“Magia Li!”
top of page

“Magia Li!”




Yisrael’de başlıktaki ifadeyi hepimiz birçok kez duymuşuzdur: Magia li. “Buna hakkım var.” Bu ifade hak ve özgürlükler ortamında yetişmiş bir toplumda, kişinin tam da bunlara – kendi kişisel hak ve özgürlüklerine – odaklanmış olmasının en yalın, en veciz ifadesi olsa gerek. Oysa öğrencilik yıllarımızda sadece hakları değil, ödevleri de öğrenmiştik. İnsanın hakları vardır “ve” ödevleri, sorumlulukları vardır. Ama “ani ahrai” (sorumlu benim) veya “aahrayut alay” (sorumluluk benim üzerimde) ifadelerini “magiali” kadar sık duymuyoruz nedense. O kadar ki, hepimizin başına haftada, hatta belki de günde birkaç kez gelen bir olay, yani çalan telefonumuzu açtığımızda, tanımadığımız birinin, bir telefon, televizyon, sigorta veya bilmem ne şirketinin bir temsilcisinin, bayram havasında bir edayla “magia lah/leha atava” (bir avantaja/ikramiyeye hakkın var) diyerek bizi kafa kola alma ve bir şeyler satma çabası da aslında yine aynı temel dünya görüşüne dayalı. Bir şeylere “hakkımız olmasına” bayılıyoruz.



Neyse ki bu ülkeyi kuran idealistler bu kafada değillerdi. Onlar ödev ve sorumluluk duygusuyla, klima nedir bilmeksizin, bataklıklarda, çöllerde, nemde, güneşte bu ülkeyi, birkaç yılda bir gerçekleşen savaşlara rağmen canla başla kurmuşlardı. Şüphesiz hiçbir şey siyah-beyaz değil. Ödev ve sorumluluğu ön planda tutan o nesil de mutlaka bizim hak ve özgürlük ortamında yaşayabilmemizi istemişlerdi. Ayrıca neslimizde de sorumluluk duygusu gayet güçlü olan birçok topluluğun varlığı yadsınamaz. Fakat post-modern popülizmin yavaş yavaş – veya hızlı hızlı – kültürümüzü ve dünya görüşümüzü istila ediyor olduğu gerçeğini yadsıyamayız. [Bazen yeni hükümetin tavırları beni bu açıdan çok rahatsız ediyor, ama politikaya girmeyelim. Yani girdim, ama hemen çıkayım.]



Yanlış anlaşılmasın; hak ve özgürlükler “iyi” şeylerdir. Ama mesele bazen “sadece” onlar varmış gibi yaşıyor ve hayattan beklentilerimizi de buna göre belirliyor olmamız. Dolayısıyla her ne kadar “hak ve özgürlükler” bizim mutluluğumuz için varsa da, bir paradoks misali, yarattıkları beklentileri abartmamız, mutlu olmamızı sağlayacak dünya kadar şeyi görmekten bizi alıkoyduğu için birçok kez tam aksi etkilere de sahip olabiliyor.



Hayattan beklentiler dendiği zaman kastettiğimiz genellikle “Tanrı’dan beklentiler” olsa gerek. Birçok insan için Tanrı bizi mutlu etmek, hayatımızı rahat ve refah içinde geçirmemizi temin etmek, zorluk, tehlike ve düşmanlardan hiçbir şekilde zarar görmememizi sağlamak için var. Gerçek şu ki Tanrı aslında bu beklentileri fiilen karşılıyor da! Çünkü her ne kadar “magia li” şeklindeki dünya görüşü en ufak sıkıntı ve zorlukları bile dünyanın sonuymuş gibi görmemize neden oluyorsa da, hepimizin hayatında şükran ve minnet dolu olmamız için o kadar çok şey var ki! Bırakın ufak tefek sorunları, aynısı, gerçekten ciddi ve hayati sıkıntılarla başa çıkmak durumunda olan insanlar için bile geçerli. Sıkıntılı zamanlarda bile Tanrı’nın yanında olduğumuzu hissetmemizi sağlayacak yeteri kadar sebep vardır.



