DEDEM  HİTLER’İ  NASIL  YENDİ?
top of page

DEDEM  HİTLER’İ  NASIL  YENDİ?


Merhaba sevgili okuyucularım, bu hafta sizlerle, gerçekten yaşanmış bir yaşam sahnesini paylaşmak dileğindeyim. Bu hikaye, Hitler’in elinden kurtulup hayatta kalabilmiş yaşlı bir büyükbabanın hayatı. Onu, tüm ailesini toplayıp bir araya getirdiği bir akşamüstü çay toplantısı sırasında, en büyük torununun dilinden aktarıyorum.

“Dün Brooklyn’de, parti yapmak için tuttuğumuz bir mekandaydık. Orada iken, Hitler’in savaşa nasıl yenik düştüğüne, bir kez daha tanık olma kıvancını yaşadım.”

“Çok kalabalıktık ve önce neşeyle, ikram edilen füme balıklı kanapeleri, tatlı pancakeleri ve bagelleri afiyetle yedikten sonra, rengarenk ortancalarla dolu gümüş vazoların durduğu şık örtülü masalarımızda, rahatça geriye yaslanıp, buzlu kapuçinolarımızı yudumlarken, birbirimize gülümsüyor, sevgi yumağı haline geliyorduk. Büyükbabam, torun çocuklarını da düşünmüş, onlar için hazırlattığı uzun masaya kağıtlar, renkli boya kalemleri, ipler, boncuklar koymuş, onları renkli bir hayal dünyasına taşımış, yaratıcılıklarını kullanmalarına ön ayak olmuştu. Ufaklıklar zevkten kıkırdaşıyorlardı.”

“Dün, bir savaş yetimi olan büyükbabamın, Auschwitz Kampı’ndan sağ olarak kurtuluşunun 70. yılını kutlamak üzere bütün aile olarak bir araya gelmiş ve bu kutlamayı heyecanla paylaşıyorduk. Büyükbabam, ayağa kalktı, mikrofonu eline aldı ve net bir sesle konuşmaya başladı. Odada yaklaşık 150 kişi vardı. Hepsi de onun çocukları, torunları ve torun çocuklarıydı”.

“Küçükler dahil herkes onu dikkatle dinliyorlardı. Kendini içten, korkmuş ve yalnız hissetmekten söz etti. Kolundaki rakamlar ve gözyaşlarıyla parlayan gözleriyle, anılarını o denli canlı görüyordu ki, sanki bütün bu olanları daha dünmüş gibi hissediyordu.”

“Sevgili çocuklarım, size hayatımın bir halı gibi ilmek ilmek işlenmiş dönemlerini anlatırken, beni sabırla dinlemenizi rica ediyorum. Ben Krasna’nın yakınlarında, Romanya’da doğdum.1944 yılında, Macarların sığır nakil araçları olan tren vagonlarına tıkıştırılarak, Auschwitz cehennemine sürüldüm. Babam yıllar önce, ben daha bar mitzvamı yapmadan önce, zorunlu olarak çalışma kamplarına sürülmüştü. Annem ve kız kardeşim, gettoya kapatılırlarken öldüresiye dövülmüşlerdi. Soğuk ve sert döşemede yatarken, annemin tüm gece boyunca kulaklarımı tırmalayan iniltileri, hala kulaklarımdan silinmedi.”

“Tıkıldığımız hayvan vagonundaki kâbus yolculuktan sonra, Auschwitz’deki istasyona vardığımızda, yanımdaki Polonyalı bir Yahudi,16 yaşında olduğumu öğrenince, yaşımı 14 olarak söylememi tavsiye etti. Böylece hayatım kurtulmuş oldu. Üç gündür açtım. Şabat gecesiydi, kamptaki barakaların birinin önünde bir masanın üzerinde dilimlenmiş ekmek vardı. Usulca yaklaşıp bir dilimi çaldım ve köyümün yani Krasna’nın, hahamının yanına gittim. Ekmeği dua ile kutsadı ve onu paylaştık. Yere oturduk. Gözlerimden mutluluk gözyaşları akıtarak onu zevkle ve ağır ağır yedim. Ekmeğim çabucak bitmesin diye…” O akşam yollandığımız barakada üst üste yığılmış vaziyette sıkışmıştık. Ne oturacak, ne de yatacak yer vardı. Hepimiz yerlere uzandık ve uyuduk.”

“Orada yaşıtım üç erkek arkadaş buldum. Bir çete oluşturmuştuk. Yaşamak için bir şeyler çalıyor, onları gizlice takas ediyor ve devamlı yalanlar uyduruyorduk. Bir keresinde, depodan çaldığım beyaz bir ceketi, mutfak şefine, mutfakta çalışmak üzere rüşvet olarak verdim. Böylece mutfaktan birkaç soğan ve patates çalıyor, diğer arkadaşlarımla paylaşıp yiyorduk. Ölüm her an yanı başımızdaydı. Nasıl oldu bilmiyorum hayatta kalmayı başardım.”

