top of page

Az, Hiçten Çoktur


İlk nesilleri anlatan Bereşit ve adı üstünde Noah’ın başrolde olduğu Noah peraşalarının ardından, Leh Leha, Vayera ve Haye Sare peraşalarında öne çıkan isim Avraam’dı. Esas olarak Yitshak’ın ön planda olduğu Toledot peraşasıyla birlikte sahneye çıkan Yaakov, Bereşit kitabının sonuna kadar sahnede kalmaya devam edecek. Ama bu hafta okuyacağımız Vayeşev peraşasında ona yeni bir başrol oyuncusu katılıyor: Yosef.

Yaakov’un asıl evlenmek istediği eşi olan Rahel’den olan ilk oğlu Yosef, doğal olarak onun gözbebeğiydi. Hahamlarımız Yosef’in yüz hatlarının da Yaakov’la benzerlik gösterdiğini söylerler, ama baba-oğul arasındaki benzerlik, başlarından geçen olaylardaki paralelliklerle de öne çıkar. Birkaç örnek vermek gerekirse, her ikisi de kardeşlerinin ölüm tehditleriyle yüz yüze kalmış, her ikisi de tek başına gurbete gitmek durumunda kalmış, her ikisi de orada başarılı olmuştu.

Yine de, bu yazıdaki amacım, Yosef’in karakterinde öne çıkan bir niteliği ele almak. Bunun için geçen hafta okuduğumuz Vayişlah peraşasına geri dönmek gerekiyor ve burada, Rav Yisahar Frand’ın geçen yıl okuduğum bir yazısından yararlanacağım.

Her ne kadar Yosef ilk kez bu peraşada “konuşuyorsa” da, karakterini ortaya koyan ilk ipucunu o peraşada bulmak mümkün… Yaakov, Esav’la olan gerilimli buluşmasına hazırlanmıştı. Pasuklar şöyle anlatmaktadır:

“[Yaakov,] çocukları, Lea, Rahel ve iki cariye [Bila ve Zilpa] arasında böldü. Cariyeler ve çocuklarını en öne, Lea ve çocuklarını onların arkasına, Rahel ve Yosef’i ise en arkaya yerleştirdi. [Kendisi de] hepsinin önüne geçti” (Bereşit 33:1-3).

Ve buluşma gerçekleşip Esav’la Yaakov’un kucaklaşmasının ardından, sıra ailesini tanıtmaya gelmişti:

“Cariyeler yaklaştılar – onlar ve çocukları – ve eğildiler. Lea ve çocukları da yaklaştılar ve eğildiler. Ve sonra, Yosef yaklaştı – ve Rahel – ve eğildiler” (Bereşit 336-7).

Gözleri keskin okuyucular bir şeylerin ters olduğunu fark etmiş olmalı. Yaakov ailesini, “anne-çocuklar” sıralamasına göre düzenlemişti. Her anne, çocuklarının önünde yer alıyordu. Ve gerçekten, Esav’ı selamladıklarında da bu düzeni takip ettiklerini görüyoruz – bir istisna haricinde: Yosef yaklaştı – ve Rahel – ve eğildiler.” Buradaki sıralama değişikliğinin anlamı nedir?

Raşi, Yosef’in bu protokol sıralamasını özellikle ve belirli bir nedenle bozduğunu söylemektedir:

“[Çünkü Yosef şöyle] dedi: Annem güzel görünümlü. Ya o kötü adam [=Esav] ona göz koyarsa? Önünde durup onu ona bakmaktan alıkoyayım.”

Yosef, Esav’ın, annesine bakmasını engellemek için öne atılmıştır. Güzel.

