ŞU KURT DEDİĞİN ....
top of page

ŞU KURT DEDİĞİN ....




 

 

Bizler hep aynı masal/ hikaye ile büyüdük. Sürüden ayrılanı kurt kapar. Bir tarafta La Fontain’in masalları anlatıldı. Öte tarafta hayvanlar kurnaz, aceleci ve lafbazdı. Karga gagasında tuttuğu peynire bir türlü sahip olamıyor, ağustosböceği şakırdıyor ve aç kalıyordu. Tavşan tembel, karınca sebatkardı. Bizim ise hayvanlarla kafamız karışıktı. Bir kurdun bir kuzuyu kaptığına hiç şahit olmamıştık. Öte yandan bunu bize söyleyenler oldukça güvendiğimiz başımız sıkışınca yasalanabileceğimiz büyüklerimizdi. Bu düşünce ömür boyu yakamızı bırakmadı. Ne zaman aklımıza öyle biraz uçuk kaçık bir fikir gelse aynı anda kurdu hatırladık, tıpkı biraz ayağımızı uzatıp şöyle bir keyf yapmak istediğimiz zaman ağustos böceğini hatırladığımız gibi. Hatta biraz hareketli, biraz da maceraperest isek adımız “kurtlu” ya çıkıyordu.

 

 

İşte hayatımız hep formatlar ile örülü idi. Bize öngörülen ve bizim de çocuklarımızın giymesini arzu ettiğimiz giysiler hep tertemiz ve ütülü idi. Toprağa batmış bir çizme ile dolaşmamız asla düşünülemezdi.  İlgi alanlarımızı biraz başka konulara çevirince kurt kapıda hazırdı, bizi ham yapmaya pek hevesli idi. Hayallerimiz vardı, kurt yerdi hayallerimizi...Tasarımlarımız vardı kurda kuşa dikkat etmemiz gerekiyordu. Genç yaşta başarılı olana da tek tavsiyemiz “dikkat kurtlar sofrasına yem olma” idi. Halbuki çoğumuz değişik stratejiler geliştirmiştik kurdu alt etmek için.

 

 

Ancak büyüklerimiz bu tavrımızı da “cık cık” lar ile protesto ederlerdi. Kısaca sürü gibi yaşamamız adeta şart olmuştu. Özellikle sürü psiklojisine tabii olup “ondaki, ben de olsun” diyerek “madem herkes seviyor vardır bir hikmeti” diye düşünerek “gidilecekse herkesin gittiği yer olsun” diye yola çıkarak yaşantımızı sürdürüyorduk. Güvenli idi sürü gibi dolaşmak. Tek başına tüm zorluklar ile tepişmek ise yıpratıcı. Hele başımızda öyle iyice tecrübeli bir var iken macera aramak da nereden çıkmıştı. Bu böyle süregelirken bir gün birileri sürüye sırtını çevirip, kurda yem olmayacağını ispat edene kadar çabaladı. Başkaldırı değil geleceğe umut ile bakmaktı bunun adı. Artık hayat değişmişti...

 

 

Gençler ufkumuzu açıyorlardı. İletişimler, tasarımlar, animasyonlar, e_ticaret ler daha neler neler. Online bankacılar hayatımızın bir parçası olmuştu. Başarı hayallerin başladığı yerde göz kırpıyordu. La Fontaine’in kötü kalpli kurdu tarihe karışmıştı. Kırmızı Başlıklı Kız’ın bile değişik bir versiyonu dolaşıyordu bir bankanın promosyon olarak dağıttığı masal kitabında. Kitapta kurt kötü kalpli olduğu için değil acıkmış olduğu için takip ediyordu kırmızı başlılı kızı.

 

 

Masalın klasik versiyonunda olduğu gibi büyük anneyi yemiyordu. Böylece çocuklar masal bile olsa hayvanların insanları yiyebileceklerini düşünmüyorlardı. Kırmızı başlıklı kız ise “aç olduğunu keşke söyleseydin” diyerek sepetindeki yiyecekleri paylaşıyordu. Kırmızı şapkalı kız böylece kurt ile arkadaş oluyor ve evine biraz gecikmeli olsa da bir “bodyguard” eşliğinde dans dönüyordu.

 

 

Evet dünya değişiyor, kişilerin yaptıkları işler ise akıl almaz boyutlarda. Kimse çocuğuna artık kurdu hatırlatmıyor. Yapma demek başarı yolculuğuna taş koymak anlamına geliyor. Gitme ise artık nerede ise sözlükten çıktı.

 

 

Dünyanın öbür ucuna giderek geleceğini kurmak isteyen gençlere “yolun açık olsun” demekten başkası olamaz. Çünkü artık herkes aynı yöne koşarak aynı manzaranın peşinde değil. Farklı pencerelerden farklı bakış açıları ile farklı manzaraların peşinde...

 

Hayaller kazanacak, değişim kazanacak...

 

 

 





Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page