Olimpiyatlar ve siyaset …
top of page

Olimpiyatlar ve siyaset …



Dünyanın en büyük spor organizasyonu Yaz Olimpiyat Oyunları, Covid-19 salgını nedeniyle verilen bir yıllık ertelemenin ardından, yaklaşık dört saat süren açılış seremonisiyle başladı.



Büyük bir görsel şölene ev sahipliği yapan Japonya’yı, Olimpiyatların açılış akşamında, İmparator Naruhito en üst düzeyde temsil etti. Olimpiyat meşalesini Japon tenisçi Naomi Osaka yaktı. Osaka dünyanın bir numaralı tenisçilerinden biri olmanın yanı sıra Haiti, Japon ve ABD’li renkli kimliği ile günümüz dünyasının çok kültürlülüğünü de yansıtmaktaydı.


Hiç şüphe yok ki 206 ülkeden yaklaşık 11 binden fazla sporcunun katıldığı ve 41 farklı tesiste gerçekleşen oyunlar, ilk kez seyircisiz olarak, boş koltuklarda düzenlenen olimpiyatlar olarak tarihe damgasını vuracaktır.


Ancak Tokyo’da, 1972 Münih Olimpiyatlarında, Filistinli Kara Eylül terör örgütü tarafından katledilen 11 İsraelli sporcunun 49 yıl sonra, “ilk kez” açılış töreni sırasında, bir dakikalık saygı duruşuyla anılmaları, insanlık onuru adına atılan bir adım olarak da hatırlanacaktır.


Münih’te düzenlenen 1972 Yaz Olimpiyatları sırasında Filistinli beş teröristin baskını sırasında iki İsraelli sporcu Olimpiyat köyünde, rehin tutulan diğer dokuzu da nakledildikleri helikopterde saldırganlar tarafından açılan yaylım atışı sonucunda öldürülmüşlerdi.


Arap ülkelerinin karşı çıkmaları nedeniyle katledilen bu sporcuların anılarına uzun yıllar bir anma töreni düzenlenemedi. Ne var ki, yaşamlarını yitiren iki sporcu Yosef Romano ve Andre Spitzer'in eşleri yıllardır sürdürdükleri mücadeleden vazgeçmediler. Açılış töreninde hazır bulunan Ilana Romano ve Ankie Spitzer nihayet bir ölçüde adaletin gerçekleştiğine tanık olurken, saygı duruşundan kısa bir süre sonra mavi beyaz İsrael bayraklarını dalgalandırarak stadyuma giriş yapan kafilede yer alan 95 sporcudan 35’inin katıldığı resmi geçit duygu yüklü bir tablo oluşturdu.



Olimpiyatların açılış törenlerinde, haritada yerlerini bile bilmediğim, kiminin ise adını dahi ilk kez duyduğum pek çok ülkenin sporcularının kafileler halinde stadyuma girmeleri beni her zaman heyecanlandırmıştır. Bazı ülke sporcularının geleneksel kıyafetleri ile bu şölende yer almaları oldukça coşkulu bir tablo oluşturur.



Olimpiyatların üç kelimelik sloganı “Citius, Altius, Fortius” (Daha Hızlı, Daha Yüksek, Daha Güçlü) amacın birinci olmaktan öte, her sporcunun elinden gelenin en iyisini yapması olduğunu öğütler. 17günlük süreç içinde tüm dünya her türlü siyasi çekişmeyi bir yana bırakarak bu tek amaç uğruna bir araya gelir.



Oysa özellikle soğuk savaş dönemlerinde olimpiyatların ideolojik mücadelenin arenasına dönüştüğü, siyasi boykotların gündemden eksik olmadığı yılları da anımsayalım. Bir dönem ABD- Sovyet rekabeti uzayda ve her alanda olduğu gibi olimpiyatlara da egemen oldu. Oyunlar bu iki ülkeden ya biri ya ötekinin daha fazla madalya almasıyla sonuçlandı.



Hitler’in açılış konuşmasıyla başlayan ve pek çok ülkenin protesto edip katılmadığı, Faşist Almanya’nın propaganda amacıyla kullandığı 1936 Münih Olimpiyatları bir yana, siyasi amaçlarla boykot edilen en önemli organizasyon 1980 Moskova Yaz Olimpiyatlarıdır.



1979 yılında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal ettiği gerekçesiyle Moskova olimpiyatları ABD önderliğinde Japonya, Batı Almanya gibi kayda değer ülkeler tarafından boykot edildi ve sadece 80 ülkenin katılımıyla gerçekleşti. Ne var ki ABD-Sovyet rekabetinin olmadığı bu olimpiyatların çok sönük geçeceği beklenirken 36 dünya, 39 Avrupa ve 73 Olimpiyat rekorunun kırıldığı bu oyunların standartların altında kaldığını söylemek oldukça güçtü.



1980’e misilleme olarak Sovyetler Birliği’nin 1984 Los Angeles Olimpiyatlarını boykot etmesi de aynı oranda anlamsızdı.



Son yıllarda sporun kanayan yarası ırkçılık ile mücadelede sporcuların inisiyatiflerinin yetersiz kaldığını gözlemliyoruz. Tokyo’da da Cezayirli Fethi Nourine ve Sudanlı judocu Mohammed Abdalrasool’un İsraelli rakipleriyle karşılaşmayı reddederek Yahudi düşmanlığı sergilemeleri her şeye karşın olimpiyatların birleştirici ruhunu zedeleyemedi.



Tokyo Olimpiyat oyunlarının ilk günlerinde ülkesine tarihteki ilk altın madalyasını kazandıran halterci, Filipinli Hidily Diaz’ın sevinç göz yaşları karşısında duygulanmamak mümkün müydü?



Çek basketbol milli takımının antrenörü İsraelli Ronen Grinzburg’un İranlı meslektaşı Mehran Shahintab ile el sıkıştıkları görüntüler sporun birleştirici gücünü göstermiyor muydu?



Peki, 46 yaşındaki Özbekistanlı efsanevi jimnastikçi Oksana Chusovitina dokuzuncu kez katıldığı olimpiyatlarda dereceye giremezken kendisinden 24 yaş genç İsrailli jimnastikçi Linoy Ashram’ın onu kucaklamasına ne demeli…


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page