400 Kelime (*)
top of page

400 Kelime (*)

Seçim sonuçları beni artık ilgilendirmiyor. Daha doğrusu bu sonuçlarla nereye varılacağı… Pek bir yere varılacağı da yok ya! (**) Keşke yanılsam…

Zaten televizyonda yorumları dinlemekten bıkkın düştüm. Herkes de yazdı, daha doğrusu konu ile ilgili fikirleri olduğunu sanan herkes bir şeyler yazdı. Ben de yazdım. Hatta yazdıklarım da hiç hoşuma gitmedi. Öyle bir mahalle baskısı var ki, daha doğrusu bizimkiler arasında, sosyal medyada… Düşündüğünü yazmaktan çekinme değilse bile, “boş ver vazgeç” diyorum kendi kendime. Sonra da yazdıklarımı beğenmiyorum.

Her konuda öyle, sadece seçimler değil… Kimi zevat milliyetçiliği, Siyonizm’i, vatan sevgisini tekelinde biliyor, tek bir doğruya inanıyor… Sevmiyorum bağnaz düşünceleri. Kimi zaman niye Araplarla olmaz, nerede kalmış insan hakları, eşitlik, barış falan diyecek kadar soldayım, kimi zaman ordu Gazze’ye girmeli, bunları sürmek lazım diyecek kadar sağda…

En büyük torunum bugünlerde askerliğini bitirdi. Birden idrak edemedim, o oldukça ısınmıştı, ne hissettiğini bilemem, ama ben fazlasıyla sevindim. Neler yaşadığını ne bana, ne de babasına anlatır. Tek bildiğim 6 ay kadar önce bir gün Ariel’de nöbet tutarken terör saldırısında bir arkadaşının yanı başında can verdiğiydi. (19. Mart.2019, “Ateş düştüğü yeri yaktı” başlıklı yazımda olayı geniş şekilde aktardım.)

Bu ara elimde David Grossman’ın “ToThe End of The Land” kitabının kötü bir çevirisi var; “Ülkenin Sonuna”… Kitap 700 sayfa, oldukça kalın ama bitirmeye kararlıyım. İsraelli olmak ne derseniz, “İşte bu kitabı İbranice okumaktır” derim. Yoksa yanılıyor muyum?

David Grossman solcu bir yazar, aynen Amos Oz, A.B.Yehoshua gibi. Peki, hiç niye ünlü yazarların solcu olduklarını düşündünüz mü hiç? Niye örneğin Türkiye’de sadece aydınların, solcu gazeteci ve yazarların hapse atıldıklarını… Çünkü sol kötü bir şey de ondan mı diyeceksiniz J) Kesinlikle niyetim siyaset değil, öylesine bu hafta daldan dala atlarken takılıyorum. Zaten dedim ya sağcı mıyım, solcu mu onu dahi bilmiyorum, günümüz İsrael’inde.

Oğlu Uri’yi 2006 yılında Lübnan’da kaybeden David Grossman bu kitabında İsrael-Filistin savaşını (her ne kadar buna savaş denebilirse) anlatıyor. Kitabın kahramanı Ora (anne ve boşanmış) askerden terhis olan oğlu Ofer ile Galil’de bir geziye çıkmaya hazırlanırken, aynı gün oğlunun yeniden askere alındığını, sefer emrinin çıktığı haberini alıyor. Tam da anne oğlunun sapa sağlam, tek parça olarak döndüğüne sevinecek iken şok geçirir ve; “oğlum bir kaç gün sonra teslim olsan” şeklindeki erteleme isteği karşısında Ofer; “Anne burada oyun oynamıyoruz savaştayız. Yılanın başını ezip yuvalarını yerle bir edip döneceğiz” der.

Bu ara “sadakat” meselesine de fena takıldım, dedim ya daldan dala atlıyorum. Yahudiler yaşadıkları ülkeye sadıktırlar. Peki, İsraelli Araplar İsrael’e sadık olabilir mi? Amerikalı Yahudiler İsrael’e mi sadık olmalı? İran’da veya bazı Müslüman ülkelerde Yahudilerin sadakatlerinin ölçüleri nereden başlar, nerede biter? Böylesi daha pek çok soru. İlerde değinmek üzere… Bu hafta da yazmam gereken 400 kelimeyi doldurdum J)

GMAR HATİMA TOVA

(*) François Truffaut’un Les 400 Coups filmine gönderme

(**) 55 mi 54’ten büyük, yoksa 33 mü 32’den…

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page