PESAH BAYRAMI VE MODERN ÇIKIŞ
top of page

PESAH BAYRAMI VE MODERN ÇIKIŞ



Merhaba sevgili okuyucularım. Gelecek haftadan itibaren Pesah bayramını idrak edeceğiz. Binlerce yıldır, her sene usanmadan tekrar tekrar okunan Pesah Agadası ve gelenekleri nasıl ruhlarımıza damga vurmuşsa, bugün de şapkamızı önümüze koyup İsrael’in şimdiki haline bakıp, İsraeloğulları’nın binlerce yıllık sürgününden sonra nasıl yeniden “Çıkış” yaparak, ülkelerine yeniden dönüşlerini düşünelim mi?


Böylece yeniden yaşanan çıkışın nelere mal olduğunu, yeniden kurulan İsrael Devleti’nin, bu uğurda neler yaşadığını yeniden hatırlayalım mı? Holokost tufanından sonra, Mısırdaki çıkışın 40 yıllık çöl yolculuğunun, bunun yanında solda sıfır kalacağını düşünmemiz gerekiyor. Holokost kurtulanlarının yarı ceset halinde İsrael’e ulaşabilmelerinin hikayelerini elbette biliyorsunuzdur. Ben yine de size sadece bir bölümünü tekrar anlatmak istiyorum. Böylece tekrar kurulan İsrael’in kıymetini daha fazla anlayacağınızı ve Pesah Agadası yerine Holokost Agadası’nın okunmasına olan gereksinimimizi hatırlamak istiyorum.


Kutsal Tora’da Şemot/Exodus/Çıkış adlarıyla anlatılan bu macera, bundan 78 yıl önce bin kat daha beter yaşandı. Şimdi bundan söz etmek istiyorum.


Pesah, eski İsraeloğulları’nın vaat edilen topraklara geri döndüğü Mısır’dan çıkışının öyküsünü anlatır. Ancak son nesil içinde başka bir göç gerçekleşti. Bu kez Avrupa’daki Yahudilerin parçalanmış kalıntıları, Holokost’tan sonra Yahudi anavatanına döndü.


Kadim ataları gibi, yolculukları da hain bir yolculuktu, eski Mısırlılar İbranilerin ülkeyi terk etmesini engellemeye çalışırken,2. Dünya Savaşından sonra İngilizler, onların torunlarının nihayet zulümden kurtulacakları anavatanlarına girmelerini engellemeye çalıştı.


Holokost ve 2.Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonraki üç yıl boyunca, hayatta kalan yüzbinlerce insan, evsiz, muhtaç, ailesi kalmamış, savaş sonrası Avrupa’daki yerinden edilmiş kişilerin kamplarında çürüdü. Bu kamplardaki koşullar içler acısıydı. Amerikalı bir Yahudi olan Ira Hirchmann, Almanya’daki böyle bir tesisteki pisliği ve sefaleti ilk elden gördü. Yahudiler, Almanlar tarafından kömür ve kereste depolamak için kullanılan üç katlı beton bir garaja yerleştirildi. Orada “mezbahada sığırlar gibi” yaşayan 1.800 erkek ve kadın buldu. Yaklaşık iki bin kişi için orada üç tuvalet vardı. Giysiler ve kişisel eşyalar için yer olmayan çift katlı yataklarda ve karyolalarda yemek yediler ve uyudular.


Hirchmann,” ilk dürtüm böylesine iğrenç bir sahneden kaçmak olsa da, kendimi yataklar arasındaki dar boşluklarda dolaşmaya ve medeniyet tarafından insanlık dışı bir duruma zorlandığında insanların nasıl canlı ve insan kalabileceğini anlamaya zorladım.” diye itiraf etti. Gördükleri onu şok etti:” bebek karyolalarında oturan ve sessizce bana bakan bu erkek ve kadın denizi, göz alabildiğine uzanıyordu. Öğleden sonrasıydı. Yağmur ve rüzgar, camsız pencerelerden kesik kesik esiyordu; ağır, terle ıslanmış giysilerin, yıkanmamış vücutların, beton zeminlerin ve duvarların rutubetli kokusu ve hepsinin üzerinde idrar ve insan dışkısı kokusu çok güçlüydü…geçerken o sefil ruhlardan biri bana sarıldı, yabancı olduğumu görünce; belki yardım edebilecek biri…


