top of page

DÜNYA KADINLAR GÜNÜ HAKKINDA


(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)



Merhaba sevgili okuyucularım, malum geçtiğimiz hafta 8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü kutlandı. Benim yazma sıram bu haftaya denk geldiğinden, yine de bu konuya değinmekten kendimi alamadım.


8 Mart Dünya Kadınlar Günü, hediye, çiçek, sevgili amaçlı olmayıp, ta 1913 yılından itibaren ilk defa Rusya’da uygulanmaya başlayan ve ileri yıllarda dünyanın birçok ülkesinde kutlana gelen bir “Emekçi Kadınlar Günüdür”. Bu günün esas önemi çalışan emekçi işçi-emekçi kadının ekonomik haklarının, erkek egemen toplumların karşısında kadınların da hak ettikleri maaşları almalarından başlayarak, giderek kadın hakları, oy verme, seçme ve seçilme haklarına da doğru evrilmiş, ilerleyen yıllarda ise kadına yapılan şiddeti, cinsel tacizleri ve tecavüzleri de konusuna dahil etmiştir.


Ne yazık ki dünya, bu günün bütün teknolojik ilerlemelere, ve globalleşmeye karşın hala “erkeklerin dünyası” özelliğinden kurtulamamıştır. Şimdi, ”canım ne kadınlar var, erkekleri geride bırakıyorlar” gibi konuştuğunuzu duyar gibi oluyorum. Ama biliyorsunuz ki istisnalar kaideyi bozmaz. Hiç yakıştıramıyorum ama İsrael’de bile böylesi haksızlıklar hala hüküm sürüyor. Kadınların annelik ve doğurganlıklarından ötürü daha az maaş almalarından tutun da, tacizlerden tecavüzlere kadar, gün geçmiyor ki medyada yeni haberler çıkmıyor.


Türkiye’yi düşünecek olursak bu mağduriyetler artık gırtlak boyunu aştı, facia seviyesine ulaştı. Türk kadını bıçak sırtında yaşıyor. Hayatları erkeklerin iki dudak arasına bakıyor. Çocuklarının gözleri önünde tekme tokat dövülmelerinden ayrı, eğer kocalarından ayrılma cüretini gösterirlerse, sokak ortasında alenen eski eşleri tarafından katlediliyorlar. Cezalar da erkek katillerin lehine işliyor, çünkü yargıçlar, erkeklerin lehine karar veriyorlar.


The Time Of Israel gazetesinde okuduğum bir yazı beni çok düşündürdü. Başlık şöyleydi; Golda Meir döneminden sonra İsrael’de onun gibi bir kadın siyasetçi daha çıkmamış, özellikle devlet yönetiminin üst kademesine gelememiş. Bu bana çok acı geldi. Yazıda “kadınların siyasette temsili konusu, son 20 yıldır pek çok ülkede yoğun kamusal tartışmaların odak noktası olmuştur. Bu tartışmanın temel dayanağı, kadınların siyasi rollerde önemli bir şekilde temsil edilmesinin büyük önem taşıdığıdır. Kamusal alanda kadınların varlığı, eşitlik ve çoğulculuk gibi temel demokratik değerler bağlamında olumlu ve gerçekten de zorunlu olarak algılanmaktadır. Dahası böyle bir mevcudiyet, kadının toplumdaki statüsünü ve kadınların eşit değerden yurttaşlar olması gerektiği gerçeğinin içselleştirilmesini desteklemektedir.


Bununla birlikte bu tartışma, birçok ülkede kadınların siyasi rollerde hala çok az temsil edildiğini bu gerçekliğin zemininde ortaya çıkarıyor. Bu boşluk, birçok ülkeyi ve siyası partiyi, kadınların siyasette temsilini arttırmak için aktif adımlar atmaya yöneltti. Bu nedenle, birçok eyalet, kadınların parlamentodaki temsilinde tutarlı ve önemli bir artışa yol açan cinsiyet kotaları oluşturmuştur. Son zamanlarda, cinsiyet dengeli kabinelerin sayısında bir artış oldu. Bakan olarak görev yapan çift sayıda erkek ve kadın bulunmaktadır. Başbakan ve cumhurbaşkanının en yüksek siyası pozisyonuna ulaşan daha fazla kadın vakası da olmuştur.


