Yağmurlu günlerin ardından
top of page

Yağmurlu günlerin ardından




Çok yağmur yağdı. Nerdeyse her gün. 15 gün boyunca, son yirmi yılda ilk kez bu denli şiddetli yağmurlar oldu. Kineret gölünün su düzeyi hiç olmadığı kadar yükseldi. Üstümüzden geçen savaş uçaklarının sesleri bizleri yerimizden hoplatan gök gürültüsü ve şimşek seslerine karıştı. Sanki gökyüzü 7 Ekim ve sonrasında ölen askerler, çocuklar, yaşlılar, kadınlar için ağlıyordu.

 

Şiddetli yağmurlar yağarken ülkesini korumak için Gazze’de savaşan askerleri, gencecik çocukları düşündüm sürekli. Bazı görüntüler gözümün önünden gitmek istemedi. Her tarafından sular akan bir çadırın altında korunmaya çalışan askerler. Herşey, her yer çamur olmuş… Botları çamur içinde. Kimi üç aydır evinden, ailesinden, çocuklarından, işinden, öğreniminden uzak ihtiyat askerleri. O koşullarda kararlılıkları, cesaretleri, yüksek moralleri şaşırtıyor.  

 

Ya dört aydır rehin tutulanlara ne demeli? Biz evimizde kahvemizi yudumlarken tünellerde, yerin bilmem kaç kat altında, havasız, ilaçsız, aç, belki de şiddete, cinsel tacizlere tabi tutularak, her türlü insanlık ötesi koşullarda yaşam ile ölüm arasında gidip gelenlere ne demeli?..

 

54 gün sonra serbest bırakılan on altı yaşında bir kız televizyonda şunları söylüyor; “Ben her an karşımdaki teröristin bana tecavüz etmesinden endişe duyarak, korku içinde, bu yaşta bunları yaşamalı mıydım?” Ve ağlıyor.

 

Bu son ara bir yaprak dökümüdür gidiyor, içimiz sıkıntılı. Ben ve yaşıtlarım sık sık mezarlıklara gider olduk Bir döngüdür bu. Yeter ki sıralı olsun.

Günümüzden neredeyse 60 yıl öncesinde,1965 yılı Saint-Joseph Palmaresi’nde yayınlanan bir şiirimi anımsadım: “Bir oda/Burada şurada orada/Betimlenmesi ne kadar da güç olsa/ Anlayın işte/ Hepimiz evet kiracı/Duvarları kapkara daracık bir oda/ Her şeye karşın dolar boşalır, dolar boşalır/Döner dolaşır, döner dolaşır/Sahibi mi? bilinmez/ Ama yine de yok denilmez/Anlayın işte/Duvarları kapkara, daracık bir oda.”

 

Mario Levi’nin ölümüne çok üzüldüm. Bana imzaladığı “İstanbul Bir Masaldı” kitabını raftan  aldım. “İstanbul’un batıya en yakın yarımadasında, bir yabancı olarak doğmak benim suçum değildi” diyor Mario kitabında. Kendisiyle pek çok mekânda, pek çok fırsatta bir arada oldum. İlk kez Fransızca bir konferansında onu dinlediğimde, lisan yeteneğine hayran olmuştum. Mario Levi ne yazık ki Ladino lisanında, aynı anda Türkçesini de kaleme aldığı, 150 sayfasını tamamladığı kitabını bitiremeden aramızdan ayrıldı. Belki bu eseri ile Nobel’e de hak kazanırdı.

 

Yağmurlar dindi artık, güneş çıktı. Nazım Hikmet’in dizeleriyle geleceğe umutla bakalım: “Akın var güneşe akın! Güneşi Zaptedeceğiz. Güneşin zaptı yakın!”

 










Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page