Geçen hafta neslimizin çok önemli simalarından Rabi Prof. Lord Jonathan Sacks’ı günümüzde genç sayılabilecek bir yaşta kaybettik. 1991-2013 yılları arasında İngiltere hahambaşısı olarak görev yapmış olan Rabi Sacks, bir filozof ve teolog olmanın yanında, İngilizce diline son derece hâkim, belagati güçlü bir yazar ve konuşmacıydı. Cambridge Üniversitesi’nde felsefe öğrenimi görmüş olan Sacks, gençliğinde çok dindar bir Yahudi değildi. New York’a yaptığı bir ziyaretinde dinle ilgili bazı sorular sormak üzere gittiği Lubaviç Rabi’si Rabi Menahem Mendel Schneerson ona sohbet sırasında Rav olmasını ve özellikle üniversitedeki Yahudilere ışık tutmasını salık vermişti. Bunu dikkate alan Rabi Sacks yeşiva öğrenimine başladı ve hahamlık diploması aldı.
Çeşitli üniversitelerden 16 fahri doktorluk unvanı olan Rabi Sacks üniversitelerde dersler vermiş, BBC’de radyo programları yapmış, 2009 yılında Lordlar Kamarası’na alınarak Baron unvanıyla taltif edilmişti. Rabi Sacks Tora’nın dışında diğer bilimler, felsefe ve edebiyat alanlarında da oldukça geniş bilgiye sahipti ve bir yandan Tora ve mitsvalara bağlılıktan zerre kadar ödün vermeyip, diğer yandan farklı kültürlerle yakın diyalog halindeydi. Rabi Sacks derslerinde, yazılarında ve konuşmalarında özellikle Tora’nın ve mesajlarının günümüz için nasıl da güncel olduğunu, Yahudiliğin 21. yüzyıldaki birçok soruya ve soruna nasıl da cevap ve çözümler sağladığını göstermeye önem vermişti. Bunun yanında, Tora’yı farklı bir gözle okuyup, daha önce başkaları tarafından öne sürülmemiş orijinal fikir ve dersler bulmakta da ustaydı.
Rabi Jonathan Sacks’ın nitelik ve başarılarını bu kısa yazıya sığdırmak mümkün değil. Tüm okuyuculara internette onun ismi ile arama yapıp en azından birkaç konuşmasını ve katıldığı münazaraları izlemelerini tavsiye etmek isterim. Gerek duruşu, gerek ses tonu, gerek engin bilgisi, gerekse de konuşma konusunda geliştirdiği yeteneği ile çok müstesna biriyle karşılaşacaksınız. Açıkçası neslimiz için yeri doldurulamaz bir kayıp. Yei zihro baruh.
Bu yazıda Rabi Sacks’ın bu hafta okuyacağımız Toledot peraşası hakkındaki bir fikrini aktarmak istiyorum.
Toledot peraşası, Yaakov ile Esav’ın doğumunu, aralarındaki inişli çıkışlı mücadele ve çekişmeleri konu eder. Henüz ana karnında başlayan bu mücadele, anneleri Rivka’yı konuyu araştırmaya itmiş, Tanrı da ona, rahminde iki ulusun atalarının yer aldığını, bu ulusların sürekli birbiri karşısında güçlenip zayıflayacağını ve sonunda büyük olanın küçüğe tabi olacağını söylemişti.
İkizler büyüdüklerinde Esav bir kır adamı haline gelmişti. Yaakov ise çadırlarda oturup maneviyat odaklı bir yaşamı benimsemişti. Hahamlarımız “çadırlar” ile, o dönemin manevi liderleri olan Şem ve Ever’in öğrenim çadırlarının kastedildiğini öğretirler.
Bunun ardından Tora ilginç bir pasuğa yer vermektedir: “Yitshak, Esav’ı severdi, çünkü [onun getirdiği] av etini yemekten hoşlanırdı. Rivka ise Yaakov’u severdi” (Bereşit 25:28).
