KASIM  AYI, HEŞVAN AYI....
top of page

KASIM  AYI, HEŞVAN AYI....


Merhaba sevgili okuyucularım, İşte yeniden buluştuk. Bu yazımla birlikte, herkese mutlu bir hafta ve mutlu bir ay dileyerek başlamak istiyorum. Kasım ayı kapımızda, İbrani ayı Heşvan da geldi çattı.

Heşvan biz Yahudiler için Mar Heşvan (Acı Heşvan) olarak da bilinir. Bu ay içinde malum, Yahudi tarihinin olmazsa olmazları olan musibetlerden oldukça payını almış olmasındandır ki, pek sevilen ve tekin sayılan bir ay değildir. Heşvan ayında yeni başlangıçlara, kutlamalara, düğün derneklere pek yer verilmez. Bayramlarla bezenmiş Tişri ayından sonra, Heşvan’ın bu kadar renksiz olması, insanın içinde boşluk yaratıyor. Bu ay içinde hiç bayram yok. Aslında biz Yahudilerin neredeyse her ay bir bayramı olur.

Kasım ayına gelince, valla bizim nesil için, okul yıllarında, hele ilkokul yıllarında, nasıl desem, sanırım idarecilerin ve öğretmenlerin sayesinde, kasımın başlangıcından, Atatürk’ün ölüm günü olan 10 Kasım gününe değin, sınıflarda bir acı, bir sıkıntı, bir yas havası eserdi.

Atatürk’ün ölüm yıldönümü, en yakın aile büyüklerinin ölümünden bile daha fazla dokunurdu biz çocuklara. Aslında ölüm duygusunu, o 10 Kasım’larda öğrenmiştik biz… 10 Kasım’da doğan arkadaşlarımızın adına üzülürdük çünkü, o gün kutlamalar, eğlenmek, gülmek çocuklara bile yasaktı. O gün doğanlar, ertesi günü sevinmeyi hak ederlerdi.

10 Kasım sabahları okula girdiğimizde, bütün okul, merdivenler kasımpatı çiçekleriyle bezenmiş, uzaktan kulağımıza çalınan Atatürk’ün banttan gelen sesi, büstünün üzerinde duran bayraklar eşliğinde, yerde kasımpatı çelenkleri dururdu. Cenaze havasındaki okulun çocukları, huşu içinde bahçede sınıf sınıf sıralanıp, ciddi yüzlerle anma töreninin başlamasını beklerdik. Birimiz yanlışlıkla gülümserse, nöbetçi öğretmenlerin cetvelli ikazlarına maruz kalırdı. Çatık kaşlı durmak en doğru olanıydı. Görevli küçük kız ve erkek öğrenciler acı dolu şiirleri Atatürk’e ithaf ederlerdi. Kızlar bu konuda daha başarılıydı. Şiirleri okurken ağlama krizine girerlerdi. En çok ağlayanın şiiri, en çok takdiri toplardı.

Şaka değil, büyük küçük hepimizin boğazı düğümlenir, minicik yüreklerimiz sıkıntıdan şişerdi.

Kasımpatı çiçeğini oldum olası hiç sevemedim. Bana her zaman ölümü ve cenazeleri çağrıştırır. Sanırım her zaman sevgi ve saygı duyarak büyütüldüğümüz Atatürk, eğer bütün bunları görebilseydi, bu gördüklerinden hiç de memnun kalmazdı bence. Çünkü O, küçük çocukların her zaman mutlu ve neşeli olmasını yeğlerdi. Nedir ki o devrin sosyal kültürü bunu gerektiriyordu. Günümüzde Atatürk’ü doğru tanımanın ve fikirlerini benimseyerek saygı duymasının, Türk çocuklarına yeterli olduğu kanısındayım.

Fakat bizler hala,10 Kasım, saat 9’u 5 geçe, çarpıntı ve sıkıntı duyan bir neslin çocuklarıyız.

Ülke, bayrak, yurtseverlik, tarihi önderlere duyulan sevgi ve bağlılık duygusu, insanların edimleri ve düzgün davranışlarıyla doğru orantılıdır. Yoksa bir günlük şekilcilik çok fazla önemli değildir.

Neyse dilerim ki yeni ayımız hepimize, sağlık, huzur ve sevinç getirsin.

Yeni sezonla birlikte dernek ve kuruluşların da sezon faaliyetleri başlıyor. Artık bu konser senin, o konferans benim derken, bir birimizi daha fazla görme fırsatını yakalayacağız. Salt aile toplantılarıyla değil, bu tip sosyal faaliyetlere de katılıp, zamanlarımızı hoşça geçirmeye çalışacağız.

Memlekette yağmurlar yağmaya başladı. Hatta geçen akşam şimşekler çakarken, elektrikler de aniden kesiliverdi. Tam üç saat boyunca karanlıkta kaldık. İki mum yakıp, cep telefonundan Engelbert Humperdinck şarkıları dinledik. Vallahi ortam o kadar güzel ve sakindi ki anlatamam. Maç yok, televizyon yok, silah ve yumruk sesleri, aşk, intikam, nefret yok, haber programları yok… Kanapeye uzandık, mum ışığında hafif müzik… Gözlerim dinlendi, kulaklarım bayram etti.

Neyse siz bana bakmayın, ben çağdışı romantizme ve sessizliğe gönül verenlerdenim.

Roş hodeş tov.

Hep sevgiyle kalın.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page