Hiciv
top of page

Hiciv


Hangimiz gülmeyi sevmeyiz? Ve güldürülmeyi? İnsanları güldürmenin çeşitli yolları vardır. Kişisel sohbetlerde fıkralar, hoş anekdotlar veya ticari düzeyde skeçler, komedi tarzı, tiyatro oyunları, sitcomlar, filmler, stand-up gösterileri bunlardan bazılarıdır. Özellikle hayatın yoğun koşuşturmasından biraz mola alıp rahatlamak için tercih edilen yollardan biridir komedi. Ama komedi kolay bir iş değildir. İnce bir zekâ, insan psikolojisi hakkında hassas bir sezgi kabiliyeti, yüksek bir ifade yeteneği ve önemli miktarda da şeytan tüyü gerektirir. Belki bu nedenledir ki, komedi işiyle uğraşan kişilerin önemli bir kesimi genellikle işin kolayına kaçmakta, temiz olmayan lisana ve insanların en alçak dürtülerine hitap eden konulara başvurmaktadır. Özellikle ticari düzeydeki komedi dünyasında ciddi konuların hafife veya alaya alınması ve yüzeysellik ön plana çıkmaktadır.

Komedi sadece kendi başına bir amaç olmakla kalmaz, bir araç olarak da kullanılır. Usta bir konuşmacı, konuşmasını hoş anekdotlar, güzel fıkralarla süsleyerek, hitap ettiği kitlenin, vermek istediği mesaja daha iyi bir şekilde kulak vermesini sağlar. Aynısı iyi bir yazar, iyi bir lider, iyi bir müdür, iyi bir politikacı için de geçerlidir. Bunun ötesinde, bazen bir insan kendi ideolojisini başkalarına benimsetmek, beğenmediği bir konuyu, insanı veya insan kitlesini başkalarının da beğenmemesini sağlamak üzere onunla inceden inceye [veya oldukça kalın kalın] alay etmeyi seçebilir. Mizah ve hiciv aynı zamanda çok etkili bir de muhalefet aracıdır. Karşı çıkılan tarafın yaptığı veya söylediği şeylerin “komikliğine” veya “mantıksızlığına” dikkat çekilerek rakip halk nezdinde alaya alınır, küçük düşürülür ve meşruiyeti sorgulatılır.

İşte bunun belki de ilk kayıtlı örneğini bu haftaki peraşamızda görüyoruz. Korah peraşası, Moşe Rabenu’nun kuzeni olan Korah’ın başını çektiği ciddi bir isyanı ele almaktadır. Bu peraşada kibir, kıskançlık, onur peşinde koşma, bunların insanın aklını nasıl başından alabildiği, bir kadının ailesini nasıl koruyabileceği veya aksine nasıl mahvedebileceği, yüksek düzeyli biri olmanın, hatta geleceği görme kabiliyetine sahip olmanın insan için hiçbir garanti teşkil etmediği ve daha birçok konu hakkında sayısız ders vardır. Ama bu yazımda özellikle hiciv konusuna değinmeyi seçtim.

Hahamlarımız, Korah’ın halkı Moşe’ye karşı kışkırtmak amacıyla özellikle hiciv yöntemini bir araç olarak kullandığını anlatırlar. Geçtiğimiz hafta okuduğumuz Şelah Leha peraşasının en sonunda tsitsit mitsvasını öğrenmiştik. Bu mitsva, dört köşeli bir giysisi olan kişinin, bu giysiyi ancak köşelerinin her birine tsitsit adı verilen iplikler bağladığı takdirde giyebilmesini öngörür. Bu ipliklerden biri tehelet adı verilen [ve günümüzde kesin olarak bilmediğimiz] özel bir mavi tonuna boyanmış yün bir ipliktir. Korah bu mitsvayı ve ayrıca mezuza mitsvasını isyanına alet etmiştir.

Midraş’ın (Tanhuma 2) anlattığına göre Korah, isyanında yanında yer alan iki yüz elli kişiye tamamen tehelet renginde dört köşeli giysiler giydirerek onları Moşe’nin karşısına çıkarır. Moşe’ye sorar: “Tümüyle tehelet renginde olan bir giysiye tsitsit takmak gerekir mi?” Moşe “Evet, gerekir” diye cevap verince, hep birlikte gülüp onu alaya alırlar. “Böyle şey olur mu?” derler. “Herhangi bir cinsten bir giysinin yükümlülüğünü dört köşesindeki birer tehelet iplik yerine getirebiliyorsa, tümüyle tehelet iplikten yapılmış bir giysi kendi yükümlülüğünü nasıl yerine getiremez?!”

