Kusursuz Liderler Çağı
top of page

Kusursuz Liderler Çağı





Çok büyük bir kutuplaşma içinde yaşıyoruz. Farklı gruplar her türlü mecrada sürekli birbirini yerli yersiz, dayanaklı dayanaksız suçluyor, hedef gösteriyor, aşağılıyor, alay ediyor. Yahudilikte günahını itiraf eden kişi simgesel olarak kalbinin üstünü hafifçe yumruklar. Günümüzde insanlar sürekli olarak başkasının göğsünü yumruklama derdinde. O kadar ki, insan samimi olarak yanlış bir şey yaptığını kabul etmeye kalksa, karşı taraf bunu bir zaaf olarak kullanarak hemen üste çıkıyor; haliyle insanlar da samimiyetten gittikçe uzaklaşıyor. Çünkü durum öyle bir hal alıyor ki, yapılmış bir yanlış, kişinin bundan sonraki tüm geleceği üzerinde sabit bir gölge olarak istismar ediliyor.


Rabi Jonathan Sacks bu yaklaşımı “utanç ahlakı” olarak adlandırmıştı. Bu, eski Yunanların geliştirdiği ahlak sistemidir ve bugüne kadar batı dünyasının ahlaka bakış şeklini etkilemiştir. Utanç kültürlerinde bir insan yanlış bir şey yaptığı zaman, lekelenmiş, mimlenmiş, kirlemiştir ve hayatının geri kalanı boyunca da öyle kalacaktır. Ancak Yahudiliğin yaklaşımı bu değildir. Yahudilik, Rabi Sacks’ın kullandığı terimle “kabahat ahlakı”nı geliştirmiştir. Kabahat kültürlerinde, yanlış olan, kişi değil, eylemdir; günahkârın şahsı değil, günahın kendisidir. Kişi günah işlemişse bile ebediyen kirlenmiş değildir; kendi temel değerini korur. Sabah dualarımızda söylediğimiz gibi: “Bana verdiğin ruh, saftır”. İnsan arınabilir, tövbe edebilir, gelişebilir, düzelebilir, düzeltebilir. Bu nedenle kabahat kültürlerinde teşuva, kefaret ve af süreçleri vardır.


Günümüzün kutuplaşmış kültürü, utanç ahlakı üzerine kuruludur. Buna göre herkesten – kendimiz hariç herkesten – kusursuz olmasını bekliyor ve talep ediyoruz. Bundan bir santim aşağısını değersiz görüp reddediyoruz. Bunun en çok göze çarptığı alan da haliyle siyaset ve siyasi liderler. En son ne zaman bir liderin herhangi bir şeyi yanlış yaptığını samimiyetle kabul ettiğini gördünüz? Bazen bir “virtue signalling” (Türkçesi “duyar kasmak”mış – kısacası, kişinin kendisini ahlaki yönden başkalarından daha üstün veya duyarlı gösterme çabası) çerçevesinde “evet durumdan ben de memnun değilim, ama…” diyip ardından bir bahane uydurarak veya dış etkenlere bağlayarak hata kabul edenler var, ama bunun ne kadar samimi olduğu zaten gayet açık. Yanlış yaptığını kabul ederek sorumluluğu üstlenen lider bulmak günümüzde ne yazık ki çok zor. Çünkü “utanç kültürü” nedeniyle, insan, bir kez sorumluluk üstlendi mi, bunu hayatı boyunca bir yük olarak taşımak zorunda kalacağını düşünüyor ve gerçekten, diğer insanlar da bunu doğrulayacak bir yaklaşım içinde.


