top of page

Lanetin İçindeki Nimet


Vayikra kitabının sonuna geldiğimiz bu hafta, iki peraşayı birlikte okuyacağız. Bunların ilki olan Bear peraşası, Şemita yılına, yani Erets-Yisrael’de toprağı çalıştırmanın yasak olduğu yedinci yıla dair kurallar ve yedi tane yedi yıllık döngünün ardından gelen ellinci yıl, yani Yovel yılı konusuyla açılmaktadır. Tora’ya göre, Erets-Yisrael Yeoşua zamanında atasal ailelere göre paylaşıldıktan sonra, paylaşılan topraklar ebediyen bu ailelere ait olacaktı. Öyle ki, herhangi bir toprak yalnızca Yovel yılına kadar olan süre boyunca verebileceği mahsulün değerine göre satılırdı. Yovel yılı geldiğinde, geçmiş yıllarda satılmış olan topraklar otomatik olarak asıl sahiplerine geri dönerdi. Benzer şekilde, maddi durumu kötü olduğu için kendini köle olarak satmış veya yaptığı bir hırsızlık sonrasında borcunu ödeyemediği için Bet Din (mahkeme) tarafından köle olarak satılmış olan tüm Yahudiler de Yovel yılında özgürlüklerine kavuşurlardı. Bu açıdan Yovel yılı Erets-Yisrael’in bir tür sıfırlanması, her şeye yeniden başlanması anlamına geldiği gibi, ülke ile Yahudi halkı arasındaki bağlantının ebediliğini de vurgulamaktaydı.

Bear peraşası bunların ardından birçok sosyal konuya değinmekte, gayrimenkullere dair bazı kurallara da yer vermektedir.

Ama bu yazımda Behukotay peraşasına odaklanacağım. Peraşa, Tanrı’nın “Eğer hükümlerimde yürürseniz ve emirlerimi gözetirseniz…” sözleriyle başlamakta ve bunun ardından bir bereket ve nimetler listesi sunmaktadır. Özetle, Yahudiler Tora’ya bağlı yaşadıkları takdirde her türlü berekete, maddi, sosyal ve siyasi güvenliğe sahip olacak, ülkelerinde huzur ve barış içinde yaşayacaklardır.

Peraşa bunun ardından “Ancak Beni dinlemezseniz ve tüm bu emirleri yerine getirmezseniz; ve eğer hükümlerimi hor görürseniz…” sözleriyle ikinci kısma geçmekte ve korkunç bir lanetler listesi sunmaktadır. Bu listede hastalıklardan kuraklık ve kıtlığa, düşmanlar karşısında mağlubiyetten yokluk ve sürgüne, Erets-Yisrael’in ıssızlaşmasından sürgündeki zulümlere, güvensizlik ve çaresizliğe kadar, oldukça ağır, okuyanı rahatsız edecek kadar görsel ayrıntılar içeren lanetler yer almaktadır. O kadar ki, sinagogda peraşa okunurken bu kısmı alçak bir ses tonuyla ve hızlı bir tempoyla okumak gelenekselleşmiştir.

Söz konusu lanetleri okumaktan daha korkunç olanı, tüm bu lanetlerin tarihte fiilen “gerçekleşmiş” de olmasıdır. Şahsen bu lanetleri ve Devarim 28’de bulunan bunun iki katı uzunluğundaki diğer lanetler listesini çok ilginç bulurum. Şüphesiz, bu listeyi okumaktan “zevk” aldığım söylenemez, ama tarihi açıdan bu iki kısmın, insanı düşünceye iten lanetler içeriyor olduğunu yadsıyamam.

Tüm bu liste, Tora’ya, Yahudiler sürgüne çıktıktan sonra eklenmiş değildir. Hepsi Romalılar Yahudiler dünyanın dört bir yanına sürmeden çok önce de Tora’da açıkça yazılıydı. Dolayısıyla, tarihte geriye baktığımız zaman bu lanetlerin her birinin gerçekleşmiş olduğunu görmek, Yahudiler olarak Tora’nın hikmetine ve Tanrısallığına yönelik yaklaşımımız üzerinde biraz durup ciddi ciddi düşünmemizi gerektirmektedir.

Asıl bahsetmek istediğim konu bu değil, ama bazen insanlar “Holokost sırasında Tanrı neredeydi? Neden olup bitene izin verdi?” gibi sorular soruyorlar. Bu soruyu yöneltmeyi seven bu kişilerin Tora’ya şöyle bir göz atma zahmetine girmemiş olduklarını düşünüyorum, çünkü Tora, Yahudi halkı Tora’ya riayet etmediği için sürgüne gittiği zaman başına neler geleceğini zaten açık ifadelerle belirtiyor. Ama dediğim gibi, bahsetmek istediğim asıl konu bu değil.