Şimdi bir soru: Tora kronolojisini düzene sokan bir eser olan Seder Adorot’a göre Yosef bu noktada ya dört ya da altı yaşındaydı. Bu yaşında Yosef’in boyu olsa olsa annesinin beline kadar geliyordu. Yani Esav’ın görüşünü bloke edebilmekten oldukça uzak olduğu söylenebilir. Dahası, Yosef ciddi bir engel oluşturuyor olsaydı bile, acaba bu perdeleme işini ne kadar süreyle yapabilecekti? Bir dakika? İki dakika? Sonunda Esav “Şöyle kenara geç bakalım” diyecek ve böylece Rahel’i tabii ki görebilecekti. Öyleyse acaba Yosef burada neyi başarmaya çalışıyordu? Bu çabasının istenen sonucu vermeyeceği aşikâr değil miydi?

Tolner Rebbe [Rav Yitshak Menahem Weinberg] bu konuda güzel bir yaklaşım önermektedir. Bu öneriye göre, Yosef bize tek bir sözcükle, yaşam için altın bir kural öğretmektedir. Raşi, Yosef’in “onu ona bakmaktan alıkoyayım” dediğini söylemektedir. Başka bir deyişle: “Elde ettiğim başarı asgari düzeyde kalabilir. Belki bir veya iki dakikalığına annemin önünde bir engel oluşturabileceğim ve o da ancak kısmi bir perdeleme olacak – ama yine de buna değer!”

Yosef bize çok önemli bir ders vermektedir: Birçok insan mükemmelliğe ulaşma peşindedir. Mükemmelliğin az da olsa altında kalacak bir şey için çabalamaya değmeyeceğini düşünür. Ama Yosef “Doğru değil!” demektedir. Evet, insan sadece yapabileceği kadarını yapabilir. Ve siz de yapabileceğinizi yapın; dört dörtlük değilse bile, sorunu tam olarak çözemeyecekse, hatta çözüme yaklaşamayacaksa bile – yapın.” Bir şeyler yapmak, hiçbir şey yapmamaktan iyidir!

Talmud (Yoma 35b), biri fakir, biri zengin, diğeri de günahkâr üç kişinin yargı için Göksel Mahkeme’nin huzuruna geleceğini ve kendilerine “Neden daha çok Tora öğrenmediniz?” diye sorulacağını anlatır. Fakir kişi “Çok fakirdim, kendimi ve ailemi doyurmak için çok çalışmam gerekiyordu” diye cevap verdiği takdirde kendisine “[Yiyecek iki lokmayı zor bulan] Hillel A-Zaken’den de mi fakirdin?” diyeceklerdir. Zengin kişi “Mal-mülk ve yatırımlarım nedeniyle çok meşguldüm” diyecek olduğu takdirde kendisine “[Efsanevi bir zenginliğe sahip olan] Rabi Elazar ben Harsom’dan da mı zengindin?” diyeceklerdir. Ve günahkâr kişi kendisini “Çok yakışıklıydım ve kötü eğilimime yenildim” diye savunmaya kalktığı takdirde kendisine “Tsadik Yosef’ten daha mı yakışıklıydın ve ondan daha çok mu ayartmaya maruz kaldın?” diyeceklerdir.

Talmud’dan alıntı buraya kadar. Gerçekten de fakir ve zengin adama verilen cevaplar gerçekten çürütülemez niteliktedir. Ama günahkâr kişi kendisini hâlâ savunamaz mı? Mesela “Beni Tsadik Yosef’le bir mi tutuyorsunuz? Ona boşuna mı Tsadik dediler? O dünyanın maneviyat açısından elit tabakasına mensup biri. Bense sıradan bir adamım. Benden onun gibi olmamı nasıl beklersiniz?” diyemez mi?

Bu da bizi önümüzdeki Şabat günü okuyacağımız Vayeşev peraşasına getirmektedir. Mısır’a köle olarak satılan Yosef, efendisi Potifar’ın eşinin radarı altına girmişti. Kadın hiç bıkıp usanmadan bu son derece yakışıklı genci baştan çıkarmaya çalışıyor, Yosef’se buna sürekli direniyordu. Bir midraş öğretisine göre kadın sabırlıydı. “Bugün kabul etmiyorsun, ama yarın bana teslim olacaksın. Yarın değilse öbür gün. Sonunda dayanamayacaksın” diyordu. Yosef ona şöyle dedi: “Belki de haklısındır. Belki yarın gerçekten teslim olacağım. Ama en azından bugün kendimi günah işlemekten alıkoyabiliyorsam, bunu yapmalıyım.”

