Sen…
Kaderin sillesini de ödüllerini de
Aynı şükranla karşılamış birisin...
Tutkularının kölesi olmayan bir adam göster bana,
Kalbimin içinde, hatta kalbimin kalbinde taşıyayım onu,
Tıpkı seni taşıdığım gibi…
Hamlet'ten arkadaşı Horatio'ya yazılan bu sözler, duygusal zekâ üzerine okuduğum Daniel Goleman'ın bir kitabında karşıma çıktı geçen hafta. Tutkuların kölesi olmamak, yaratılışın başından itibaren felsefenin incelemeyi sevdiği konulardan biridir. Yunanca karşılığı "sophrosyne " kişinin hayatını özenle ve akıllıca yaşaması, ahenkli bir denge ve bilgelik anlamı taşır. Roma geleneğinde "temperantia" dengeleme, duygusal aşırılıkları sınırlama olarak ifade edilebilir. Amaç duyguları bastırmak değildir, dengeyi bulabilmektir. Bize sıkıntı veren duygulara hâkim olabilme, duygusal sağlığımızın anahtarıdır. Aşırılık bir başka deyişle fazla yoğun yâda uzun süreli duygular dengemizi bozar.
Son haftalarda yaşadıklarımız... Beklemediğimiz duygusal bir dengesizliği de beraberinde getirmiş olabilir. Duyguları idare etmek her birimiz için farklı bir mücadeledir. Özellikle boş zamanlarımızda, ya da şimdilerde olduğu gibi zamanımızın çoğunu evde geçirdiğimiz durumlarda çoğunlukla ruh halimize hâkim olmaya çalışırız. Roman okumaktan, film seyretmeye, sanal müzeleri gezmekten, ekşi mayalı ekmek yapmaya, sabah akşam zoom üzerinden dualara, toplantılara, derslere katılmak her birimizin duygusal dengeyi bulma konusundaki farklı arayışlarıdır. Psikanalitik düşünce bunu kendini yatıştırma sanatı olarak da adlandırır.
Beynin düzeni, ne zaman ve hangi duygunun rüzgârına kapılacağımızı kontrol etmemizi çoğu kez zor ya da olanaksız kılıyor ama bir duygunun ne kadar süreceğini belirlememiz bir ölçüde olanaklıdır. Duyguların yoğunluğu ve süresi uygun ölçüyü aşıyorsa o zaman rahatsızlık veren uçlara yani kronik kaygı, kontrolsüz öfke ve depresyona doğru kayarlar. Dileğim bu seviyeye gelmeden duygusal dengede kalabilmemizdir.
Yahudilik de bize tek tip duygu hissetmemiz gerektiğinden bahsetmez. Sevinçli olmamız gereken zamanlar kadar acı ve hüznün de nasıl yaşanması gerektiğine dair birçok öğretiye sahibiz. Yas tutan bir kişinin kuralları, ne kadar zaman ağlaması gerektiği gibi küçük detaylar da büyük önem taşır. Acı ilk akla geldiği şekliyle yıkıcı değildir. Acı çekmenin yaratıcılığa ve ruhsal hayata katkıları hakkında söylenecek çok şey vardır.
Israel halkı için acıyı hissettiğimiz, kayıplarımızı andığımız "Yom Azikaron " gününü ve sonrasında umudu, geleceği inşa ettiğimiz, sahip olduklarımız için şükrettiğimiz "Yom Atsmaut" gününü bu sene evlerimizde geçiriyoruz.
Siren sesleri ve anma törenleri, saygı duruşu gibi kavramları Yahudilik açısından yeniden yorumlamak için Rabanit Yemima Mizrahi'nin sözlerini aktarmayı uygun gördüm:
"Benim gözümde çalan bu sirenler, Betamikdaş’taki חצוררה trompet sesleri gibidir. Tüm toplumu ruhanî olarak uyandıran, düşmana karşı mücadele ederken kimsenin yalnız olmadığını, fiziksel olarak uzakta olsak da ruhlarımızın birbirine dokunduğunu hatırlama zamanıdır.
הנני מוכן ומזומן לקיים מצוות עשה של הקדשת זמן למישהו בצרה"
Başka birinin acısını paylaşıyorum, sirenlerin çaldığı süreyi belki de hiç tanımadığım ama birbirine dokunan ruhum için ayırıyorum. 20 no.lu Tehilimi okuyorum ve hayal ediyorum:
Belki böylece חצי צר yarı yarıya hafiflemiş bir acı olacak, üzüntüyü paylaştıkça daha sevinçli şeyleri de paylaşmak için denge sağlanmış olacak…"
Israel devletinin 72 senesinin kutlandığı bu günler, hepimiz için çok farklı duygularla hatırlanacak. Parklar yerine balkonda yapılacak mangallar, maskeler ve eldivenlerimizle bayrağın önünde çekilecek fotoğraflar…
72 aynı zamanda iyilik, yardımseverlik gibi anlamları olan חסד kelimesinin de sayısal değerine eşittir.
Yazımı, başlangıçta bahsettiğim duygusal dengede kalabilmek ve sonunda açıkladığım iyilik, yardımseverlik dileklerimle bitirmek istiyorum.
Rabi Nahman'in dediği gibi " her bir iniş, yukarıya çıkacağımız zamanın başlangıcıdır "
Tanrı'nin yardımıyla önümüzdeki günlerde yavaş yavaş duygusal dengemizi bulabilmek, aramızdaki dayanışmayı arttırarak, acıları paylaşabilmek, sevinçleri arttırabilmek dileğiyle...