Bu hayatta kalanlar, nesiller boyu süren sürgünden sonra Yahudi Ulusunun yeniden kurulmaya çalışıldığı, İsrael toprağı olan Filistin’e gitmek için Avrupa’dan kaçmak istediler. Hayatta kalan biri,” Polonya benim için çok fazla acı hatıraya sahipti.” dedi. Hitler döneminden sağ kurtulan bir avuç acınası Yahudi’ye halkın içerlemesinden nefret ediyordum ve Yahudi karşıtı duyguları yokmuş gibi davranan Polonya Hükümeti yetkililerinin tavrından midem bulanıyordu. Bunun yerine neden İsrael’e gitmek istediğini açıkladı:” Benim için Yahudiler için bir tek vatan orası, tek olası cevap gibi görünüyor” dedi.


Diğer tüm ulusların ana vatanları vardı ve Holokost’un ardından Yahudilerin güvenliğini sağlamanın tek yolunun Yahudi Devleti olduğu görülüyordu:” Polonya’yı terk etme, İsrael’e ulaşma ve oraya katılma arzumda çok kararlıydım. Dünyanın her yerinden Yahudiler, halkım için, bir vatan için çalışıyor ve savaşıyor.”


David Ben-Gurion, bir kamptaki durumu değerlendirmek için Avrupa’ya gitti. Judah Nadich adlı Amerikalı bir Yahudi haham, Ben-Gurion’u Dachau yakınlarındaki yerinden edilmiş kişiler kampına götürdü. Mahkumlar, geleceğini bilmemelerine rağmen onu görünce çıldırdılar. Nadichi’n yazısı şöyle;


“Aniden Yahudilerden biri…arabama baktı ve güleç yüzünü ve beyaz saçlarını tanıyarak, aniden olağanüstü bir sesle” Ben-Gurion! Ben-Gurion” diye haykırdı. Tek bir yürek gibi, tüm grup arabaya döndü ve hepsi tarafından kendi siyasi liderleri olarak kabul edilen adamın adını bağırarak, haykırmaya başladılar.”


Nadich, mahkumları kamp oditoryumunda topladı. sonra o harika an geldi. Ben-Gurion’u tıka basa dolu oditoryuma götürdü. Her koltuk doluydu, koridorlar doluydu. Salon doldu. İçeri giremeyenler kapıların yanında durup, pencere pervazlarına yaslandı. Ben-Gurion içeri girdiğinde: Kalabalık, Siyonist Marşı olan Umut-Hatikva- şarkısını haykırarak söylediler.

Nadich;” asla ölmemiş umut, yüreklerinde sönmeyen umut, onları canlı tutan umut.” diye açıkladı.” Ben-Gurion platformda önlerinde dururken, insanlar tezahürata, şarkıya ve sonunda ağlamaya başladılar. Çünkü inanılmaz olan doğruydu; imkânsız gerçekleşmişti. Ben-Gurion onların arasındaydı ve Hitler’e, Nazilere ve tüm işbirlikçilerine rağmen, tüm şeytani yıkım araçlarının emrinde yaşamışlardı. Ben-Gurion’u hoş karşılayabilecekleri bugüne kadar, hepsine rağmen yaşamışlardı!”


O, onların tüm umutlarının ve özlemlerinin vücut bulmuş haliydi. Kara gece sona ermişti ve sefil kampların semalarında yeni bir şafağın ilk ışıkları parlıyordu. Ben-Gurion onlara yakında Sion’a geleceklerini söylediğinde, yerinden edilmiş kişiler şarkı söyledi, tezahürat yaptı ve ağladı.


