yeni projelere gir, alışkanlıklarını değiştirmeye başla, İyilikseverlik yapabileceğin bir takım ortamlar bul. Ne yapmaya karar verdiğin çok önemli değil, yeter ki hareket etmeye ve ilerlemeye başla. Bunu yapmaya başladığın andan itibaren önünde yeni enerjiler ve imkanlar açılacaktır.

 

 

Yazımı beni çok sarsan bir hikayeyle bitirmek istiyorum.

1945 yılında ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Almanya’da DP adlı bir yerde, Şoa’dan kurtulan Yahudilerin toplandığı bir kamp vardı. Ölüm kamplarında eşini ve 11 çocuğunu kaybeden, Rebbe mi Sans oradaki Amerikalı komutandan dua edebilmeleri için bir yer ister. Komutan “Böyle bir felaketten sonra kim Tanrı’ya dua etmek ister” demesine rağmen, Rebbe’nin inancını ve kararlılığını görünce bir binayı onlara tahsis eder. Ortak noktaları cehennemi yaşamak olan, her türlü inanç seviyesindeki kırılmış, savrulmuş Yahudiler sinagogu doldurmaya başlarlar.

 

Yom Akipurim zamanı geldiğinde, kapının dışarısına taşan bir kalabalık eşliğinde, Rebbe büyük bir konsantrasyonla, AL HET ile başlayan ve hataların günahların itiraf edildiği duayı okumaya başlar. Birden bire, arka taraftan, büyük bir gürültü kopar. Ayağını büyük bir hışımla yere vuran bir adam, sürekli HAYIR diye bağırarak, isyan ediyordu. Önce hiç kimse ne olduğunu anlamadı, fakat Şoa’yı geçirdikten sonra her şey anlaşılabilirdi.

 

Sakinleştikten sonra adam Rebbe’ye şöyle haykırdı. “Bu kadar eziyet çektikten sonra benim mi Tanrı’dan af dilemem gerekiyor? Esas Tanrı’nın bizi bu gaddar katil Nazilerin eline bıraktığı için, bizden özür dilemesi lazım.”

Bütün salon tam bir sessizliğe gömülmüştü. Yıllarca kendilerini tutan kurtulanlar, gözyaşlarına boğulmuşlardı. Herkes ağladıktan sonra ortalık biraz sakinleşti ve Rebbe o adama şöyle izah etti.:

 

“Çok haklısın. Fakat ben niçin af dilediğimi anlatayım. Bizim Kulübemizde, o vicdansız nazi subayları, bizleri aşağılamak için her sabah bir oyun oynarlardı. Aramızdan beş kişi seçer, omuzlarına taşlar yükler ve bir tepeye tırmanmamızı isterlerdi. Taşların biri bile düşse, yerine iki tane koyarlar bizle alay ederler ve yere düşen birini öldüresiye döverlerdi. Gece uyumaya gittiğimizde tek bir duamız vardı.

 

“Tanrım lütfen bu dünyadan ayrılmama izin ver, yarın benim uyanmama izin verme başka hiçbir şey istemiyorum. Buradan çıkmak istemiyorum, sadece uyurken burada ölmek istiyorum.”

 

Hiçbir zaman Tanrı’ya özgür kalmak için dua etmedim. Böyle bir şey olabileceğine ihtimal vermedim. Bizde böyle bir potansiyel olabileceğine, halkımın kapasitesine inanmadım. Bunun için Tanrı’dan özür ve af diliyorum. Bu benim hatamdı.

 

Rebbe mi Sans böyle diyorsa, bizim kendi kalbimize derinden inanıp, umutla ve inançla kendi içimizden dışarı çıkmamız, en önemli misyonumuz olmalı.

 

Efraim ÖZŞARDAŞ

 

Bir önceki yazımı okudunuz mu?




ree







Yorumlar


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page