Sessizliğin sesi KOL NİDRE
- TÜRKİYELİLER BİRLİĞİ התאחדות יוצאי תורכיה
.jpg/v1/fill/w_320,h_320/file.jpg)
- 13 Eki
- 3 dakikada okunur

Çok karmaşık duygular içindeyim. Bir yandan 1 Elul’dan bugüne 21 Tişri’ye kadar, 51 gün süren çok yoğun bir Teşuva döneminin sonuna geldik. 5785 yılının vicdan muhasebesini yapmaya çalıştık.
Bu arada zor bir süreçten sonra, çok şükür, rehinelerimizin tamamı, en azından yaşayan 20 rehinemiz, eve döndüler. Fakat ülkemiz ve insanlarımız, çok ağır bedeller ödemek zorunda kaldı.
Vermiş olduğumuz sözlerin, yapmış olduğumuz taahhütlerin hangilerini layıkıyla yerine getirdik? Hangilerinde başarısız olduk? Kime karşı ne suçlar işledik? Kimlerin kalbini kırdık? Ailemizin, arkadaşlarımızın, çevremizin beklentilerini karşılayamadık ve onları hayal kırıklığına uğrattık.
Buna karşılık neleri başardık? Kimlerin kalbine pozitif bir şekilde dokunabildik, moralini düzeltebildik, onları yaşama bağlayabildik?
Bu vicdan muhasebesini hem evrenin yaratıcısına karşı hem de çevremize karşı yapmaya çalıştık?
Hiç kolay bir süreç değil. Hatta yorucu ve bazen umut kırıcı. Acaba Tanrı bizi yapmış olduğumuz günahlardan ve suçlardan dolayı af edecek mi? Daha da zoru, acaba istemeden de olsa kırdığımız arkadaşlardan özür dileyebilecek miyiz ve uzlaşma sağlayabilecek miyiz?
Sonuç olarak etten ve kemikten yapılmış insanlarız. Kendimizi her an kontrol edebilmemiz mümkün değil. İçimizdeki hayvan hayatta kalmak istiyor ve bunun için, arzularını tutkularını yerine getirmek istiyor. Öte yandan Tanrısal parçamız bu dünyadaki esas misyonunu gerçekleştirmek istiyor.
Bu şekilde bitmez tükenmez bir mücadele içindeyiz. Gökyüzünü delercesine haykırmak istiyoruz ama o ses bir türlü çıkmıyor, çıkamıyor. Çünkü verilmiş sözler var. Bu sözlerden kurtulmak istiyoruz. Bu sözlerin kalbimizde, vicdanımız da yarattığı yükten arınmak istiyoruz.
İşte KOL NİDRE, Sefarad, Ashkenaz, dindar, laik, sağcı, solcu her tür Yahudi’nin Yom Akipurim gecesi, Beyaz Tallet’leriyle melekler gibi , sinagogları doldurup coşku ile söyledikleri bu dua, İbranice’de ATARAT NEDARİM dediğimiz, verilmiş olan taahhütlerin, sözlerin, yeminlerin iptal edilmesi ve geçersiz sayılması ritüelidir.
Rav Jacobson’un yorumuyla, özellikle Ashkenaz cemaatlerde söylenen ve muhteşem müzikal bir ziyafet olan Kol Nidre melodisi ile duanın sözleri hiç uyuşmamaktadır. (Daha önce dinlemeyenler, You Tube dan bir Ashkenaz Cantorun Jan Peerce Kol Nidre sini dinlesinler. Ne demek istediğimi anlarlar)
Öyle ya, sonuç olarak bu bir dua bile değildir. Bu bir Legal Statement, yasal beyandır. Sefaradlar bir önceki sene verdikleri, Ashkenazlar ise bir sonraki sene için yapacakları taahhütlerin, geçersiz olduğunu beyan etmektedirler.
O halde nasıl olur da, KOL NİDRE duası, Yom Akipurim, Yahudi takviminin en kutsal gününün, doruk noktalarından biri olabilmiştir?
Bu günde, Mekan, Zaman ve Ruh en üst seviyede bir araya gelmektedir.
