KAFAMDAKİ DEMİR ÇEMBER
top of page

KAFAMDAKİ DEMİR ÇEMBER


(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)


Merhaba sevgili okuyucularım. Artık kış eni konu bastırdı. Gece battaniye bile örtünmeye başladık. Dilerim gerek sağlık ve gerekse ülke huzuru açısından hayırlı bir kış geçiririz. Görüşemediğimiz on beş gün içinde güzel şeyler de oldu, üzücü şeyler de. Hayatın akışı içine tabii ki her şey sadece iyi veya kötü değildir.


11 Aralık benim doğum günümdür. Bu yaşıma geldim hala keyifli şeyler olabiliyor. Çocukların coşkusu, getirdikleri hediyeler, umulmadık yerlerden gelen telefon konuşmaları ve mesajlar, oğullarla yenilen özel bir öğle yemeği. Nasıl desem insana hala güzellikler ve umut vadediyor.


Bunun yanı sıra çok eski yıllardan beridir tanıdığımız üç aile dostunun kaybı, Şalom gazetesinde yıllarca birlikte çalıştığımız genç Henri Çiprut’un zamansız ölümü ve birkaç gün önce kaybettiğimiz Selim Hubeş’in gidişleri çok canımı sıktı. Selim, çok zeki ve entellektüel bir insandı, birebir sohbet etme fırsatı elde edebildiğiniz zaman ne kadar kültürlü olduğunu ve aslında ne kadar duygusal bir kişi olduğunu hemen ayrımsayabilirdiniz. Elden ne gelir, bütün bu kaybettiklerimiz nur içinde yatsınlar.

Arada çok şeker şeyler de oluyor. İstanbul’dan geldiği zaman beni aramayı hiç ihmal etmeyen, eski Şalom yoldaşım Vivi Menase, geçen gün tatlı dili ve güler yüzüyle, güneş gibi içimi ısıttı.


Geçen cuma akşamı, erkek torunumla birlikte doğum günü pastası kestik. Ama kulağıma “senin de pastan ama, mumları ben üfleyeceğim” dedi. Aslında ben pasta yerine onu yemeyi tercih ederdim elbette.


Ablam iki haftalığına İstanbul’a kızına gitti ve valizinde güzel kitaplarla geri döndü. Bunlardan bir tanesi Ayşe Kulin’in “Hazan” adlı kitabı. Hatta Şalom Gazetesinden sevgili çizer dostum İrvin Mandel’in de kitabın içinde birkaç vinyeti var. Ayşe Kulin’le temasa geçtim ve onunla bir röportaj yaptım. Malum günümüzde röportaj yapmak için yan yana gelmek şart değil, e-mail yoluyla bu iş hemen gerçekleşebiliyor. Röportajı İYT sitesinde çok yakında okuyabileceksiniz.


Biraz okuyarak, biraz yazarak ve çokça da film izleyerek bu günleri atlattık derken, ülkeler yine kapanmaya başladı. Bu defa da o’micron virüsü etrafı dağıtmaya başladı. Valla ben bunun ucunu bucağını göremiyorum. Bundan böyle sanırım hayatımız böyle sürecek. Ben bu Corona’nın yıllarca gitmeyeceğine emin gibiyim. Hayat tabii ki devam ediyor ama tadı kaçtı, her an bir hata yapıp yapmadığımızı düşünüyoruz. Ama aslında herkes kendi kaderini yaşıyor. Yani ne olacaksa olacaktır. Biz boş yere tasalanıp dertleniyoruz.


Akıl vermek çok kolay, aslında marifet insanın kendine akıl verip, doğru telkinler yapması. Kafamda yapmak istediğim o kadar çok şey var ki… ama sanki ellerime demir eldivenler takmış gibiyim. Onları zorla kaldırıyorum. Biliyorum bu eldivenleri atmak lazım ama, bakalım başarabilecek miyim? ya da belki yapılması gerekenler yapılıyor da ben çok farkına varmıyorum. Taktım şu eldivenlere. Aslında kafamızın içindeki gözle görülmeyen demir çemberi kırıp atmak gerekli ama, bunun için yürek ister. Yapabilen beri gelsin.


Neyse bu haftalık bu kadar. Hepinizi çok seviyorum. Tanıdığım ve tanışmadığım bütün okuyucularımı sevgiyle kucaklıyorum. Sevgiyle tekrar buluşmak üzere…

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page