top of page

Am İsrael hay!...


Tarihi kim belirler? Liderler mi, halklar mı? Artık herkes tarihin krallar, sultanlar tarafından yazılmadığının, tarih biliminin salt savaşlar, antlaşmalar, mühim olaylar ve zevattan oluşmadığının bilincindedir.

Geçmişi anlamak, derlemek için yazılı kaynakların yeterli olmadığı, sözlü kaynakların ve sonuç olarak “sözlü tarihin” de büyük önem taşıdığı bilinmektedir. Bu nedenle de artık tarih yazımı sosyoloji, antropoloji, iklim bilimi, nüfus bilimi gibi pek çok kaynaktan yararlanmak zorundadır.

Yeni bir başlangıç yapma gereksinimini taşıyan toplumlarda ise geçmişin gurur duyulan yönleri öne çıkarılırken bazı ayıpların üstünün çizilmesine, bastırma stratejisinin uygulanmasına ve kamusal bir suskunluğun geçerli kılınmasına çalışılır. Bu Türkiye’de de böyle olmuştur, bir ölçüde İsrael için de…

Tarih dersini 1950-60’lı yıllarda Emin Oktay’ın ders kitaplarından öğrenen bizim kuşağa -sanırım günümüzde de durum pek değişmemiştir- tamamen kurmaca bir tarih öğretilmeye çalışıldı. Hatta bir rivayete göre Emin Oktay adlı bir tarihçi hiç yaşamamış, ders kitapları bir komisyon tarafından hazırlanmıştır.

Ayşe Hür’ün üç ciltlik “Öteki Tarih” adlı incelemesinde geniş bir perspektif içinde, 1914 Ege Rumlarının kaçırtılması, 1922 güzel İzmir’i kimin yaktığı, 1934 Trakya olayları, 1938 Dersim Harekâtı türünden pek çok olayın üstündeki örtü kaldırılmaya çalışılmaktadır.

Keza İsrael’de de, devletin kuruluşundan 40 yıl sonra açılan belgeler ışığında, geçmişi yeniden yorumlayan bir kuşak, olayların 1980’li yıllarda Birinci Kanal’da yayınlanan ve kitaplaştırılan “Amud HaEş” tarihi dizisinde yansıtıldığından oldukça farklı olduğunu ileri sürmektedir.

“Yeni Tarihçiler” ismi, ilk olarak, 1988 yılında, grubun önde gelen bilim insanı Benny Morris tarafından kullanıldı. Tom Segev de bu akımın ünlü simalarından biri oldu. Geleneksel varsayımlara meydan okuyan bu akım, İsrael’in 1948 yılında Filistin göçündeki rolünü ele almakta ve barış görüşmelerinde Arapların da istekli oldukları yönünde “post-Siyonist” bir ideoloji kapsamında tarihi yeniden masaya yatırmaktadır. Hiç şüphe yok ki pek çok tabuyu yıkan ancak kesinlikle doğrulanmamış bu tarih çalışmaları muhafazakâr Siyonistler tarafından tepki ile karşılanmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde eski bir dostum, Türkiye doğumlu, Ariel Üniversitesi biyokimya ve moleküler biyoloji öğretim üyesi Prof. İsrael Hanukoğlu ile görüştüm. Kendisi bir dönem, 22 yıl kadar önce, İsrael Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Bilim ve Teknoloji Danışmanı olarak görev yapmış ve eşim Nelly ile bir söyleşi gerçekleştirmişti.

Yerleşimlerin inanmış bir savunucusu olan Hanukoğlu telefonda bana, artık sadece bilimsel araştırmalar ile ilgilendiğini, bunun her vatandaş gibi siyasi bir görüşe sahip olmasını engellemediğini ve bu görüşün; başarıların tek kaynağının "עם ישראל" (İsrael Halkı) olduğu şeklinde özetlenebileceğini söyledi. Yani Hanukoğlu için her şeyin belirleyicisi halktır. Halk istemeseydi siyasi kararlarla yerleşimler kurulmaz, İsrael zekası olmasa start up alanında tüm bu atılımlar yaşanmazdı.

“Gölge etmesinler başka ihsan istemem” gibi Diyojen’in bildik bir deyiş ile de günümüz siyasi ortamında bu inancın önemini vurgulamaktan geri kalmadı…

Son 15 yılda gerçekleşen ekonomik, teknolojik gelişmeyi, İsrael’in 43 bin dolarlık milli geliri ile dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer almasını, yaşam düzeyini ve bu olağanüstü başarısını sadece tek bir kişiye, sadece bir siyasi partinin liderine bağlamak mümkün mü? Yoksa bu başarı tüm bir halkın başarısı mıdır? "עם 'שראל חי"

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page