Koen Agadol (Ruh), Yom Akipurim’de (Zaman) , Beit Amikdaş’ın içinde Kutsal Ahit Sandığı’nın bulunduğu Kutsalların Kutsalı’na (Mekan) girmekte ve İsrailoğulları için kefaret dilemektedir.
İşte böyle bir günün en başında, coşkunun ve heyecanın en üst seviyesinde yapılan ritüel, verilen sözlerin iptalidir.
Gelin, bunun derin sebebini şöyle bir irdeleyelim. Yazımın başında da belirttiğim gibi, içimizdeki hayvansal ruh, hayatta kalabilmek için kendi kendine bazı seçimler yapar ve kararlar verir. Bunları taahhüt olarak algılayabilirsiniz. Bu kararlar, çok genç yaşta, hatta bebekken, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde alınmış olabilir. Bu seçimleri ne zaman yaptığımızın farkında bile değilizdir.
Örneğin, Hyper vigilance, aşırı ihtiyatlı tetikte olma hali. Yaşamak ve güvende olmak için böyle bir savunma mekanizması oluşturmuş olabiliriz.
Veya, kimseyle rekabete girmemek, gerilim yaratmamak, ve herkese yaranma isteği.
“Herkes beni sevsin. Böylece rahatsız olmadan yaşayabilirim.”
Ya da “Benim hayatımda duyguya yer yok. Bebek miyim ben? Erkekler ağlamaz. Ağlamak zayıflık belirtisidir. Sert olursam hayatta kalırım. Kimse beni kıramaz.”
Bu ve bunun gibi taahhütler ve sözler, insanlara hayatı boyunca, eşlik eden savunma mekanizmalarıdır. Kişiler bunu o kadar büyük bir enerji ve bedel ödeyerek oluşturmuşlardır ki, artık bundan vazgeçemezler. Bir de Ego işin içine girince olay daha da karmaşık bir hal alır. “Her şeyi ben biliyorum, kim bana müdahale edebilir ki? Onlar ne anlar?”
Bu durum, sanki ruhumuza vurulmuş bir bıçak yarası gibidir. Artık, ruhla beden birbirinden ayrıdır. Huzurlu yaşam için, uyumlu bir ilişkileri yoktur.
Bu tip insanları yargılayamayız. Onlar yumurtanın içindeki bir civciv gibidir. Kabuğun dışında ne olduğunun farkında bile değildirler. Onlar için yaşam yumurtanın içindeki sistemdir. Binlerce yıllık sürgün bizi bu hale getirdi.
Fakat yaşamımızda öyle bir an gelir ki, sessiz bir biçimde bu içsel problemlerimizi hissederiz. Bu içimizden gelen ince bir ağlama sesidir. KOL DMAMA DAKA. The sound of Silence. Sessizliğin sesi.
“Acaba bütün bu savunma mekanizmaları sisteminden çıkıp gerçekten manevi açıdan dingin bir şekilde huzur ve sükunet hissedebilir miyim ? Keyifli bir hayat sürdürmek mümkün mü?”
İşte bu sorular bizi Hasidut’ta DVEKUT denilen bir kavrama getiriyor. Kişinin kendi içsel gerçeği ile entegre olması. O Tanrısal kıvılcımlarına yaklaşabilmek.
Orası öyle bir nokta ki , orada ego yok, kalıplar yok, yargılamalar yok. İçsel özüme, samimi ve saf bir şekilde, kazıyarak ulaşmaya çalışıyorum. Tanrının suretinde yaratılmış olan Esas gerçekliğime kenetlenmek, onunla bir olmak.
KOL NİDRE: Bu olağanüstü af gününe başlamadan önce, bütün bu kalıplardan, taahhütlerden yeminlerden, vazgeçip kendini sonsuz yaradanın kucağına bırakmak. Bu açıdan baktığınızda, o muhteşem melodi ile sözler mükemmel bir uyum sağlıyor.
Son geçirdiğimiz iki çok zor yılın sonrasında, Yarın ki Simhat Tora umarım ülkemize ve tüm dünyamıza huzur ve barış getirir.
Efrayim ÖZŞARDAŞ
Bir önceki yazımı okudunuz mu?





Yorumlar