Tora bu haftaki peraşaolan Vayikra’da korban konusuna geçmektedir. Korban Tanrı’ya yakınlaşmak için, şükran ifadesi olarak veya başka amaçlarla getirilebilir. Korban türlerinden biri de, belli başlı günahlar kasıtsız bir şekilde işlendiği takdirde getirilmesi gereken Hatat-korbanıdır (günah/hata korbanı). Tora Hatat-korbanı getirmeyi gerektiren çeşitli durumları ele alır. Bu konuların hepsi genel olarak “Eğer bir kişi / Koen Gadol / Sanedrin hata işlediyse…” sözleriyle veya buna benzer bir kalıpla başlamaktadır. Bu konuda sadece tek bir istisna vardır:


אשר נשיא יחטא- Hükümdar hata işlediği zaman… (Vayikra 4:22)


Dikkat edilirse burada şarta bağlı bir “eğer” sözcüğü yoktur. “İşlediği zaman…” denmektedir. Tora bu ifadeyle bir hükümdarın, bir kralın, bir liderin hatasız olamayacağını, hatadan kaçamayacağını ima ediyor görünmektedir. Belki de bu, liderlerin kendileri hakkında her yönden kusursuz, hiç hata yapmayan ve hep doğruyu yapan bir imaj yerleştirmeye çalıştıkları günümüze yönelik bir mesajdır. Ama bu mesaj sadece lidere değil, halka da hitap etmektedir. Hatta belki de iki yönden: [1] Liderinizin kusursuz olmasını beklemeyin! [2] Bir liderin kusursuz olabileceği düşüncesine kapılmayın ve bu tip bir imaja kanmayın.


Ama eğer lider kusursuz değilse, olamazsa, kimin lider olması uygun olacaktır? Hahamlarımız yine bu pasuktaki giriş sözcüğüne dayanarak bir fikir verirler. Bu giriş sözcüğü “אשרAşer – …cağı zaman”, İbranicedeki başka bir sözcüğü hatırlatır: “אשרי Aşre – Mutlu”. Buna dayanarak, Raşi, Hahamlarımızın şu öğretisini aktarır: “Hatasını [kabul eden ve onu] affettirmek amacıyla korban getiren bir lideri olan nesle ne mutlu!”


Gerçekten mutlu olabilecek bir toplum, hata ve kabahatlerini inkâr ve örtbas etmek yerine, bunları [mecbur kalmadan önce, kendi inisiyatifiyle] kabul etmeyi eden bir lideri olan toplumdur. Hepimiz insanız ve özendiğimiz, lider veya örnek gördüğümüz kişilerin de, kendi sınırlarının farkında – ve mükemmellik iddiası yerine kendisini geliştirme amacında – olan kişiler olması yerinde olacaktır. Bir kişi, sadece kendi eksikliklerini tanıdığı ve kabullendiği zaman kendisini geliştirebilir. Hatalarını inkâr eden kişi hiçbir zaman kişilik açısından ilerleyemez; zira bulunduğu durumda hiçbir zaman hata bulmayacaktır.


Ancak yine de, acaba başkalarını doğru davranmaya teşvik etmek için, bir kişinin – bir liderin – mutlaka hatasını kabullenmesi şart mıdır? Tek kelimeyle “evet”. Zira aksi takdirde diğer herkes bu kişinin yaptıklarıyla söyledikleri – ya da daha kötüsü, hatasını inkâr etme konusundaki nafile çabaları – arasındaki bariz uçurumu fark edecektir.


Bir keresinde ünlü Hafets Hayim (Rabi Yisrael Meir Kagan Koen), arabayla seyahat etmekteydi. Yolculuk sırasında arabacı, tüm dertlerini bu büyük hahama saymaya başladı. Atı düşüp ölmüştü ve şehir halkı kendi aralarında para toplayıp kendisine yeni bir at almış olmasına karşın, kazancı hâlâ çok yüksek değildi. “Ne oldu?” diye sordu sürücü. “Bunu hak edecek ne yaptım?”