Ama Tora’nın bize bir sürprizi var. Tora bize, Tanrı ile aramızdaki ilişkide, Tanrı’nın da bizden beklentileri olduğunu, bizim de belli başlı sorumluluklarımız olduğunu söylemektedir. Tabii ki bu sorumluluklar “mitsvalar” başlığı altında toplanır. Tora’da Tanrı’nın bizden yapmamızı talep ettiği eylemler ve yapmamızı yasakladığı eylemler vardır. Bu haftaki peraşamızda Moşe Rabenu’nun söylediği gibi:



Ve şimdi Yisrael; Tanrın A-Şem senden ne istiyor? Yalnızca, Tanrın A-Şem’den çekinmeni! O’nun tüm yollarında yürümeni, O’nu sevmeni, Tanrın A-Şem’e tüm kalbinle ve tüm canınla ibadet etmeni, Tanrı’nın sana bugün emretmekte olduğum emirlerini ve hükümlerini gözetmeni – [hepsi] senin iyiliğin için” (Devarim 11:12-13).



Teoride, Tanrı’nın taleplerini yerine getirmediğimiz sürece Tanrı’nın bize karşı hiçbir yükümlülüğü olmaması gerekir. Ama Rabi Moşe Kordovero’nun, eseri Tomer Devora’da işaret ettiği gibi, Tanrı bir “Meleh Aluv”, yani “hakarete göz yuman bir Kral”dır. O kadar ki, insanlar günah işledikleri zaman bile, Tanrı, müthiş iyiliğiyle, onlara yaşam, sağlık ve geçim vermeyi sürdürmektedir. Hatta insanın günah işlerken ihtiyaç duyduğu enerji ve kaynakları bile o sırada Bizzat Tanrı sağlamaktadır! Dolayısıyla Tanrı, günah işleyen kişi tarafından hakarete uğramasına rağmen, bunu göz ardı etmekte ve basitçe fişi çekebilecekken, ona normal yaşamına devam etme olanağını temin etmektedir.



Biz insanlar da bunu yanlış yorumlayarak, “magia li” moduna geçmekteyiz. “Sahip olduğum her şeyi hak ediyorum. Bunların benden esirgenmesini ise hak etmiyorum.” Dolayısıyla Tanrı, bildiğimiz veya bilmediğimiz kabahatlerimiz sonucunda kişisel veya ulusal düzeyde sıkıntıların ortaya çıkmasına göz yumduğu zaman hemen tavrımız değişiyor. Oysa tüm bunları Tanrı Tora’da açıkça söylüyor: “Eğer Tora’ya uygun yaşarsanız, iyi olacak. Uygun yaşamazsanız, Yüzümü sizden gizleyeceğim, sürgüne çıkacaksınız, düşmanlarınız için kolay av haline geleceksiniz, eziyetlere, haksızlıklara ve katliamlara maruz kalacaksınız.” Denklem basittir: Haklarınız olmasını istiyorsanız, sorumluluklarınızı da bilmeniz ve onlara uygun davranmanız gerekir. Bunu yapmadığınız zamanlarda bile Tanrı’nın size iyi davrandığına bakarak, hasveşalom bu iyiliği geri çekmeye karar vermesi sonucunda karşılaşacağınız sıkıntılar için de O’nu suçlayamazsınız.



Bu hafta okuduğumuz Ekev peraşası, aslında, herhangi bir tefsire gerek olmaksızın, düz okuması en kolay ve bence en keyifli peraşalardan biri. Gerçekten okumanızı tavsiye ederim.

[http://www.sevivon.com/images/stories/kutuphane/kitaplar/devarim.pdf (sayfa 165’ten itibaren)] Ana temasını, Erets-Yisrael’in nitelikleri ve Bene-Yisrael’in buradaki hak ve ödevleri olarak özetleyebiliriz sanırım.



