Trumpvari işler-Erdoğan’ın zaferi
top of page

Trumpvari işler-Erdoğan’ın zaferi


Türkiye’nin giriştiği “Barış Pınarı” harekatı sonucunda ABD ile varılan anlaşma İsrael basınında; “Erdoğan’ın zaferi” olarak yorumlandı. Yediyot Aharonot’a göre, ABD Başkanı Donald Trump, mutabakat sonucunda her ne kadar “milyonlarca kişinin yaşamlarının kurtarıldığını” ifade ettiyse de, sonuçta Türkiye’nin tüm isteklerine boyun eğdi.

ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in basın açıklaması sonrasında Türkiye’nin tek itirazı, Suriye’de varılan anlaşmanın bir “ateşkes” olmadığı, sadece operasyona ara verildiği, 120 saat için durdurulduğuna ilişkin çekincesiydi. Söz konusu görüş ayrılığı, Türkiye’nin , “biz -dolaylı da olsa- teröristlerle masaya oturmayız” şeklindeki ilkesel duruşundan kaynaklanmaktaydı. Oysa “ateşkes” sözlük anlamı ile iki düşman tarafın “anlaşarak” çarpışmaları durdurmalarından başka bir anlam taşımaz.

Sonuçta varılan mutabakatta Türkiye bir yandan YPD güçlerinin 120 saat içinde 32 km’lik güvenli bölgeden çekilmesini, diğer yandan da ABD’nin ekonomik yaptırımlarının durdurulmasını sağlamış oldu.

Trump, göçmenler ve DEAŞ’ın alıkondukları kamplar üzerinde ve bölgede kontrolü yitirdiğini söylediğinde haklıydı. Keza İran ile mevcut nükleer anlaşmanın pek çok yönden kabul edilemez olduğunu ileri sürdüğünde de haklıydı. Ortadoğu’daki savaşın ABD’ye çok yüksek bir maliyet yüklediği ve bölgede gereğinden uzun süre kaldığını savunurken de haklıydı. Hatta Çin’in ABD ile uluslararası ticaretini haksız rekabete dayandırdığı konusunda da haklıydı.

Ne var ki Trump haklı olduğu konuları daha da içinden çıkılmaz hale getirmeyi becerebilmekte. Haklı olduğu noktalarda çözüm getir(e)memekte, tweetler aracılığı ve tutarsız politikaları sonucu durumları daha da berbat bir hale dönüştürmektedir.

Trump, Çin, İran, hatta Türkiye gibi biner yıllık medeniyetlere sahip ülkeleri tehditler savurarak hizaya getiremeye çalışırken yanılıyor. Mülk alıp satan bir iş adamı gibi davranarak paranın gücü ile bu ülkelere istediğini dayatabileceğini sanıyor.

ABD Başkanı Kongre’nin, hatta Cumhuriyetçilerin bile muhalefetine rağmen DEAŞ ile mücadelede silah ve para yardımında bulunduğu en yakın müttefiki PYD’yi feda etti.

Türkiye bu operasyon sonucu PYD’nin Suriye’nin kuzeyindeki özerklik hayallerini de şimdilik kaydı ile rafa kaldırdı. “Barış Pınarı” operasyonu ABD, AB ve Arap Birliği ülkelerinin, hatta Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin dahi desteğini kazanmamasına rağmen hedefine ulaşmış görünüyor.

Trump’ın bu tutumu İsrael’de; “Bir gün bize de sırtını çevirir mi?” sorusunu gündeme getirdi.

Trump Kürtlerle ilgili şu sözleri söyledi; “Onlar 2. Dünya Savaşında, Normandiya çıkartmasında bizlerle birlikte yer almadılar. Bizden çok para aldılar!..” (*) Bu sözlerden anlamamız gereken, biz Yahudilerin de Normandiya çıkarmasında bulunmadığımız ve bir gün aynı gerekçenin muhatabı olabileceğimiz midir? Oysa yanıt hazır, aynı anda iki yerde bulunamazdık… Auschwitz’deydik…

İran’a karşı somut hiçbir ilerleme kaydedemeyen Trump’tan, İsrael’in “en büyük” dostundan artık Netanyahu’nun da umudunu kestiği söylenebilir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Franklin D. Roosevelt’in Yalta Konferansında “hiç utanmadan” Polonya’yı Sovyetlere peşkeş çektiği hatırlanırsa, ABD dış politikasının en önemli belirleyicisinin, her zaman için ABD’nin menfaatleri olduğu anlaşılacaktır.

Geçmişte kimi ABD başkanı İsrael’i daha çok desteklemiş, kimi daha dayatmacı bir tutum izlemiştir. İsrael her alanda ekonomik olsun, askeri olsun güçlü bir ülkedir ve düşmanlarına karşı her zaman için kendini savunabilir.

Kaldı ki, ABD’nin İsrael’e desteğinin şöyle veya böyle her daim süreceğine inanmak istiyoruz.

(*) Trump Türkiye’nin Kore’de ABD’nin yanı başında savaştığını hatırlamış mıdır? Hiç sanmıyorum…

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page