“Tanrı’yı sorgulamanın hiçbir anlamı yok” dedi Hafets Hayim. “Tanrı tüm yollarında adildir (Teilim 145) ve her ne kadar insanların çeşitli sıkıntılar ve zorlu sınavlardan geçmesinin, hatalarıyla bağlantılı bile olmayan birçok sebebi olabilirse de, bazı zamanlarda Tanrı’nın insanlara ‘kısasa kısas’ karşılık verdiğini düşünmek gerekir. Belki senin durumunda da bu söz konusudur. Belki Tanrı’ya yönelik yükümlülüklerinde yeterli çabayı göstermiyorsundur. Hatta belki insanlar arası ilişkilerinde, özellikle parasal konularda dürüst değilsindir. Belki yolculuk başında bir fiyat belirleyip, dağ başına geldiğinde fazlasını istiyorsundur. Belki atını başkalarına ait otlaklarda besliyorsundur. İşte, bu tip olası günahların için Tanrı sana karşılık veriyor olabilir ve eğer öyleyse, cezayı gelecek dünya yerine burada alıyor olman sebebiyle Tanrı’ya şükran duymalısın!” [Yahudi düşüncesinde, kişinin günahlarından arınmış bir şekilde Gelecek Dünya’ya kabul edilmeden önce, bu arınmayı sağlamak üzere ölümden sonra verilecek cezalar yerine bu dünyada sıkıntı çekmesi tercih edilir.]


“Fakat eğer öyleyse” diye sordu sürücü, “sizin durumunuz nedir? Çantanız sadece iki gün önce Vilna istasyonunda çalındı! Neden?”


“Benim de mükemmel olduğumu mu düşünüyorsun?” diye acı dolu ve içten bir sesle cevap verdi Hafets Hayim (kendi neslinde en tsadik insanlardan biri olarak kabul edilirdi). “Ben de parasal konularda hataya düşebiliyorum. Kitaplarımın satışıyla ilgileniyorum, ama bazen yanlış basılmış ya da yırtık bir sayfası olan kitaplar olabiliyor. Her kitabın her sayfasını tek tek kontrol etmeye çalışıyorum, ama her hatayı bulmak neredeyse imkânsız. Kitabı alanlar da beni üzmemek için bu konuda şikâyette bulunmuyorlar ki hatamı düzelteyim! Böylece ben de suçlu kalıyorum – ve cezayı hak ediyorum.”


Hafets Hayim, çantasının çalınma sebebinin kendi günahı olduğunu içtenlikle düşünmekteydi. Ve tam olarak bu sebepten dolayı sürücü üzerinde büyük bir etki bırakmış ve onun da kendi hatalarını dürüst bir şekilde gözden geçirmesini sağlamıştı. Eğer Hafets Hayim kendi hatalarını inkâr yoluna gitseydi, vermiş olduğu dersin tüm etkisini kendi sözüyle silmiş olacaktı.


Liderlerimiz kimlerdir? Acaba özendiğimiz, imrendiğimiz insanlar, eksik ve yetersiz olduklarını kabul eden ve bu şekilde, olasılıkla hiçbir zaman ulaşamayacakları mükemmelliğe doğru sürekli bir adım daha ilerleyen kişiler mi? Yoksa belli başlı alanlardaki başarıları sebebiyle, kusurlarını kabullenmek yerine onları inkâr etmeye eğilimli insanlar mı?


Bu konuda, spordan, eğlence dünyasından ve tabii politikadan örnekler bulmak mümkündür; ama buna gerek yok. Hepimiz biliyoruz ki 21. yüzyılda insanların hayranlığına nail olan çoğu insan, bunu, ne dürüstlüğü, ne de ahlaki yaşantısıyla hak etmekte, sadece belli, popüler bir alandaki başarısı nedeniyle el üstünde tutulmaktadır.


Hatalarını görüp kabul eden, sürekli gelişen ve başkalarını da peşlerinden yukarılara çeken insanlar, “gerçekten büyük” liderlerdir. Böyle liderleri olan insanlara ne mutlu!








Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page