Midraş, Korah’ın isyanının, tsitsit emrinin verildiği önceki bölümün hemen ardından anlatılmasının amacının bu olaya bir gönderme yapmak olduğunu belirtir. Başka bir deyişle Korah, yeni verilmiş bir mitsvanın kendince “mantıksız” bir yanıyla alay ederek Tanrı’nın böyle bir emir vermiş olamayacağını, dolayısıyla tüm bunların Moşe’nin uydurması olduğunu ima etmiştir.

Daha sonra Korah devam ederek başka bir soru sorar: “Sefer-Toralarla dolu bir evin kapısına mezuza takmak gerekir mi?” Moşe “Evet, gerekir” diye cevap verince tekrar gülüşmeler başlar. “Tora’da bir sürü peraşa (paragraf) varken, sen Sefer-Toralarla dolu bir evin mezuza yükümlülüğünün hâlâ devam ettiğini söylüyorsun. O kadar Sefer-Tora bu yükümlülüğü gideremezken, bunu Tora’nın sadece iki peraşasını içeren mezuza nasıl yapsın? Anlaşılan tüm bu emirleri sen kafandan uyduruyorsun” der Korah.

Rabi Mordehay Eliyau (z.ts.l.), Korah’ın neden özellikle tsitsit ve mezuza mitsvalarını kullandığını şöyle açıklar: Korah, üzerinden mitsva yükümlülüğünü tamamen atmak istiyordu. Bu nedenle, herhangi bir dış korumaya ihtiyacı olmadığını herkese göstermek istemişti. Zira tsitsit mitsvası insana Tora’nın tüm mitsvalarını hatırlatarak onu günahtan korur. Benzer şekilde mezuza da ev için Tanrısal koruma sağlar. Bu iki mitsvanın temelinde, mitsva uygulaması ve Tanrı’ya tam olarak güvenme konularında alışkanlık edinme fikri vardır. Sonuç olarak Korah son derece kibirli olduğu için hiçbir korumaya ihtiyacı olmadığını öne sürerek böbürlenmiştir. Bu nedenle, Moşe’yi alaya almak için özellikle bu iki mitsvayı hedefleyerek onlarla ilgili kuralları çarpıtma yolunu seçmiştir.

Rabi Mordehay Eliyau burada önemli bir noktaya işaret etmektedir. Bir kişinin mitsvaları “mantıksız” bulduğunu söylemesinin temelinde, aslında o mitsvaları yapma konusundaki isteksizlik, onların otoritesine isyan vardır. Yani isteksizliği doğuran şey mantıksızlık değildir; aksine, “mantıksızlık” iddiasını doğuran, önyargılı bir isteksizliktir. Mitsvaların önemli bir bölümü elbette “mantıklı” değildir. Daha doğrusu, insani mantığın mtesindedir ve insanlar, onların ardındaki mantık ve nedeni anlayamazlar. Ama Rambam’ın da etkili bir şekilde işaret ettiği üzere, Yahudilerin Tora’nın mitsvalarını yapmalarının sebebi onları mantıklı bulmaları değildir. Bunun konuyla ilgisi yoktur. Yahudiler mitsvaları yaparlar, çünkü mitsvalar, Her Şeye Kadir, tüm evrenlerin Hâkimi, Krallar Kralı Tanrı tarafından verilmiş hükümlerdir. Ve “mantıklı” bir kişi, etten kemikten bir kralın hükmünü, kendisine mantıksız gelse bile, nasıl sorgulamazsa, Tanrı’nın emirlerini de elbette kendi mantığına uygun olup olmadığına bakmaksızın yerine getirmeye bakar.