Rivka’nın neden Yaakov’u sevdiğini biliyoruz. Yukarıda belirtildiği gibi Tanrı, Rivka’ya küçük oğlunun – Yaakov’un – üstün olacağını ve tarihin ağırlığını onun sırtlayacağını bildirmişti. Dolayısıyla soru Yitshak’ın tercihi hakkındadır.
Acaba Rivka’nın aldığı mesajdan Yitshak’ın haberi yok muydu? Rivka ona söylememiş miydi? Her şey bir yana, acaba Yitshak Esav’ın vahşi biri olduğunu bilmiyor muydu? Acaba Yitshak’ın Esav’a olan sevgisinin sebebinin, onun getirdiği av etini yemekten hoşlanması olduğu şeklindeki açıklamayı yüzeysel anlamıyla anlamak mümkün müdür? Yani Yitshak’ın sevgisi midesinden veya ağız tadından mı geliyordu?
Tabii ki hayır. Özellikle de Avraam’ın antlaşmasının devamı söz konusu olduğunda kesinlikle hayır. Raşi’nin açıklaması da bunu yansıtmaktadır. Yitshak’ın Esav’a olan sevgisinin açıklaması olarak söylenen “ki tsayid befiv” ifadesi her ne kadar yukarıdaki anlayışa göre, tam çeviriyle, “çünkü [Esav’ın getirdiği] av, [Yitshak’ın] ağzındaydı” anlamına geliyorsa da, Raşi bunu farklı şekilde açıklar: “Çünkü [Yitshak, Esav’ın] ağzında avdı.” Başka bir deyişle, Esav, ağzıyla Yitshak’ı “avlamayı”, yani yanıltmayı başarıyordu. Örneğin Esav, Yitshak’a, tuz ve samandan nasıl maaser (onda birlik pay) ayrıldığını sorarak, babasında, Tora’ya çok bağlıymış ve bu gibi ayrıntılarda bile son derece titizmiş gibi bir izlenim uyandırıyordu.
Dubno’lu Magid, Rabi Yaakov Kranz, Esav’ın Yitshak’ı kandırabilirken, Rivka’yı kandıramamış olmasını, anne ve babasının farklı geçmişlerine bağlar. Yitshak, Avraam ve Sara’nın evinde, herkesin doğru konuştuğu, sahtekârlığa hiç yer verilmeyen bir ortamda büyümüştü. Oysa Rivka, Betuel ve Lavan gibi üçkâğıtçıların arasında yetişmişti, dolayısıyla sahte davranışları hemen tespit edebiliyordu.
Mukayese etmek gibi olmasın, ama bu Bertrand Russell’in aktardığı bir anekdotu hatırlatıyor. Russell, son derece dürüst biri olarak tanınan filozof G. E. Moore’yi sadece bir kere yalan söylerken gördüğünü söylemişti. O da kendisine “Moore, hiç yalan söyledin mi?” diye sorduğunda Moore’nin “Evet” diye cevap verdiği zamandı.
Sonuç olarak, Yitshak’ın neden Esav’ı sevdiği sorusuna verilen klasik cevap, basitçe, Yitshak’ın Esav’ı gerçek karakteriyle tanımıyor olmasıydı.
Ama Rabi Jonathan Sacks (zeher tsadik livraha) bu soruya başka bir cevap önerir. Buna göre, Yitshak Esav’ı seviyordu, çünkü yukarıdaki açıklamanın tam aksine, onu son derece iyi tanıyordu.
20. yüzyılın başlarında, Yisrael Devleti’nin kuruluşu öncesinde Erets-Yisrael’in ilk Aşkenazi Hahambaşısı olan Rav Avraam Yitshak A-Koen Kuk’a bir keresinde bir adam gelip fikrini almak istemişti. Bu adam, oğluna iyi bir Yahudi eğitimi vermişti ve oğlu da mitsvaları evde her zaman gözetmişti. Ama oğlu şimdi Tora’nın yolundan uzaklaşmıştı, artık mitsvaları gözetmiyordu, hatta kendisini Yahudi olarak bile tanımlamıyordu. Acaba bir baba olarak ne yapmalıydı?