Bazı insanlar da Tora’nın “değiştirilmiş” olduğunu iddia ediyorlar. Bilemiyorum. Ben Tora’yı değiştirmiş olsaydım, elim değmişken başta Altın Buzağı olayı olmak üzere, birkaç hafta içinde Bamidbar kitabında okuyacağımız diğer birçok olumsuz olayı da bir güzel siler, yerine Yahudilerin kahramanlık öykülerini, destanlar vs. koyardım. Belki böylesi daha sempatik olurdu. Üstelik kimsenin “Siz Tanrı’ya ihanet ettiniz; altın bir buzağı yapıp taptınız” şeklindeki bizi kınayan laflarına maruz kalmazdık; çünkü bunu söyleyenler için bu konudaki birincil bilgi kaynağı zaten Tora – dahası, Altın Buzağı günahının tarih boyunca Yahudilerin başına kakılacağını söyleyen de bizzat Tora! (bkz. Şemot 32:25). Basitçe bu olayı silerdim; sen sağ ben selamet! Ayrıca, amacı Tanrı’nın Kelamı’nı değiştirmek olan herhangi biri, hayatı daha kolaylaştırma adına Tora’nın birçok yasağını da iptal eder, bunların yerine içi boş bazı popülist ahlaki mesajlar koyarak hayatı kolaylaştırırdı. Hele hele Yahudilerin günah işleme ihtimallerinden bile bahsetmez, ceza gibi bir kavrama yer bile vermez, bu peraşada anlatılanlar gibi gelecekte olup olmayacağını bilmediği korkunç lanetler yerine, “ye, iç, çünkü yarın öleceğiz” tarzı bohem bir yaşamı salık verirdi. Ama bu yazımda bahsetmek istediğim konu bu da değil J.

Peraşamızda yer alan lanetler listesindeki maddelerden biri üzerinde durmak istiyorum: “Ülke’yi Ben ıssız hale getireceğim; onda oturan düşmanlarınız [bile] onun üzerinde ıssız olacak. Sizi ise ulusların arasına saçacağım, kılıcı çekip ardınızdan [kovalayacağım]. Ülkeniz ıssız, şehirleriniz harabe kalacak” (Vayikra 26:32-33).

Ülkenin Yahudiler açısından “ıssız hale gelmesi”, yani Yahudilerin Erets-Yisrael’den sürülmeleri, gerçekten bir lanettir. Ulusların arasına saçılmaları ve orada, kılıçla kovalanarak her seferinde bir yerden bir yere kaçmak ve göçmek zorunda kalmaları da bir lanettir.

Ama aradaki ve sondaki sözlerdeki lanet nedir? Yahudiler gittikten sonra buraya yerleşecek olan düşmanlar da burada “ıssız olacaklardır”. Ülke ıssız, şehirler harabe kalacaktır. Başka bir deyişle söz konusu düşmanlar burada tutunamayacaklar, sağlam, bayındır şehirler kuramayacaklardır. Toprak onları da üzerinde barındırmayacaktır. Yerlerine gelen başkaları için de aynısı geçerli olacaktır. Bu belki o diğer halklar için bir lanet olabilir; ama artık ülkede olmayan sürgündeki Yahudiler için de bir lanet midir acaba?

Ramban bu konu üzerinde durur ve bu sözlerin lanet değil, aksine lanetin arasına gizlenmiş bir beraha, bir nimet olduğunu vurgular. Evet; Yahudiler günahları nedeniyle sürgüne gidecek ve zulüm göreceklerdir. Ama ülke? Ülke onları bekleyecektir. Kim gelirse gelsin ona güler yüz göstermeyecektir. Gerekirse bir asır, beş asır, bin yıl, “iki bin yıl” geçecek, ama Erets-Yisrael, toprağını yeşertmeyecek, buraya gelen hiçbir halkın rahatça yerleşip düzgün bir yaşam sürmesine olanak vermeyecektir – ta ki çocukları geri gelene kadar!