Burada bir parantez açarak şu “mantıksızlık” iddiasını irdelemek isterim. Tabii ki benim düşüncem kimseyi bağlamaz; ama şahsen Tora ve mitsvalardaki [en azından belli bir kısmındaki] “mantıksızlık” ögesinin, onların Tanrısal olmadığını değil, tam aksine, Tanrısallığını ispatladığını düşünürüm. Şayet ortak insani mantık Tora’daki herhangi bir kuralın mantığa aykırı olduğuna hükmediyorsa, o kuralı, hem de koca bir halka benimsetme ümidiyle, bir insanın yazmış olma ihtimali ne kadar yüksek olabilir ki? Dolayısıyla kanımca, paradoksal bir şekilde, mantık, mantıksızlığın gayet mantıklı bir Tanrısallığa işaret ettiğini görebilmelidir. Ama bu benim fikrim tabii ki.

Hiciv konusuna geri dönelim. Hakkıyla yapılan hicvin ardındaki zekâya hayranımdır. Hicvin esası, eleştirilen tarafın kendi kendisiyle çeliştiği noktalara işaret ederek bunu mizah aracılığıyla etkili bir eleştiriye dönüştürmektir. Günümüzde de televizyonlarda, hatta radyoda bunu birçok programda görüyoruz. Ne var ki bu programlarda kimin neyi eleştirdiğini belirleyen nokta, objektif olarak nelerin düzeltilmesi gerektiğini hicivle vurgulamaktan ziyade, hicivde bulunan kişi ve kişilerin kendi siyasi veya sosyal görüşlerini yayma, bu görüşlere uygun olmayan kişi, kesim veya gruplara ağır bir şekilde yüklenirken, kendileriyle aynı görüşleri taşıyanlara hiçbir şekilde dokunmama şeklinde kendisini gösteriyor. Başka bir deyişle çelişkilere işaret etmesi gerekenler kendi içlerinde çelişkiye düşerek kendileri birer hiciv konusu haline gelebiliyor. Bazıları ellerindeki bu kitlelere ulaşma gücünü şahsi rekabetlerinde avantaj elde etmek için rahatça kötüye kullanabiliyor.

Yüzeyselliğin ötesinde düşünmeyen halk kitlelerinin tüm bunlara gülüp alkışlaması bile alkışlanan şeyleri hakikate dönüştürüyor değil aslında. Geçen hafta Twitter’de bu gibi bir hiciv programını eleştiren Netanel Glasner adında biri kısaca fikrini yazmıştı. Şöyle diyordu: “[…] programını seyretmiyorum. Ama ben öyle hassas insanlardan değilim. Benim ait olduğum kesime gülmeleri, hatta alay etmeleriyle herhangi bir sorunum yok. Bazen arkadaşlarım [o programdan] bazı parçalar gönderiyor. [O programdakilerin] neden beni güldürmediği konusunda jetonum ancak bugün düştü. Kısacası, […] programı [onu yapanların siyasi görüşlerini] ilerletmek için sadece bir başka araçtan ibaret. Hiciv, hakikatin çevresinde dönmeli. Onu abartsa, hatta uç noktalara götürse bile merkezinde hakikat olmalı. Ama yalanın çevresinde döndüğü zaman – komik değil.”

Bence gayet güzel özetlemiş. Hiciv hakikat üzerine kurulu olduğu zaman, sağlıklı bir toplumun ilerlemesinde hatırı sayılır bir pay sahibi olabilir. Ama eğer art niyetle yapılıyorsa ve yalan üzerine kuruluysa – ne yazık ki birçoğu öyle – her konuyu ayrıntılarıyla bilmeyen ve derine inme zahmetine girmeyen halkı istenen yöne yönlendirme, beğenmediğine düşman etme, onu alay konusu haline getirme ve ona tepeden bakılmasını sağlama amacıyla bencilce kullanılan bir araçtan öteye gitmeyecektir.

Gördüğümüz gibi bunun bildiğimiz ilk örneği Korah’tır. Belki ona alternatif olacak konumda değilizdir ve doğru şekilde hiciv yapma fırsat ve yeteneğimiz yoktur. Ama birer seyirci olarak, hicvin ardındaki niyetin hakikat mi yoksa nefret yaratıp beslemeyi amaçlayan bir yalan mı olduğunu ayırt etmek üzere mantığımızı işletme sorumluluğumuz vardır. Zira mantık – belki onun çok üstünde olan Tanrı’yı ve Tanrısallığı sorgulamak için değildir – ama insanı ve insani tutum ve davranışı sorgulamak içindir.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page