top of page

Tanıdığım Rifat N. Bali



(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)


Bir yıl kadar önce Rifat Bali’nin yazdığı bir kitap üzerine kaleme aldığım (Türk Yahudilerinin Yaşadıkları Yazılamayacak Kadar Değersiz mi? (turkisrael.org.il)) hissiyatım Türk Musevi Cemaatinin (TMC) bazı ileri gelenleri tarafından “sakıncalı” bulunmuş ve 50 -60 yıl önce cereyan eden olayları anlatmanın bugünkü Türkiye Yahudilerine zarar vermesi olasılığını düşünmem gerektiği tepkisine maruz kalmıştım. Oysa gene ayni toplumdan serinkanlı dostlar yazımı dengeli ve olgun bulmuşlardı. Sorguladım kendimi: Gerçekten hata mı etmiştim kitaba değinerek ve ‘’Türk Yahudilerinin de yaşadıkları anlatmaya değerdir’’ diyerek?


Olay bir-iki aşırı İslamcı basında az yer aldıktan ve Rifat ile fotoğraflarımızın boy boy neşredilmesinden sonra söndü, gitti. Ne ülkede anti-semitizm daha da arttı, ne de bugün Türkiye’de yaşayan toplum üyelerine herhangi bir halel geldi.


Fakat kitap kaldı ve büyük olasılıkla Türkiye Yahudilerinin tarihi yazıldığında kaynaklardan biri olacak.


Geçtiğimiz haftalarda Rifat Bali kapsamlı bir söyleşide, yazarlarımızdan Nelly Barokas’a açıldı ve yaşamını, güdülerini, eserlerini büyük bir içtenlikle ortaya döktü. “Derya idi tanıdığım Rifat, fırtınalı, yağışlı ve rüzgarlı” diye tasvir etmişim sonradan bu dolu dolu bir saatlik konuşmayı.


Konu “Türkiye’de Holokost Tüketimi 1989-2017” olarak açıklanmıştı. Bali’ye göre geçmiş ve bugünkü TC hükümetlerinin amacı Batı ülkelerinin büyük çoğunluğunun benimsedikleri Uluslararası Holokost Anma İttifakı’na (IHRA - International Holocaust Remembrance Alliance) tam üye olmak ve bu sayede “medeni alemin içinde kabul edilmek”tir. Türkiye halen ittifakın sadece gözlemci üyesi ve kuruluşun yapılmasını şart koştuğu Soykırım eğitiminin ancak küçük bir parçasını gerçekleştiriyor.


Söyleşide Bali, TMC’in “Ankara’nın suyundan gitmesini’’ eleştiriyor ve 500. Yıl Vakfı’nın TC hükümetleri tarafından desteklenmesinin aslında Türkiye’nin kendi azınlıklarına tolerans ile yaklaştığı kanıtının ve Sefarad Yahudilerine 16.yüzyıldan bu yana gösterdiği konukseverliğin propagandası olarak tanımlıyor.


Yahudi Cemaati liderlerinin farklı davranmalarını ve Devlet’e mesafe koymalarını beklemek mantıklı mı? Kanımca, hayır. Hem Topluma olan sorumlulukları itibariyle, hem de vatandaş olarak sadakat ilkesinden hareketle Ankara’nın isteklerini red etmek veya görmezden gelmek pek olası değil.


Kaldı ki, Ermeni Soykırımı’nın tüm Batı dünyası ve son olarak Biden tarafından da tanınmasının, İsrail Parlamentosunun benzer bir karar almasına yol açmaması ve Knesset’in 1915 Tehcir’ini Holokost ile ayni düzeyde görmemesi kayda değer.

Arşivist Bali’nin birincil sorumluluğu tarihe karşıdır. İnandığından zerre kadar sapmaz ve taviz vermez. Söyleşi esnasında Struma faciasını anma törenlerini küçümsedi ve “yanlız bir avuç insana ulaşıyor, eğitim kitaplarına alınmadı, hükümet IHRA’ya olan sözlerini yerine getirmiyor” dedi. Meğer “Limandan ayrıldıktan hemen sonra Filistin Manda Yönetiminden gemideki çocuklar için vize verildiği ortaya çıktı” fakat buna rağmen Ankara Struma’nın Karadeniz’e çıkmasına engel olmadı.


Burada Bali’nin devrimci felsefesini gözlemliyoruz: Küçük ve çelimsiz addettiği ilerlemelere pek saygı duymayan ve çevresini sarsmaktan kaçınmayan eserlere yönelen misyon adamı.


Türk ve Yahudi olarak şu noktada sanslıyız: Kararlı araştırma ruhu olmasaydı, gelen telkinlere ve tepkilere aldırış etseydi veya çekinseydi, bugün koskoca bir Türkiye Yahudileri arşivine sahip olmayacaktık.


Bu tespitim TMC bünyesinde diğer tarihsel kayıtları, Şalom Gazetesini, 500. Yıl Türkiye Yahudileri Müzesini ve diğer dernek ve vakıf çalışmalarını gözden ırak tuttutuğum anlamına gelmez.


Fakat sonuçta Rifat bütün oluşturduklarını tek başına ve ana akım toplumun engellemelerine rağmen gerçekleştirdi.


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page