top of page

“Etiyopyalılar niye başarılı da Türkiyeliler değil ?”(2)


Geçen haftaki; “Etiyopyalılar niye başarılı da Türkiyeliler değil?” şeklinde kullandığım başlık amacına ulaştı kanımca, bu sayede yazı oldukça okundu ve yorum aldı.

Dikkati çekmek adına biraz kışkırtıcı olmayı yeğlediğimi zaten belirtmiştim. Öyle de oldu, kimileri birazcık gücendi, örneğin biri şöyle yazdı; “Türkler de (Türkiyeliler olmalı) çok başarılı ama çekingenlik yüzünden sakin bir imaj sahibidirler genellikle. Aramızda çok başarılı adamlar ve hanımlar var, ama onların siyasetle uğraşmak için ayıracak fazla vakitleri yok...” Bir diğeri ise kısaca; “Kıyaslamaya değmez, aptalca bir soru. Bizler fazla reklam sevmeyiz” demekle yetindi.

“Vaktimiz yok”… “Reklam sevmeyiz”… İşte sorun bence burada. Bizler ‘un-seen’ (Görülmeyen) olmayı severiz. Peki neden?

Kimi ise bu soruma yanıt aramış:

“Kültürün bir parçası olmuş olan ‘suya sabuna dokunmama’ tek sebep olmasa da, etkisi fazladır diye düşünüyorum. Iraklı ve diğer göçmenlere göre Türkiyeliler sayısı az, onun da etkisi olabilir tabi istatistiksel olarak…”

Sosyal ağlarda çoğu zaman doğru tespitleri ile dikkat çeken Dr.Avram Mizrahi tartışma konusuna gerçekçi bir açıklama getiriyor;

“Benim gözümde önemli bir veri Türk kökenlilerinin karışık evliliklerle İsrael içinde çok ‘erimiş’ olmaları… Bence bu büyük bir başarı… Bir arkadaşımızın yazdığı gibi ‘kayadez’ psikolojisi bizlerin genetiğine girmiş olması ortaya Fas, Polonya, Irak veya Etiyopya Yahudileri gibi öne çıkmamızı bir ölçüde de engellemiş”.

Türkiye’den her kitlesel göçü ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. 1948 Aliyası’nın tamamen entegre olan ikinci ve üçüncü kuşakları için ‘Türkiyelilik’ ne anlam ifade eder, oldukça şüphedeyim. 1970,80 ve 2000 yılı sonrası aliyalarında göç edenler açısından ise durum farklılık gösteriyor kanımca.

Tania Yeşilbahar Azaryad şöyle demekte: “Çok derin bir konu... Başarılı olanların zaten kendilerini Türk gruplarından ve derneklerinden uzak tutmaları bir sebep olabilir. (…) Nereden geldiğimizi unutmamamız çok önemli, ama İsraeli olmaya çalışmadan İsrael'de yaşamak sorunun başı olabilir.”

Kendilerine yanıtım şöyle oldu: “Eleştiriye kısmen katılıyorum. 40-50 yıl İsrael'de yaşayıp sabahtan akşama Türk televizyonu dinleyenlere ne demeli. (…) 20 senedir bu ülkede yaşayıp İbranice dilinde bir sayfalık bir yazı yazabilecek kaç kişi var? Belki çoktur da ben yanılıyorum.”

Köşe yazımda ben Türkiyeliler arasından da, siyasi alanı bir yana bırakırsak, farklı konularda çok başarılı kimselerin çıktığını ancak bu kimselerin İsrael toplumu genelinde pek bilinmediklerini vurguladım. Ayrıca sosyolojik açıdan karşılaştırmalı bazı belirleme ve incelemelerin yapılmasının da önemine değindim.

Son olarak bir sosyolog olan İYT yazarı Riva N. Essemini’nin yorumunu aktarmakla yazımı sonlandıracağım. Çünkü amacım, gereğinde düzeyli bir şekilde tartışan çok sesli bir toplum olduğumuzu ortaya koyabilmekti. Essemini şöyle yazmakta:

“Başarılı bir aliyanın birçok kriteri var. Kişisel görüşüm bu ülkeden ne alırım diye değil, ne verebilirim diye düşünüldüğünde toplumun bir parçası olmak, dili öğrenmek, kültürü anlamak kolaylaşır.

Sosyal projeler, gönüllü çalışmalar da yine başarının bir yolu olabilir.

Tarihi öğrenmek, siyaseti anlamak (isimler haricinde her partinin görüşünü ayırt edebilmek), doğa güzelliklerini keşfetmek, farklı etnik ve dini grupların özelliklerini tanımak... Aklıma ilk gelenler...

Yazınız gerçekten çok başarılı ve üzerinde konuşulacak çok şey var. Ben de sosyolog olarak fikirlerimi naçizane sizinle paylaşmak istedim...

Not. Görüşlerimi İbranice de yollayabilirdim ama anlaşılması tercihimdi ”.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page