Tora’nın sonlarına doğru, Nitsavim peraşasında, Erets-Yisrael’in bu ıssız hali hakkında ilginç bir parça yer almaktadır: “Sonraki bir nesil diyecek, [yani] ardınızdan gelecek çocuklarınız – ve uzak bir diyardan gelecek olan yabancı – zira o ülkenin felaketlerini ve A-Şem’in ona musallat ettiği musibetleri görecekler: Kükürt ve tuz [ülkenin] toprağının tümünü yakmış, [toprak,] ekilemeyecek ve yeşertmeyecek, üzerinde hiç ot yetişmeyecek [halde; tıpkı] Tanrı’nın öfkesi ve hiddeti ile tersyüz etmiş olduğu Sedom, Amora, Adma ve Tsevoyim’in altüst oluşu gibi!” (Devarim 29:21-22).

Çok ilginç. Tora burada açıkça; Yahudiler sürgündeyken Erets-Yisrael’in ne durumda olduğunu “uzak diyardan gelen bir yabancı”nın tarif edeceğini söylemektedir. Gerçekten de, gayet uzak bir diyar olan Amerika’dan gelmiş olan böyle bir yabancı, 1867 yılında yaptığı ziyarette Erets-Yisrael’e dair izlenimlerinde şu sözlere yer vermektedir:

“... Burada hayalin bile hayat veremeyeceği bir terk edilmişlik var. Tavor Dağı’na sağ salim gelmeyi başardık... bütün yol boyunca tek bir canlı görmedik. Neredeyse hiçbir yerde ne bir ağaç, ne bir çalılık; kurak toprağın dostları zeytin ve kaktüs bile yok burada...

Kutsal Topraklar, kül ve çuval içinde duruyor. Tarlaları kururken, üzerinde, gücünü kelepçelerle bağlayan büyünün lanetleri dolaşıyor... Kutsal Topraklar, artık dünyaya ait değil. Sadece şarkılarda ve geleneklerde kaldı kutsallığı. Rüyalar ülkesi...” (Mark Twain, The Innocents Abroad).

Acaba Tora bizzat Mark Twain’den bahsediyor olabilir mi? Belki. Ama önemli olan, Mark Twain’in o dönemde Erets-Yisrael hakkında söylediklerinin Tora’nın ifadeleriyle oldukça paralel olması. 1867 yılı gelmiş, yani Yahudilerin topraklarından sürülmelerinin üzerinden yaklaşık 18 asır geçmiş – ve Erets-Yisrael hâlâ kurak, çorak, ıssız. Tıpkı Tora’nın, “lanet içindeki beraha”da söylediği gibi: “Düşmanlarınız bile onun üzerinde ıssız olacak… Ülkeniz ıssız, şehirleriniz harabe kalacak.”

“Yahudilerin düşmanı” olan Romalılar olsun, onlardan sonra burayı ardı ardına ele geçirmiş olan diğer halklar olsun, hiçbiri Erets-Yisrael’de tutunamamış, hiçbiri burayı, onu geliştirmek için çaba sarf etmeye değer görmemiş, büyük şehirler kurmamış, verimli bir tarım ortamı oluşturmamıştır.

Bu uluslardan herhangi birinin Erets-Yisrael’i “kârlı” bir şekilde kullanabildiğini düşünün. Geçen yüzyılın ilk yarısında buranın güzel, verimli bir ülke olduğunu hayal edin. Acaba İngilizler burayı Yahudi halkına bırakmayı kabul ederler miydi? Erets-Yisrael’in etrafına bir bakın. Suudi Arabistan, Katar, Irak, Yemen, Mısır – hepsinde petrol bulunmuştu. Neresi hariç? Erets-Yisrael! Acaba burada petrol olsaydı İngilizler kara altını Yahudilere o kadar kolay bırakırlar mıydı? Elbette hayır.

Erets-Yisrael çocuklarını beklemiştir. Onlar gelip, özverili bir şekilde buraya bağlılıklarını ortaya koydukları zaman da tüm cevherlerini teker teker açığa çıkarmıştır ve gerek karada gerekse de denizde bunları açığa çıkarmaya devam da etmektedir.

Böylece, Yovel yılının verdiği mesaja benzer şekilde, bu hafta okuduğumuz iki peraşa arasındaki temel bağlantılardan biri de anlaşılmaktadır: Erets-Yisrael ile Bene-Yisrael arasındaki kopmaz bağ.

Tora’yı biraz farklı gözlerle değerlendirmekte, ne konuda ne söylediği üzerinde düşünmekte, bu söylenenlerin ne anlama geldiğini, bize ne gibi mesajlar verdiğini anlamaya çalışmakta fayda var. Gerçekten.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Adres                              : Mohrey Sigariyot 7 Bat Yam-ISRAEL
Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                          Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page