top of page

10 bela ve ilahi adalet


Çocukluğumun en etkileyici bayramı Pesahta, Seder gecesinin benim adıma en dokunaklı bölümlerinden biri 10 beladan bahsedildiği sırada, elimde tuttuğum leğene, babamın her belanın ismini okurken yavaş yavaş döktüğü şaraptır. Düşmanın acı çektiği zamanlarda sevincimizden bir parca eksiltmek.. Başkasının başına gelen felaket ile hiçbir zaman tam bir mutluluk elde edilmeyeceğini anlamak . Sevinci ifade eden şarabı dökerken bir yandan 10 bela ile gelen ilahi adaletin sevincini yaşamak…

Bu 10 beladan birkaçını inceleyerek ilahi adalet kavramını görmeye çalışalım :

Kan belası.. Mose’nin değil de ağabeyi Aaron ‘un gerçekleştirdiği bu belada Nil nehri kana dönüşmüştür. Mısırda doğan Yahudi erkek çocuklarının nehre bırakılarak ölüme terk edilmesinin intikamı, mısırın yaşam kaynağı olan Nil nehrindeki canlı hayatının sona ermesi ile alınmıştır. Annesi Yoheved ‘in de oğlu Moseyi ölüme terk ettiği bu nehir, mucizevi şekilde onun hayatta kalmasını sağladığı için bu belada Mose aktif rol almamıştır.

Bitler… Mısır ‘in tüm cadde ve sokaklarindaki tozları israel oğullarına temizletmelerine karşılık, bu tozlar bitlere dönüşerek Mısırlılar için büyük bir bela olmuştur

Vahşi hayvanlar.. Mısırlılar, israel oğullarını ormanlara göndererek en zehirli hayvanları, yılanları yakalamalarini istemişlerdir. Bu bela sırasında vahşi hayvanlar ve yılanlar Mısırlıları hedef almışlardır.

Salgın hastalıklar.. Hayvanlarını otlatmak isteyen israel oğullarına mekan olarak dağ ve çölleri göstermiş olan Mısırlılar, bu bela gerçekleştiğinde tüm hayvanlarını salgın hastalık nedeniyle kaybetmişlerdir.

Behorlarin ölümü… Firavunun büyücüleri, israel oğulları arasından bir kurtarıcı doğacağını ve firavunun gücünü zayiflatacagi kehanetinde bulundukları zaman o dönemde doğacak olan tüm erkek çocukları ölüme terk edilmişti. Bu bela bir bakıma onların intikamıdır, ve mısırdaki her ev bu bela sonrası ölümü tatmıştır.

210 senelik kölelik sonrası gelen bu ilahi adalet, her ne kadar intikam duygusunu kalplerimizden uzak tutmamız gerektiğini hatırlatsa da Aşem ‘in bizler için yaptığı planları sabırla beklememiz gerektiğini birkez daha ispatlar. Bunu bir hikaye ile görebiliriz:

Vaktiyle bir derviş berbere gidip: - Vur usturayı berber efendi, der. ... Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak: - Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır. ‘Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.' Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar: - Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir: - Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı! Ne demiş Yunus Emre; Olsun be aldırma Yaradan yardır... Sanmaki zalimin ettiği kârdır... Mazlumun ahı indirir şâhı... HERŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR…

Ve şimdi özgürlük zamanı, esaretten kurtuluş zamanı, 4 kadeh şarap ile Pesah gecesi soframıza oturduğumuzda hatırlama, şükretme, düzeltme ve yenilenme zamanı.. İlahi adaletin bir şekilde gerçekleştiğine olan inancımızı tazeleme zamanı..

Hag Pesah Kaşer ve Sameah…

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page