Peraşa Erets-Yisrael’in yüksek niteliklerini çeşitli yönlerden tarif eder: “Tanrın A-Şem seni iyi bir ülkeye getiriyor – vadiden ve dağdan çıkan, pınarlar ve yeraltı suları[nın beslediği] suyolları [olan] bir ülke; buğday, arpa, üzüm, incir ve nar ülkesi, yağlık zeytin ve bal [veren hurma] ülkesi; [öyle bir] ülke ki, içinde [maddi] sıkıntı olmadan ekmek yiyeceksin, içinde hiçbir eksiklik duymayacaksın; [öyle bir] ülke ki taşları demirdir ve dağlarından bakır çıkaracaksın” (Devarim 8:7-9).



Ama peraşanın sonlarına doğru, her şeyin otomatik olmadığı söylenmektedir: “[Şunu bil] Ki, onu miras edinmek üzere gelmekte olduğun Ülke, [içinden] çıktığınız Mısır Ülkesi gibi değildir. [Oradayken] Tohumunu ekip [tıpkı] bir bostan[da olduğu] gibi ayaklarınla sulardın. Oysa onu miras edinmek üzere oraya geçmekte olduğunuz Ülke, dağlar ve vadilerle kaplı bir ülkedir; göklerin yağmuru sayesinde sulanır” (Devarim 11:10-11) Dolayısıyla yağmur bereketi için, Yisrael’in Tanrı’ya bağlı olması gerekir.



Kısacası, ülkeyi “hak etmek” gerekmektedir. Peki, Yisrael hak etmekte midir? Moşe Rabenu’nun cevabı olumsuzdur: “Bilmelisin ki Tanrın A-Şem bu iyi Ülke’yi sana onu miras edinmen için erdemin sebebiyle veriyor değil; zira [işin gerçeği,] dik başlı bir halksın sen” (Devarim 9:6).



Ve bu sadece Erets-Yisrael’in ilk fethedildiği dönem için değil, sürgünlerden geri dönüş dönemi için de geçerlidir. Bunu Peygamber Yehezkel’in aktardığı şu acı sözlerde görüyoruz: “[Sizi kurtaracağım; ama bilin ki bunu] Sizin uğrunuza değil, vardığınız ulusların içinde küçük düşmesine yol açtığınız Kutsal İsmim uğruna yapıyorum!... [Tüm bunları] Sizin uğrunuza yapıyor değilim!” – Efendi Aşem’in Sözü – [Bu gerçek,] Tarafınızdan [iyice] bellensin! Tutumunuzdan dolayı utanın ve mahcup olun ey Yisrael Ailesi!” (Yehezkel 36:22, 32).



Sonuç olarak Tanrı’nın karşısındaki konumumuz açısından “magia li”ye pek yer yok gibi görünmektedir. Hakikati kabul etmeye hazır olan herkesin takdir edeceği gibi “Ve kulunla davaya girme; çünkü Senin huzurunda hiçbir canlı haklı çıkamaz” (Teilim 143:2). Bu nedenledir ki, Moşe, peraşamızda, neden “magia li” diyemeyeceğimizi çöldeki çeşitli olaylara dayanarak açıkladıktan sonra basitçe çözümü sunmaktadır: “Kalbinizin engelini kesip atın. Artık dik başlılığınızdan vazgeçin” (Devarim 10:16).



İşte belki o zaman bizi Kendi İsmi’nin küçük düşmesine son vermek için değil, gerçekten erdemimizin karşılığı olarak; negatifi gidermek için değil, pozitiften hoşnut olduğunu göstermek için; utanmamızı ve mahcup olmamızı gerektiren bir durumu bertaraf etmek için değil, sadık ve mütevazı bir gurur duymamızı sağlayacak bir bağlılığın karşılığı olarak kurtaracaktır. Hızla ve günümüzde olması dileğiyle.















Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page