“17 yaşındayken özgürlüğüme kavuşmuştum. Babamı aradım, ama onun uzun zaman önce öldüğünü öğrendim. Kız kardeşim Raziel’i buldum ama, ölmek üzereydi. Ciğerleri savaş sırasında mahvolmuştu. Birkaç hafta sonra o da kollarımda öldü. Ben artık yapayalnızdım. Birdenbire artık bu dünya üzerinde yapayalnız olduğumun farkına vardım. Artık bu dünyada beni gerçekten seven hiç kimsem kalmamıştı. Acı içindeydim, öfkeliydim, kafam karmakarışıktı…”

“Büyükbabam, bizlere, uzun uzun açlıktan, işkenceden ve dayaktan bahsetti. Yalnız yaşamanın ne kadar acı ve zor olduğunu, hayatta kaldığı için ağır suçluluk duygusu çektiğini anlattı. Bunları anlatırken kimsenin ona acımasını istemiyordu. Sempati aramıyordu. Sadece gerçekleri bütün çıplaklığı ile hepimize anlatıp, öğrenmemizi sağlıyordu.”

Aşk Ve Sevgi Her Şeyin İlacıymış…

“Büyükbabam daha sonra sevinci, minnettarlığı ve sevgiyi anlattı. Geniş ailesini, varlıklı ve tatminkar hayatını ve Tanrı’ya olan sevgisini anlattı. Sonra sevinçle şarkı söyleyip, dans etmeye başladı. Müzik başladı ve hepimiz dans etmeye başladık.”

“Dans eden büyükbabama bakarken, onun 70 sene önceki halini düşündüm. Genç bir oğlan, sıska, öfkeli, kırgın, küçük düşürülmüş ve umarsız… dünyadaki en yalnız adam… sonra küçüklerin ona sevgiyle sarıldıklarını, ona aşkla gülüp, ellerini tuttuklarını gördüm. Ona sevgiyle göz kırptım. Bu çocuklar iyi beslenen, çok sevilen ve mutlu olan Yahudi çocukları. Gözleri parlak ve mutlu, hayata yeniden başlayan, bu güzel topluluk içinde yaşayan mutlu Yahudi çocukları…”

“Büyükbabamın elleri yumuşacık ipek yanaklardan makas alıyor, kıvırcık saçlı minik kafalarını okşuyor. Minik torunlar ona en favori kahramanları gibi sevgiyle bakıyorlar. Onlara bakarken bakışları ışıldıyor. Bunu anlayabildiklerine eminim, çünkü ben de öyle hissediyorum. Büyükbabam ömrü boyunca insanlarla her zaman yakın ve sıcak ilişkiler kurmuştu. Karşılaştığı her insana sevgiyle –merhaba- derdi. Gülümsemesi girdiği her ortamı aydınlatırdı.”

“ Büyükbabam, etrafındaki herkesi özel hissettirme ve sevme konusunda ustadır. Bu Tanrı’nın ona verdiği olağanüstü bir hediyedir. Küçükken beni kollarına alır, havaya atar ve tutardı. Hiç korkmazdım ona olan güvenim sonsuzdu. Kahkahaları hala kulaklarımdadır. Balık yediğimiz zaman, onu parmaklarıyla didikleyip, kılçık olmadığını anlayınca bana yedirdiğini hatırlıyorum. Büyükbabamın yanında, kendimi her zaman korunmuş, değerli ve sevgi içinde hissettim. Bütün torunlarının da böyle hissettiğinden çok eminim”

“Naziler onun ailesini, kardeşini, evini ve çocukluğunu çalmışlardı. Nedir ki onun sevgisini, sıcaklığını ve sevincini almayı başaramamışlardı.”

“Çocukları ve torunları onun hakkında konuşmak üzere ayağa kalktıkça, onun büyük kızı olan annem, bu mucizenin, sadece onun hayatta kalmasının olmadığını kulağıma fısıldadı. Asıl mucize olan, onun Tanrı’ya olan imanının, nezaketinin ve mizah anlayışının hayatta ve capcanlı kalmasıydı. Bu duygular, onun dünyasını yeniden inşa ettiği tuğlalardı.”

“Dedem, açıkça Tanrı’dan affedilmesi için yalvardığını anlatıyordu. Kendi yöntemleriyle ona şikayetlerde bulunduğunu anlattı. Toplama kampının karanlığında hınç hissine kapıldım… ona haykırdım! Derken hala acı duyuyordu”

“Sonraları hayatımı simgeleyen bu halının, yani sizlerin örülüşünde ve bu gün bu hale gelmesinde onun parmağı olduğunu ayrımsadım. O, benim bir gün bu görkemli halıyı dokuyacağımı ta o zamandan beri biliyordu. Normal ve sakin bir hayatım olsaydı bile, bundan daha muhteşem bir manzarayı hayal bile edemezdim.”

“Müzik tekrar başlamıştı. Etrafında el ele bir çevre oluşturmuştuk. Kendisi ve torun çocukları halkanın ortasında duruyorlardı. O ortaya konmuş sandalyesinde otururken, hem gülüyor, hem de yumruklarını kaldırmış, zaferle sallıyordu. Birdenbire büyükbabamın konuştuğu zaman Hitler’in adını hiş söylemediğini farkettim. Dedem onu unutmuş veya yok saymıştı. O anda sevinçle aklıma bu geldi, Tanrım, demek ki bütün düşmanlarımız bir gün böyle yok olacaklar!”

“Dün Brooklyn’de bir mekanda, onu seven bir çok insanla çevrili olan büyükbabam, savaşı kazandı. Hitler savaşı bir kez daha kaybetti.” 13 Haziran 2015

Sevgili okuyucularım bu hafta sizlere gerçek hayattan alınmış bir hikaye paylaşmak istedim. Hepiniz sevgiyle kalın.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page