Dolayısıyla o günahkâr kişiye ne cevap verilebilir? Senin Tsadik Yosef olmadığını biliyoruz. Bu yeni bir şey değil. Ama bari bir gün kendini tut. Bir saatliğine kendini tut. Bari şu önümüzdeki yarım saatliğine adam gibi davran. En azından bu kadarını yapabiliyor olman gerekir. Senden beklediğimiz mükemmel biri olman değil. Ama acaba elinden geleni yapıyor musun?”

İşte Yosef’in karakterinin öne çıkan bir yanı budur. Yosef, kardeşlerinin yanlış davrandıklarını [hatayla] düşündüğü zaman onları Yaakov’a ispiyonlarken, amacı bir şeyleri düzeltebilmekti. O sırada elinden gelen sadece buydu. Aynı şekilde köle olarak satıldığı zaman da kısa sürede efendisinin gözüne girmişti. Potifar’ın karısının iftirası sonucunda zindana düştüğü zaman, orada bile başgardiyanın sağ kolu haline gelmişti. Paro’nun baş sakisiyle baş fırıncısını dertli gördüğü zaman, hemen gidip onlara ilgi göstermiş ve rüyalarını tabir etmişti. Baş sakinin serbest kalacağını müjdelediğinde de “Çıktığın zaman beni unutma; benden Paro’ya bahset” demişti. Daha sonra zindandan çıkıp Paro’nun rüyasını çözümlediği zaman, sadece bununla kalmamış, yaklaşan kıtlık yılları için neler yapılması gerektiğini de söylemişti. Tüm bu olaylarda ortak olan nokta, Yosef’in, mevcut durumda elinden gelenin en iyisini yapma çabası ve idealidir. Bu sayede Yosef girişkenliği, inisiyatifiyle “iş matsliah” – başarılı kişi – haline gelmiştir.

Önümüzdeki hafta Hanuka bayramını kutlayacağız. Küçük bir kuvvetle Suriye-Yunan imparatorluğuna kafa tutan Makabilerin bayramı. Aynı Makabiler, Bet-Amikdaş’ı tekrar ele geçirdikleri zaman, Menora’nın yakılabilmesine uygun sadece tek bir zeytinyağı kabı bulabilmişlerdi. Bu yağ sadece tek bir gün için yeterliydi. [Hatta bir midraşa göre bir gün için bile tam olarak yeterli değildi.] Oysa yeni yağın üretilmesi için sekiz güne ihtiyaç vardı. Böyle bir durumda insan ne yapar? Normal tepki “hiçbir şey” olsa gerektir. Bu şartlar altında Bet-Amikdaş’taki ritüeli devam ettirmenin anlamı nedir? Menora’yı tek bir gece yakıp, sonra bir dahaki sefer için bir hafta beklemenin ne manası vardır? Mantık ne der? “Şu işi doğru dürüst yap. Git yeni zeytinler topla, bunları güzelce presle, yeterli miktarı elde et ve ondan sonra kesintisiz bir şekilde ritüeli devam ettir.” Ama Makabiler öyle yapmamışlar, eldeki yağın sadece bir gece yeteceğini bile bile onu yakmışlardı. Akıllarında ne gibi bir düşünce vardı?

Cevap: Yosef’ten bir şeyler öğrenmişlerdi. Eğer mevcut durumda Menora’yı bir gece için yakabiliyorlarsa – yakacaklardı. Çünkü bu da bir şeydi. Bir gece yakmak, hiç yakmamaktan daha iyiydi! Zira “az”, “hiç”ten çoktur.

GİRİŞKENLİK. İNİSİYATİF.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page