YENİ BİR YAZI, YENİ UMUTLAR
top of page

YENİ BİR YAZI, YENİ UMUTLAR








Merhaba sevgili okuyucularım. Yine baş başayız, birlikte olabildiğimiz her fırsat için şükrediyorum. Neden derseniz, çünkü gün geçmiyor ki, bir kayıp haberi olmasın, bir terör olayı olmasın. Ailelerin içine ateş düşmesin. Biz Türkiyeli Yahudiler ne yardan, ne serden misali hem İsrael’i ve hem de Türkiye’yi eş zamanlı olarak takip ediyoruz. Bağlantılarımız sayesinde oradaki insanların hakkında yazılan iyi haberlere sevinip, kötü haberlere kahroluyoruz.


Aynı duygular İsrael için de geçerli. Gün geçmiyor ki burada sivil insanlar, Filistinliler tarafından bıçaklanmasın, taşlanmasın, yaralanıp ölmesin. Bunları da okuyup gördüğümüz zaman, üzüntüden kahroluyoruz. Yani hepimizin ortak duyguları aynı. Dileklerimiz, umutlarımız hep güzel duygulardan yana.


10 günden bu yana, Şalom Gazetesi’nden tanıdığım ve eski yoldaşım olan Nana Tarablus’un son iki yıl içinde yayınlanan 5 adet kitabını okuyorum. Bugün sonuncu ve en yeni kitabına başlıyorum. Bu kitaplar, nasıl tarif etsem? Zamanda yolculuk etmek gibi. Bildiğim ve çok bilmediğim, tarih boyunca Yahudilerin mesken tuttukları semt, mahalle anılarını okurken hem yeni şeyler öğreniyorum hem de tanıdığım bazı simalara rastlayınca duygusallaşıyorum.


4.kitap Selanikli veya Sabetayistler denen gruba mensup kişilerle yapılan söyleşiler. Bu söyleşilerden, aşağı yukarı çağdaşımız olan bu tanıkların artık bu işten ve gizlilikten usandıklarını ve daha da ileri giderek artık din olgusunu hayatlarından atmaya çalıştıklarını, hatta çoğunun ateist olduklarını saptadım. Aşırı baskı, gizlilik ve aile içi evlilik dayatmaları onları bu işten bezdirmiş. Hepsi de çok yüksek kaliteli, olağanüstü eğitimli kişiler.


Bu kitapları neden peş peşe okuduğumu merak edebilirsiniz. Şöyle anlatayım; 10 aralık Cumartesi akşamı, Nana Tarablus, İYT’nin lokaline konuşmacı konuk olarak gelecek. O gecenin akışını moderatör olarak ben yöneteceğim. Bu görevi severek kabul ettim, çünkü Nana bir entelektüel olmasının yanı sıra, aynı zamanda benim eski bir dostumum. Şalom Gazetesinde birlikte çalışırken biriktirdiğimiz acı, tatlı çok anımız var.


Bu arada önümüzdeki 26 Kasım Cumartesi akşamı Türkiye’de yaşarken severek izlediğimiz ünlü tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu’nu izleme şansına erişeceğiz. Ne derseniz deyin, insanın beşik dilinde bir tiyatro izlemesinin keyfi bir başka oluyor. Sanırım aranızdan çok kişi o akşam Ali Poyrazoğlu’nu izlemek için orada olacaktır. Görüşebilmemizi umut ediyorum.


Günler akıp geçiyor, her gün yaşamımızdan bir gün eksiliyor. Bunun farkına varabilirsek eğer, geçmişe yazıklanmak yerine, geleceğe dair olumlu umutlara bağlanmamız bence daha sağlıklı. Bunu ben dahil ne kadar başarabiliyoruz bilemem ama, çaba göstermek lazım. Mesela ben şimdi büyük oğlumun ilk çocuğu olan torunum Guy’ın bar mitzvasını sevinç ve heyecanla bekliyorum. Onun doğduğu hafta kaleme almaya başladığım mektupları kitap haline getirdim. Bu kitabın adı “Torunuma Mektuplar”. Çok yakında yayın hayatına girecek. Bu kitap, benim torunuma bar mitsva armağanım olacak.


Hayallerim gerçekleşiyor, minik adamım büyüyor ve ben ona bütün zamanlarda ona rehber ve anı olacak kitabımı hatıra olarak bırakacağım.


Yazar olup bir şeyler yaratabilmek, belki de Tanrı’nın en güzel armağanlarından bir tanesi. Ben bu şanslılardanım ve şükrediyorum. İnanır mısınız kafamda bir hiperaktivite var. Aynı anda birkaç proje üzerinde kafa yorup, farklı platformlarda yayınlamaya çalışıyorum. Aynı anda birkaç kitap okuyorum. beslenmek, anlatmak, paylaşmak istiyorum.


Bu arada hiç kimse bir ıssız ada değildir. Arkadaşlıklar insanların yaşamını motive eder, zihnini ve ufkunu açar. Sosyal olmayı da ihmal etmemek lazım. Zaman zaman sevdiğim arkadaşlarla buluşup kafa dağıtmayı da seviyorum. Ama bir güne birkaç program sığdıramıyorum. Pilim bitiyor. Dürüstçe söylemem gerekirse en çok sevdiğim şey, hafif bir klasik müziğin atmosferde salındığı bir odada okumak veya yazmak.

Yanlış anlaşılmasın, ailem başımın tacıdır. Ben zaten onlarsız sıfır noktasında olurum. Nedir ki onlar artık çok büyüdüler, kendi yollarında, aileleri ile birlikte yaşam yolunu kat etmeye, örnek evlatlar yetiştirmeye çalışıyorlar. Benim en büyük umudum, onlara sadece keyif ve huzur vermek. Canlarını sıkacak, onları üzecek meselelerin ve rahatsızlıkların olmamasını istiyorum ki; hayatlarını ekstra üzüntülerle yaşamasınlar.


Özellikle, benim çağdaşlarımın ne demek istediğimi anladıklarından çok eminim. Sevgili okuyucularım, geldik yine yazının sonuna. Yeniden buluşuncaya değin sevgiyle kalın.


Yazımı facebook’ta karşıma çıkan bir cümle ile kapatmak istiyorum.

Bazen, akışına bırakmak gerekir;

Yaprakları,

Suyu,

Mevsimleri,

Olayları,

İnsanları…

Ve bekleyip görmek gerekir sonuçları…

















Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page