Cevapsız bir soru…
top of page

Cevapsız bir soru…

Bu şabat okuyacağımız Emor (אמר) peraşası, kutsiyet konularından birkaç pasuk için ayrılarak, “hakaret eden” (המקלל) olarak bilinen bir olayı huzurumuza getirir.

İsrelli bir kadının oğlu İsrael oğullarının içinden çıktı, ve o bir Mısırlı’nın oğlu idi, ve kampta İsraelli kadının oğlu ve İsraelli biri kavga ettiler. İsrelli kadının oğlu tanrının adını zikreder ve hakaret eder. Onu Moşe’ye getirirler. Annesinin adı, Dan kabilesinden Divri kızı Şelomit’dir. Onu, Ad.’ın dile getireceği açıklamaya kadar, tutuklama altına koyarlar. (Vayikra 24, 10-12)

Mısırlı baba ile, İsraelli annenin oğlu olan bir kişi, hem anne hem de babadan İsraelli biri ile kavga ederken Tanrının adına hakaret eder. Bir başka deyişle, Tanrının, bizler için söylenmesi yasak olan adını kullanarak, Tanrıya hakaret eder (küfür eder). Bu olaya tanık olanlar için, Tanrıya karşı bu sözlü hakaret, olağın üstü bir olaydır ve bu nadir olayı, muhakeme etmesi için, İsraelli kadının oğlunu Moşe’nin huzuruna getirirler. Moşe, bu konu ile ilgili kurallar, henüz ona aktarılmadığından. Tanrıya başvurur. (Burada vurgulanması gerekir ki, Tanrı ile söyleşiyi başlatma yetkisine sahip tek peygamber Moşe’dir. Diğer peygamberler, daima pasif kalarak Tanrının onlara yönelik işaretini beklemekle yetinmek zorunda kalmışlardır.)

Bu olay vukubulana kadar, Tanrıya hakaret etmek her ne kadar kabullenemiyecek bir davranış olsa da, bu davranışın cezaya maruz kalacağı, hatta yasak olduğu, henüz belirtilmemiştir.

Tanrının bu olay ile ilgili Moşe’ye verdiği emir niteliğindeki cevap, bence, anlaşılması çok zor olan bir cezadır.

Ad. Moşe’ye konuşarak şöyle der. Hakaret edeni kampın dışına çıkar, onu işitenler ellerini başının üzerine koysunlar ve bütün cemaat onu taşlasın. (Vayikta 24, 13-14)

Kısacası, bu uygunsuz söyleyişin cezası, idamdır!

Benim bildiğim kadarı ile, bu gün bildiğimiz dini kurallara göre, eğer bir kimse dinen yasak olan bir davranışta bulunursa, buna tanık olanlar, bu yasağı ihlal eden kişiye hem yaptığının yasak olduğunu söylemesi hem de bu yasağın mahkemede hangi cezaya maruz kalacağını açıkça belirtmeleri gerekir. Eğer, bu kişi davranışını durdurursa belirtilen cezaya maruz kalmaz. Sadece ve sadece, davranışının sonucunun ne olduğunu bildikten sonra davranışına devam ederse, mahkeme onu dini emirlere uygun olarak cezalandırır.

Bu haftaki peraşada okunan “hakaret eden” olayı, yukarıda belirtiğim ilkenin aksine, yanlış davranışta bulunan kişiyi, onu bekleyen cezanın ne olduğunu bilmemesine rağmen (Moşe bile cezanın ne olacağını bilmiyordu) bir mahkemenin vereceği en sert cezaya çarptırır, idam!

Neden?

Her ne kadar Şemot kitabında

Tanrıya hakaret etme ve miletinin başkanlarına beddua etme (Şemot, 22, 27)

emrini görüyorsak da, bu kelimerle belirtilen yasağın peraşamızda geçen olaya iki noktada uymadığını görürüz:

Birinci nokta; Talmuda göre bu yasağı ihlal edenin cezası dayaktır (idam değildir).

İkinci nokta; yine Talmuda göre, bu pasukta kullanılan “Tanrı” kelimesi, dünyayı yaratana atfen söylenmemiştir. Tanrı kelimesini kullanmaktaki maksat, kral veya hakim gibi Tanrının emirlerine göre muhakeme etme yetkisinde olan kişilerdir. Yasak olan, kral veya hakimlere hakaret etmektir.

Dolayısı ile sorumuz halen cavapsız kalmaktadır.

Daha sonraki pasuklar, bu yasağa bir düzen getirir. Tanrı’ya alenen ve bile bile ve de ikazlara rağmen hakaret edenin bu dünyada yeri yoktur. Ne var ki aşağı yukarı 2000 seneden beri bu cezayı vermek ve infaz etme yetkisine sahip bir mahkeme de yoktur.











Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page