Ülkelerinde en yüksek siyasi konuma ulaşan kadınların sayısı son on yılda önemli ölçüde artmıştır. Günümüzde 37 OECD ülkesinin arasında lider olarak hizmet verenler var. Bunların arasında Angela Merkel-Almanya, Erna Solberg- Norveç, Jacinda Ardern- Yeni Zelanda ve Mette Frederikson-Danimarka bulunmaktadır.


37 OECD ülkesinin on beşinde kadınlar hiçbir zaman en yüksek siyasi konuma atanmadı. ABD bunlardan biridir. Ancak Kamala Harris’in son zamanlarda ülkenin ilk kadın başkan yardımcısı olarak seçilmesi önemli bir kilometre taşıdır. İsrael, bir kadının böyle bir pozisyonu doldurduğu ilk ülkelerden biriydi. Golda Meir, 1969’da başbakan seçildiğinde, dünyada böyle bir konuma ulaşan yalnızca üçüncü kadındı. Ancak 1974’te görevden ayrıldığından beri, İsrael’in sekiz erkek başbakanı oldu, tek bir kadın dahi yok.


Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Yunanistan, Macaristan, İrlanda, İtalya, Japonya, Lüksemburg, Meksika Hollanda, İspanya, İsveç, Türkiye ve ABD’de hiçbir zaman bir kadın devlet başkanlığı unvanına sahip olmadı. İsrael hükümetlerinde bakan olarak görev yapan tek kadın Golda Meir’di. Bu istisna dışında, hükümet her zaman tamamen erkekti. Sonraki kadın bakanlar Shulamit Aloni (1974),Sarah Doron (1983), Shoshana Arbeli Almozlino (1986) ve Ora Namir (1992) idi. Ancak 1996 yılına gelindiğinde, hükümette hala görev yapan yalnızca beş kadın vardı.


O zamandan beri durum biraz iyileşti ve bakanlık pozisyonlarına 19 kadın atandı. Bununla birlikte şu anda İsrael hükümetlerinde yıllar boyunca görev yapan 267 bakandan sadece 24’ü kadındır yani %9’dan daha az.


İsrael’in 35. hükümeti,2020 seçimlerinden sonra oluşturulan birlik hükümeti kurulduğunda rekor sayıda sekiz kadın bakanı içeriyordu. Bununla birlikte bu kadınların hiç biri maliye, savunma veya dış işlerine görevli olarak atanmadı. Dışişleri Bakanı olarak görev yapan son kadın Tzipi Livni’dir. (2006-2009)


Şu anda hükümette görev yapan altı kadından yalnızca ikisi büyük bakanlıklara atandı. Çevre Koruma Bakanlığına Gila Gamliel ve Ulaştırma Bakanlığına Miri Regev. Diğer dördüne küçük, hatta marjinal bakanlık pozisyonları verildi.


Yani anlaşılan kadınlara verilen hakların yüzde yüze ulaşması için daha binlerce fırın ekmek yemek lazım.


Sevgili okuyucular biz kadınların üzerinde dönen dünyanın farkında olan erkekler, bunu görmezden gelerek daha ne kadar ileriye gidebilecekler acaba? Bunu zaman gösterecek. Ama ben inanıyorum ki çocuklarını büyütürken, oğullarına daha fazla anlam yükleyen kadınlar azaldıkça, kızların gücü daha fazla yükselme alanı bulacaklardır.

Gelecek yazımda buluşmak dileğiyle, sevgiyle kalın.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page