Rav Kuk adama bir soru sordu: “Oğlunun Tora’ya bağlı bir yaşam sürdüğü önceki dönemde onu seviyor muydun?” Adam “Tabii ki” diye cevap verdi. Bunun üzerine Rav Kuk ona şöyle dedi: “Pekâlâ, öyleyse şimdi onu daha da çok sev!”
Bazen sevgi, paylama ve azarlamaların yapamadığı şeyleri başarır. Belki de Tora bize Yitshak’ın Esav’ın gerçek doğası hakkında hiç de kör olmadığını söylemek istiyordur. Eğer bir kişinin, biri iyi bir tutum sergileyen, diğeri ise yoldan çıkmaya eğilimli iki çocuğu varsa, dikkatini hangisine daha çok vermelidir? Hangisiyle daha çok vakit geçirmelidir? Belki de Yitshak, Esav’ın kendisine acı vereceği zamanların geleceğini görerek, ama aynı zamanda, bir ebeveyn olarak ahlaki sorumluluğunun, evladından ümidi asla kesmemeyi gerektirdiğinin bilinciyle, onu körlemesine değil, gözleri sonuna kadar açık bir halde seviyordu.
Acaba Yitshak’ın Esav’a olan sevgisinin bir etkisi olmuş muydu? Bunun cevabı hem evet, hem de hayırdır. Yitshak’la Esav arasında özel bir bağ olduğu açıktır. Raban Şimon ben Gamliel şöyle demiştir: “Kimse babasını benim babamı onurlandırdığım kadar onurlandırmamıştır. Ama öğrendim ki, Esav, Yitshak’ı bundan da fazla onurlandırırdı” (Midraş – Devarim Raba 1:15). Raban Şimon bunu başka bir geleneksel bilgiden öğrenmişti. İnsanlar genellikle ebeveynlerine hizmet ederken normal giysiler giyerler; en iyi giysilerini ise dışarı çıktıkları zamanlara saklarlar. Ama Esav, en güzel ve en değerli kıyafetini sadece babasına hizmet ettiği zamanlarda giymek üzere saklardı. Zaten peraşanın ilerleyen kısımlarında Esav babasının talimatıyla avlanmaya gittiğinde, Yaakov onun yerini almak için bu giysileri bu sayede bulup giymişti.
Tanrı, Bene-Yisrael’e, Mısır’dan çıktıktan sonra Erets-Yisrael’e yaklaştıkları zaman Esav’ın soyu olan Edom halkına sataşmamalarını söylemiş ve onlara Edom topraklarından bir ayak basımı bile yer vermeyeceğini bildirmiştir (Devarim 2:4-5). Ayrıca Tora, “Bir Edomi’yi hor görme, çünkü kardeşindir o” (Devarim 23:8) diye emreder. Hahamlarımız bu emirlerin, Esav’ın bu tek büyük mitsvayı – ebeveyni onurlandırma mitsvasını – üstün bir düzeyde yerine getirmiş olmasının ödülü olduğunu öğretirler.
Sonuç olarak, Yitshak, Esav’ı sevmekle doğru mu, yoksa yanlış mı davranmıştır? Gördüğümüz gibi, bir yandan, Esav bu sevgiye karşılık vermiştir. Ama diğer yandan, bu sevgi, Esav’ın, Avraam’ın görünmeyen bir Tanrı ile olan ve belli başlı manevi fedakârlıkları gerektiren antlaşmasını devam ettirecek kişi haline gelmesini sağlamamış, yine Esav olarak, aynı avcı olarak, aynı kır adamı olarak kalmıştır. Her çocuk, anne ve babasının yolunu takip etmeyebilir. Eğer Yitshak’ın niyeti, Esav’ın bunu yapmasını sağlamak idiyse, Yitshak başarısız olmuştur.
Ama bazı başarısızlıklar vardır ki, bunlar onurlu başarısızlıklardır. Sonuçta nasıl bir insan haline gelirlerse gelsinler çocuklarınızı her koşulda sevmek bunlardan biridir. Çünkü şüphesiz, Tanrı’nın biz çocuklarını sevme şekli budur.
Comments