İsrael’de her Rosh Hashana’dan bir, iki gün önce İstatistik Merkezi son nüfus durumu ile ilgili bilgileri yayınlar.
Yahudi Takvimine göre 5782 yılına girerken İsrael’de yaşayanların sayıları 146 bin artışla 9.391.000’e ulaştı. İsrael artık pek de minicik bir ülke değil, Avrupa’daki pek çok ülkeden daha kalabalık bir nüfusa sahip. 2024’te on milyona ulaşacağız.
Çok uzak bir gelecekte değil, 2065 yılında ise ülke nüfusunun 20 milyon olacağı öngörülmekte. (Darısı torunlarımızın başına…)
Başbakanlık İstatistik Müşaviri Daniel Pfeffermann Bakanlar Kurulu toplantısında, 2065 yılında nüfusun yüzde 32’sini haridilerin, yüzde 19,3’nü İsraelli Arapların oluşturacağını belirtti. Demografik açıdan Arapların sayılarındaki artışın frenlenmesi olumlu karşılanabilirse de haridi kesimdeki artış zihinlerde bazı soru işaretleri uyandırıyor. Bu kesimin ülke ekonomisine ve savunmasına daha etkin bir şekilde katılabilmesi için siyasi çıkarlar gözetilmeksizin önlemlerin alınması gerektiği kanısındayım.
Corona’nın nüfusa etkisi ne oldu diye soracak olursak toplam ölü sayısının 48 bin olduğu ve bunlardan 5.891 kişinin bir yıl içinde -şu anda sayı 7 bini aştı- bu salgından yaşamlarını yitirdiği göz önünde bulundurulursa her sekiz kişiden birinin Corona’dan öldüğü söylenebilir. Ancak akla gelen diğer bir soru da Corona olmasaydı ölü sayısının ne olacağıydı?...
Buna karşılık İsrael’in nüfusu yüzde 1,6 oranında arttı. 172 bin bebek doğdu ve 20 bin kişi aliya yaptı. Corona döneminde aliya yapanların sayısı azalma gösterdi, ancak devlet istatistik kurumuna göre son altı ayda geçmiş yıla oranla yüzde otuzluk bir artış sağlandı. Türkiye’den de uçuşların normale dönmesinden sonra artış olacağı görüşündeyim.
Dikkati çeken önemli bir nokta ise İsrael’de nüfus yılda yüzde1,6 artıyorken bu oranın Avrupa’da 0,7 olması. Batı dünyası yaşlanıyor, İsrael’de genç nüfus artıyor.
Bunun yanı sıra ortalama ömrün artması ortaya farklı sorunlar çıkarıyor. Bana ilginç gelen bir belgeselden söz etmek istiyorum. Geçenlerde televizyonda ünlü film yapımcısı Chaim Heckt’in bir programına rastladım|; “Filipinlilerin hikayesi bitti!..”.
Belgesel filim yaşlılıktan söz ediyor, İsrael’de yaşlıların yüzde doksanı huzur evlerinde değil kendi evlerinde bakım görüyorlar. İsrael yaşlılara tanınan olanaklar açısından dünyada en ön sırada yer alıyor. Kendisine bakamayan bir yaşlının bakıcı tutma hakkı var.
Bu bakıcılar da pek tabi ki İsraelliler değil, Filipinliler… Ülkede yüz bin Filipinli var. Bunların büyük bir bölümü İsrael’de evleniyor, çocuk sahibi oluyor, ne var ki değil vatandaşlık daimî oturma hakkına bile zor sahip oluyorlar. Ellerine geçen para da 7/24 yedir, kaldır, altını değiştir, öyle ahım şahım değil 6.000 bin şekel, iki bin dolardan az.
Durum öyle olunca da Kanada gibi yaşlılarla mücadelede çözüm arayan ülkeler bu deneyimli Filipinlilere el attı, kendilerine her türlü hak tanınınca da İsrael’de parklarda tekerlekli sandalyelerin başında sıkça gördüğümüz Filipinliler tarih olmaya başladı. Filipinli bakıcılar daha iyi koşullar buldukları Kanada gibi ülkelere göç ediyorlar.
Belgeselde geleneklerine sıkıca bağlı 80 yaşlarında Yemenli bir çiftin 102 yaşındaki anneleri ile birlikte aynı evde oturup ona baktıkları gösteriliyor.
Çocukların anne babalarına bakmalarını beklemiyorsak ve huzur evlerini de pek huzurlu bulmuyorsak- Corona döneminde pek çok kimse anne veya babalarını salgının en çok vurduğu bakımevlerinden çıkardı- çözümü belki Japonların her ihtiyacı gören, ilacı, yemeği getiren, yatağa yatıran robot bakıcılarda aramak mı lazım?
Ne var ki şimdilik, her ihtiyaç sahibi yaşlı Japon, bir robota sahip olmadıkça, Japonlar robotlarının yurt dışına çıkmalarına izni vermeye pek gönüllü değiller. Beş- on yıl sonra bir robotla yaşamaya hazır olun!...
Şana ve Gmar Hatima Tova
Comments