Engelli bir Holokost Kurtulanı üçüncü kardeş
top of page

Engelli bir Holokost Kurtulanı üçüncü kardeş


Geçtiğimiz hafta Shoa’da öldürülen 6 milyonu andık. Gün boyu televizyonda Holokost Kurtulanları’nın pek çok sarsıcı yaşanmışlıklarını dinledik; Varşova Gettosu’nun dışına sızmayı başarıp ailenin değerli eşyaları karşılığında birkaç günlük yiyecek sağlamaya çalışan beş yaşında çocuğun kahramanlıklarını, kaçmaya çalışırken iki çocuğundan birini -daha güçsüzünü- terketmek zorunda kalan annenin acısını…


Bu vahşete tanık olanlar uzun yıllar konuşmadılar, Primo Levi gibi kitaplarında sessizliği dile getirip bu ağır yükü kaldıramayarak yaşamına son verenler de oldu.


Kurban olmaktan kurtulanlar evet uzun yıllar sustular. Biz Türkiye Yahudileri, anne babalarımız ise korku ile beklediler, Nazilerin ülkeyi işgali an meselesiydi. Sonrasında tam bir derin nefes alacak iken Varlık Vergisi… ve yine sustular.


Ben savaş bitiminde dünyaya gözlerini açan bir kuşağın çocuğuyum. Ancak uzun yıllar varlığı benden gizlenen, 2. Dünya Savaşı’nda Almanlar’dan da gizlenen bir abim olduğunu sizlere anlatsam belki şaşıracaksınız.


Annem çok genç yaşta vefat etti ve abim ile bana son sarfettiği sözler “Albert sizlere emanet!” idi. Annem ne demek istemişti? 19 yaşıma kadar hep iki kardeş olduğumuzu bilirdim. Annem hastane yatağında bu son vasiyeti ile abim ile bana ne anlatmaya çalışıyordu? Anılarımdan bir bölümü aktarıyorum:


“Annem ve babam, Sofie (Simha) ve İsrael Barokas çiftinin ilk çocuğu Albert iki yaşına geldiğinde bazı şeylerin normal gelişmediğinin ayırdına vardılar. Otistik miydi, yoksa bir otomobil kazasında kafasını mı vurmuştu veya doğumda sertçe bir aletle çekilince beyni mi zedelenmişti? Sosyal baskı nedeniyle, sadece çevreden değil en yakın aileden, benden bile gizlenen daha doğrusu dillendirilmeyen bu durumun neden kaynaklandığını hiçbir zaman bilmedim. Ailenin en büyük çocuğu olan bu kardeşin varlığından bana söz edildiğini pek hatırlamıyorum.



Albert, sanıyorum 3-4 yaşlarında Fransa’ya götürüldü, tedavisi için mi, yoksa bakımının orada daha kolay olacağı gerekçesi ile mi o da meçhul… Her halde o dönemde koşullar o çocuğun bakımını Türkiye’de çok zor kılmaktaydı. Sonradan abim Rıfat, bir seferinde onu da Paris’e götürdüklerini ve annemle birlikte üçü sinemaya gittiklerinde Albert’in abartılı hareket ve gülüşleri ile herkesin dikkatini çektiğinden çok utandığını anlattı.


Ve İkinci Dünya Savaşı patlak veriyor. Uzun süre Albert’ten haber yok. Almanların Fransa’yı işgalinden sonra iki-üç yıl haber alınamayınca umut kesiliyor. Savaşın bitiminden oldukça uzun bir zaman geçmesinin ardından, nasılsa Türkiye’deki Fransız Büyükelçiliği’nden aileme ulaşılıyor ve Albert’in yaşadığı müjdesi veriliyor. Bu müjdenin nasıl ve hangi duygular ile karşılandığını bilemiyorum. Aktarılan bilgiye göre, Nazilerden korunmak amacıyla rahibeler tarafından koruma altına alınıyor, saklanıyor ve böylece Albert’in hayatı kurtarılıyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarında çocukların manastırlarda rahip ve rahibeler tarafından bu tür bir koruma altına alındığını çok sonraları hep duyduk.

Albert’in kaç yıl Fransa’da yaşadığını bilemiyorum, ancak ailem sık sık seyahat edip onu görmeye giderlerdi. Benim için önemli olan, oradan dönüşte bana getirecekleri oyuncaklardı ve her şeyin kıt olduğu o dönemde Tour Eiffel şeklinde bir kalemtıraşa ne kadar sevindiğim hala anılarımdadır.”


Şimdilerde düşünüyorum, yaşamına İsrail’de mutlu bir şekilde devam eden ve birkaç yıl önce yitirdiğim abim Albert’in engelli bir Holokost Kurtulanı olduğunu nasılsa hiç aklıma getirmemişim.


Bu hafta savaşlarda ve terörde yaşamlarını yitiren, ülkeyi kendilerine borçlu olduğumuz 24.213 kişiyi Yom HaZikaron’da andıktan sonra Yom Atzmaut’da bağımsızlığın 75. yıllını kutlayacağız. Umudumuz tek bir halk ve kardeş olduğumuzun bilincinden uzaklaşmamamız.




Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page