UÇUN KUŞLAR
top of page

UÇUN KUŞLAR


(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)

Merhaba sevgili okuyucularım. On beş gün kuşlar gibi uçtu gitti ve yine birlikteyiz. Sağlıklı geçen her haftayı mutluluk olarak addedip şükretmemiz gerekiyor.

Sara YANAROCAK

Ben ilkokuldayken, sanırım 4. sınıftaydık, bir gün öğretmenimiz güzel yazı defterimizi çıkartıp karatahtaya yazacağı bir şiiri defterimize el yazısı ile yazmamızı istemişti. Önemli olan el yazımızın güzel olmasıydı. Daha sonra eğer istersek resimlerle süsleyebilirdik.


Öğretmenimiz, şiirin ilk dizelerini yazarken ben bu şiirden hemen etkilenmiştim. Bu gün hala bir mücadelenin içindeyken veya yapmam gereken şeyler çok fazla olduğu ve üstüme gelmeye başladıkları zaman hemen bu şiirin son iki dizesini kendime tekrarlarım. Şiir şöyledir;


KUŞLARLA

Kuşlar uçar,

Ben koşarım.

Onların kanatları var,

Benim kanatlarım kollarım.

Kuşlar kanadını çırpar,

Ben de kolumu sallarım.

Uçun kuşlar, uçun kuşlar,

Hepinizle yarışım var.

Tevfik Fikret


Bu kuş gibi uçan haftalarda ben neler yapıyorum? Yazı yazıyorum. Kuşlar gibi daldan dala konarak. Şalom Gazetesi’ne çok çok yazıyorum. Şalom Dergi’ye yazıyorum. İYT sitesi için on beş günde bir yazıyorum. Her hafta kişisel bloğumda otobiyografimi yazıyorum. Bundan ayrı olarak, 1998 yılında yayınlanan ilk kitabım “Biz Kadınlar” adlı kitabımdan her hafta bir Yahudi kadını sizler için okuyup paylaşmaya başladım.


Siz de takdir edersiniz ki haftanın beş günü saatlerce klavyenin başında oturuyorum. İnsanların bu kadar yazı yazabilmesi için besin kaynaklarına ihtiyacı vardır. Bu kaynaklar protein ve vitamin değildir, kitaptır. Bitmek tükenmek bilmeyen okumalar ve araştırmalar yapmak gerekir. Eğer ufkunuzu genişletmezseniz, başka ufuklara kanat çırpamaz, uçamazsınız. Hâlbuki benim kuşlarla yarışım var. Bu şiirin beni on yaşımdayken bu kadar etkilemesi ve içinde gizlediği anlamı kavrayışım bana tuhaf geliyor. Demek her zaman, o vakit henüz tam ortaya çıkmayan bir potansiyel varmış …


Zaman zaman kitap okuyamama gibi bir döneme giriyorum. Hani bazen bacaklarınız sizi taşımak istemez, hep halsiz olursunuz ya, işte bazen üzerime okuma halsizliği gelir. Mesela geçtiğimiz aylarda üzerime böyle bir haller gelmişti. Çok şükür bunu üzerimden attım. Son bir ayda beş kitap bitirdim. Şimdi iki kitap birden okuyorum. Salonda otururken,”Auschwitz Dövmecisi” diye bir kitap okuyorum. Bu Holokost döneminde hasbelkader kollara mahkum numaralarını kazan, genç bir Yahudi mahkumun gerçek anıları. Kitabın yazarı Heather Morris.


Akşamları da uykuya dalmadan önce okuduğum bir kitap var. “Musa Dağ’da Kırk Gün” adlı bu kitap çok eskiden, ünlü Çek Yahudisi yazar Franz Werfel tarafından yazılmış klasik kült bir eser. 1915’te Anadolu’da yaşanan Ermeni Soykırımı’nı, Tehcir’i ve Ermenilerin yaşadıkları yıkımı ve faciaları anlatıyor. Yazar, eşi Alma Mahler Werfel ile birlikte yaptığı, Suriye ve Mısır yolculuğunda bu trajediye bizzat şahit olmuş. Bunları sayfalara dökmek ve belge bırakmak ihtiyacı duymuş. Bir roman tadında, her şeyi bütün çıplaklığı ile anlatmış. Bu tür kitapları sindirerek okuduğunuz zaman, onu içselleştirip hücrelerinize nüfuz etmesini sağlıyorsunuz. Böylece olgunlaşan ve beslenen ruh durumları ile yeni, verimli şeyler ortaya çıkıyor.


Bir de yaşanmışlıklardan ders çıkarma meselesi var. İnsanların asırlar ve zamanlar içinde yaşadıklarını ve çektikleri acıları öğrendikçe, yaşadığımız her doğal gün için şükretmek gerektiğini ve bu günlerin kıymetinin farkına varmayı da öğreniyorsunuz.


Mesela, şimdilerde Korona gündemi dorukta… Elbette ki takdir yüce Tanrı’mızındır ama yine de azami korunmak, her yere çok fazla burnunu sokmamak, sakin yaşamın da bir tür huzur olduğunu ayrımsamak lazım. Aslında ben en çok çocuklar ve gençler için üzülüyorum. En güzel ve deli yılları neredeyse dört duvar arasında geçiyor. Okulun deli dolu zevkini yaşayamıyorlar, çok fazla donanamıyorlar, eğlenip dans edemiyorlar, rahatça ilk kalp heyecanlarını özgürce yaşayamıyorlar… Saymakla bitmez. Geçecek, bu da geçecek. Gençler ve çocuklar bu yoksunluk dönemlerini çocuklarına ve torunlarına hikâye gibi anlatacaklar. Herkes, ardıllarına kendi gençlik dertlerini anlatır. Bizler ise yine de şanslıyız diyebilirim. Okul yıllarımızı, ilk gençliğimizi, evlilik yıllarımızı yani ikinci gençliğimizi özgürce yaşadık. Seyahatlere, konserlere, tiyatrolara, sinemalara gittik.


Dilerim ki genç kuşak da bir an önce tekrar eski temposuna kavuşsun. Göklerdeki kuşlarla yarışa girsin. Bir dahaki kavuşmamıza değin sevgiyle kalın.

Uçun kuşlar, uçun kuşlar,

Hepinizle yarışım var.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page