Avrupa Devletlerinin Filistin’i Tanımaları ile Müslüman Nüfus Doğrudan Orantılı mı?
- TÜRKİYELİLER BİRLİĞİ התאחדות יוצאי תורכיה
- 29 Eyl
- 3 dakikada okunur

5 yılı sonu itibariyle Avrupa’da Müslüman kökenli nüfusun toplama oranı % 6 civarında. Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerde bu düzey % 7-10’u buluyor. Ortadoğu’dan serbest göç akımına karşı koyan Polonya, Macaristan ve Çekya’da ise % 1’in altında.
Demokratik ortamda hükümetler üzerinde kısmen baskılar sonucunda Batı Avrupa’da çoğu devlet Filistin’i tanıma kararı alırken, Doğu Avrupa’dan ses yok. Daha doğrusu komünist rejim altında 1988’de tanıyan Polonya, Bulgaristan, Macaristan ve Romanya geri adım atarak ilişkileri geliştirmeme kararı aldılar, neredeyse “Sovyet baskısı altında iken tanıdık, şimdi koşullar değişti” diyecekler. Çek Cumhuriyeti tanımıyor, Slovakya ise tanıyor.
Bu iki olgu arasında bağlantı var mı? Batı’da Müslüman nüfus arttıkça, Filistinlilere karşı acıma ve destek dürtüsünün hükümet politikalarını etkileme gücü yükseliyor mu? Doğu Avrupa’nın Müslümansız nüfusu farklı davranışa mı yol açıyor?
Batı Avrupa toplumlarını tesir altında bırakan bir güç daha var: Medya! Gazze’nin yıkımı, modern İsrail ordusu karşısında Hamas’ın acizliği (medya gözüyle), zavallı sivil halkın gıda peşinde koşması…hepsi Müslüman olmayan İngiliz veya Fransız izleyicisini de derinden yaralıyor.
Fakat Doğu Avrupa toplumları bu tabloya da pek prim vermiyorlar. Acaba bunlar sahte mi? Medya manipulasyonu mu? 41 yıllık (1948-1989) komünist propaganda yalanları onları bu konuda eğitti, resmin arkasındaki gerçeği arama ihtiyacına yöneliyorlar.
Doğu Avrupa ülkelerini Batı’dan ayıran önemli bir olgu daha var: Rusya’nın işgal tehdidi! Ukrayna istilasından sonra, son günlerde Estonya ve Polonya gibi Nato ülkelerine Kremlin’in dron ve uçak sokma gayreti, Doğu Avrupa’yı müteyyakkız davranmaya, ordusunu güçlü tutmaya yönlendiriyor. İspanya gibi askeri donanım satın almalarından İsrail karşıtlığı nedenleriyle vazgeçme lüksleri yok.
Avrupa’da Batı’nın hissi Filistin kararları, Doğu’da karşılık bulmuyor.
Bundan böyle Doğu Avrupa bu alanda pek değişmez, Batı döner mi bu iştahlı politikalarından? Geri vites olasılığı yoksa dahi, aşağıdaki koşulların oluşması ile İsrail’e yeni yaptırımlar devreye girmeyebilir.
1) Gazze Savaşı sona erer, ateşkes belirir, Başkan Trump’ın yeni 21 maddelik planı yürürlüğe girer. İsrail üzerinde baskılar azalır.
2) Rusya tehdidi ciddileşir, özellikle Ukrayna’da savaşı kazanamadığını anlayan Moskova komşu ülkelere saldırılar ile cepheyi genişletmeye çalışır. Fransa ve İngiltere Filistin davası yerine müttefik ülkelerinin tehlikelerine eğilirler. İsrail’in son 2 yılda: Hizbullah, Suriye’de Esat, İran İslam Cumhuriyeti ve Yemen cephelerinde kazandığı zaferler askeri birimlerin ve kamuoyunun dikkatini çekmeye başlar.
3) Fransa’da Macron istifa etmeye mecbur kalır veya yeni atanan Başbakan adayı hükümet kuramaz. Yeni seçimlerde İsrail’i tutan partiler, Marine LePen’in Ulusal Cephesi ve Cumhuriyetçiler, çoğunluğu ele geçirirler.
4) İngiltere ve Fransa hükümetlerinin en büyük sıkıntıları olan yüksek borçlanma ihtiyaçlarının faizleri arttırması kamuoyu dikkatlerini giderek Ortadoğu’dan kendi dertlerine yönlendirir.
Batı Avrupa ülkelerinin Müslüman nüfusu azaltma imkanları yok. Alternatif olarak kendi doğurganlık oranlarını yükseltme olasılığı da demografik eğilimlere uymuyor. Bugüne kadar katıksız Hamas veya Filistin Devleti taraftarı olan (daha doğrusu katı İsrail karşıtlığı ile tanınan) Müslüman kökenli vatandaşların Ortadoğu’ya bakışları değişir mi?
Suriye ve İsrail arasında olası bir saldırmazlık paktı önemli bir aşama olarak tarihe geçecektir. 77 yıldan bu yana ilk kez Suriye “düşman” ülke tanımından çıkacak, hatta İbrahim Anlaşmalarına katılma imkanı belirecektir.
Sonuçta Batı Avrupa’nın Filistin Meselesinde tutumu doğrudan sahadaki jeopolitik gelişmeleri izler. Son iki yılın tarihsel stratejik değişimleri henüz tam hazmedilmedi, tam anlaşılmadı ve kimlerin yükselip, hangi ülkelerin yenildiği kabul görmedi.
Diploması askeri gelişmeleri bir hayli geriden takip ediyor.
Not: Bundan sonraki yazımda 2050’de Avrupa’da Müslüman nüfusun bazı ülkelerde % 20’yi geçmesinin Yahudi vatandaşlar ve İsrail üzerindeki etkilerini inceleyeceğim.
Ralf ARDİTTİ
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Bir önceki yazımı okudunuz mu?


Yorumlar