Ancak Arapların isteklerine duyarlı olan İngilizler, onların ülkeye girişine izin vermedi. Bununla birlikte, düzensiz hayatta kalanlalar inkar edilemeyecekti. İngilizlerin Yahudilerin Filistin’e girmesine izin vermemesiyle, mülteciler meseleyi kendi ellerine almaya başladılar. Yahudi Tugayı ve İsrael İstihbarat Servisi Mossad’ın yardımıyla mülteciler gizlice Filistin’e girmeye başladı.


Operasyon Bricha (Kaçış) olarak biliniyordu. Güvenli evler ve okullar ağı kuran Bricha, sınır muhafızlarına rüşvet verdi, mültecilere İbranice öğretti ve onları kamplardan Filistin’e giden gemilere tıkıştırdıkları Akdeniz’deki limanlardan alıp getirdi. Savaşın bitiminden sonraki üç yıl içinde,35 gemi durduruldu ve yolcuları Kıbrıs Adası’ndaki kamplara kapatıldı ve 50.000’den fazla mülteci Filistin’e girmeye çalıştı. Çoğu İngiliz Donanması tarafından engellendi ve gemiler, içinde işkence görmüş Holokost’tan hayatta kalanları, sırasıyla, Fransa, Almanya ve Kıbrıs’a Exodus gemisiyle taşıyıp durdular. Yahudiler direndiler, gemiyi terk etmediler. Büyük acılar, açlık ve ölümler yaşandı. Sonunda gemiden indirdikleri Yahudileri Kıbrıstaki kamplara tıkıştırdılar. Büyük mücedeleler ve acılar yaşandı. Sonunda Exodus Gemisi yeni bir harekatla Yahudileri İsrael topraklarına çıkardı. Adı üstünde, aynı Tora’da yazdığı gibi Eretz İsrael’ girebilmek için ikinci Exodus yaşandı.


Exodus destanı nihayet sona ermişti. İki ay sürmüş ve dünyayı şok etmişti. Ancak Yahudi mültecilerin içinde bulunduğu kötü durum, dünya gündeminin ön sıralarına taşınmıştı. Kısa bir süre sonra Birleşmiş Milletler, İsrael Devletini kurmak için oy kullandı. 14 Mayıs 1948’de Modern Exodus, 2.000 yıl sonra nihayet amacına ulaştı.


Şimdi ey sevgili İsrael halkım, dilim ve aklım yettiğince size sesleniyorum. Kan, ter ve gözyaşıyla kurulan, çöller, çorak topraklar, sıtma ve susuzlukla mücadele ederek, el ele verilerek kurulan ve yücelten bu cennet vatanı, sizler kim oluyorsunuz da parçalamak, mahvetmek istiyorsunuz? Holokost’ta hayatını kaybeden 6 milyon Yahudi’ni, bu toprağa gelebilmek ve kurabilmek için kanları, canları ve elleriyle kuran gerçek vatan severleri, bu ülkeyi kalkındıran halkın hatırasını hangi cüretle unutuyorsunuz? Dünyanın incisi olan güzel vatanımızı bu hale getirirken yüreğiniz sızlamıyor mu?


Utanmıyor musunuz? Sağcılar, solcular, dindarlar ve laikler bu vatan sizin değil, doğan ve doğacak olan yeni Yahudi bebeklerin vatanıdır. Sizler hangi cesaretle onların geleceğini tehlikeye atabiliyor sunuz? Kendinize gelin. İsrael tektir ve tüm dünya Yahudilerine her şartta kollarını açabilecek olan tek devlettir. Kıymetini bilin. Nankör olmayın. Bu sene Mısır Çıkışını değil, sofralarınızda Holokost’u ve yeniden dirilen İsrael Devletinin hikayesini hatırlayın ve anlatın.

Yeniden, mutlu, sevgiyle kenetlenmiş, gönenç içinde bir İsrael’e kavuşmak umuduyla. Sevgiyle kalın.











Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page