Kimin derdi yok ki.. Bazen küçük, bazen büyük. Bazen geçici, bazen çözümü imkansız görünen. Dertler, kaygılar, problemler hayatın her döneminde, inişleri ve çıkışlarıyla, hayatımızdaki sınavlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Her derdi kendi omuzlarında taşıyan, çözümün sadece kendinde olduğunu anlamayan insanlar için muhtemelen dertler olduğundan da büyük görünebilir. Dertleri hayatın gidişatında, normal sürecin bir parçası olarak görebilmek, başarının da başarısızlığın da Tanrı’nın isteği olduğunu kabullenmek, sorun diye algiladiklarimizin bazen bize sunulan fırsatlar olduğunu görmemize yardımcı olur.
Doğaya baktığımızda farklı mevsimler vardır. İlkbaharda tomurcuklanan, filiz veren, çiçek açan bitkiler ruhumuzu yeniler, umut verir, canlandırır. Sonbaharda sararan yapraklar, havaların soğumasıyla çırılçıplak kalan dallar birçoğumuza garip bir hüzün yaşatır. Güneşin doğuşu, gecenin karanlığının ışığa kavuşması yine bir çoğumuz için umudu tazelerken, güneşin batışıyla melankolik bir ruh haline gireriz. İster geceyi ister sonbaharı düşündüğümüzde bunun doğanın doğal bir döngüsü olduğunu biliriz. Her sonbahar sonrası soğuk kış günlerinin ardından yeniden gelecek ilkbahar gibi, gecenin en karanlık anlarından sonra güneşin yeniden doğacağını biliriz. Gece yatağımıza girerken “acaba yarın güneş doğacak mı? “ diye endişelenmedigimiz gibi en zor görünen sorunların da çözüme ulaşacağına dair inancımızı yitirmemeliyiz.
Tanrı bize bu günlerde “dert etme dua et “ diye hatırlatıyor. Elul ayı, inancımızı tazelediğimiz , yeni bir seneye dair isteklerde bulunduğumuz, sorunlara çözüm aradığımız bir dönem. Dertleri Tanrı ile konuşmak için bir fırsat olarak görebilmek, çözümün bir parçasıdır. Tanrı'ya sürekli şikayette bulunup ne kadar büyük dertler verdiğini söylemek yerine, bazen dertlere dönüp ne kadar büyük olursanız olsun Tanrı’m daha büyük diyebilmek yeni bir seneye girmeden önce her birimizin üzerinde çalışması gereken noktalardan biridir.
Roş Asana gününe yaklaşırken , yeni bir seneye dair verilecek yargıların bizler için daha olumlu olabilmesi için üç yol vardır: Teşuva (öze dönüş), tefila (dua) ve tsedaka. Bir önceki yazıda özümüze dönüş için kendimizi gözden geçirmenin aşamalarından bahsetmiştim. Tefila yani dua için de birkaç farklı aşamanın olduğunu söyleyebiliriz. İlk olarak dertler karşısında çözüm ararken Tanrı’ya dua edebiliriz. Çözümünün bir parçası olarak en büyük güç kaynağının Tanrı olduğunu kabullenerek O’ndan yardım isteyebiliriz. İkinci olarak sadece ihtiyacımız olduğunda değil, işler yolunda gittiğinde de O'nun her an yanımızda olduğunu farkedebilir ve teşekkür duası edebiliriz. Son olarak yardım istemek için yada teşekkür etmek için özel zamanları, Elul ayını yada yargı günlerini beklemek yerine günlük olarak ihtiyaç duyduğumuz her an O’nunla konuşabilir ve varlığını her an yanımızda hissedebiliriz.
Hayat kitabına yazılmayı dilediğimiz, iyi yazgilar için dua ettiğimiz bu günlerde Tanrı’nın varlığını en yakınımızda hissedebilmek için Malahi peygamberin bize aktardığı sözlere bakalım :“Şuvu elay veaşuva alehem “ Tanrı, bana yaklaşın ki ben de sizlere daha yakın olayım diyor. Öyleyse teşuva yaparak, dua ederek, tsedaka vererek O'na yaklaşalım ve O’nun da bize yaklaşması için bekleyelim.