top of page

ZAİ – Bir Zeytin Hikayesi






‘Bayılacaksın Stella,’ dedi Bodrum’daki can dostum. Benim ruhumu iyi bilir, dediyse görülmeli dedim ve Bitez’e doğru yoldaydık.

Kapısından içeri girer girmez sizi büyüleyecek bu mekanın adıda içeriğide oldukça hoş.

ZAİ, eski lisanda zeytin ağacının tanımı.








Zeytin, tarihteki din, mitoloji, kültür, sanat ya da sağlık konusu ayırt edilmeksizin tüm belgelerde efsaneleşmiş bir meyve. Bu kutsal meyvenin insanlık adına saymakla bitmeyen katkısını düşünmenin yanında, yok edilmesini isteyen politikacılara karşı, kendini aynı adlı dağ eteğine gömülmeyi vasiyet eden, fahiş fiyatlarla mezar satın alan ve mesihin gelişini karşılamak isteyenleri düşündükçe mekânın adı gözümde daha da değerlendi.

Zeytinin eski deyişlerinden biri olan Zai kelimesinin sembolize ettiği gibi, arınma, bilgi sağlama ve bilgiyi aktararak ölümsüzleştirdiği düşünülerek oluşturulmuş bir mekânda bulacaksınız kendinizi. Mekâna kimlik kazandıran en önemli olgunun, o mekânın hikayesi ve o mekânda yaşanan deneyimler olduğu düşüncesiyle, kapılarını tüm edebiyat ve sanat severlere açmışlar.


Bodrum Bitez’de yer alan Zai, bir restaurant gibi görünse de aslında bir yaşam alanı. Gastronomi, müzik, sinema, tiyatro, edebiyat ve sanatı sizlere aynı çatı altında, 5 duyuya hitap ederek yaşatıyor. Yeni Nesil Kütüphanesi, sanat etkinlikleri, klasik müzik, jazz konserlerinin yanısıra çeşitli deneyimler üzerine kurgulanan atölyeleri ile sizleri her yönden doyuracak bir mekandayım.


Evden çalışanlara peyzajın içinde huzur bulduğu, kahve içmeye gelenlerin heykellerin arasında kaybolduğu, akan sulardaki taşları seyrederken kitabınızı okuyacağınız zeytin ağaçlarının arasında bir yaşam alani Zai.








Gezdiğimiz gün Anna Laudel müzesinde iki sergi vardı.

Ardan Özmenoğlu ve Ramazan Can.

Sanatçılardan Ramazan Can’ın eserlerinden ve bizlere ilettiği mesajlar derinden etkileniyoruz. Sanatçı bize “GEÇMİŞİNİ UNUTMA”







Adım adım gün batışıyla yemeğe geçtik. Özenli, az ve öz bir menü. Kaliteli lezzetler ve sunum, ilgili garsonlar, hepsinden ilginç olanı ise mekanın bir masasının bir masasına benzememesi. Tıpkı ağırladığı misafirleri gibi her birinin bambaşka olması çok hoş bir metafordu. Mekan ve misafirlerle tabii ki bir ortallık var; Sanatın her türüne verilen değer.








Alanın içindeki heykellerin her biri baska sanatçılari ait olduğu gibi, her zeytin ağacıda bir kişiye atfedilmiş. Bir isim dikkatimizi çekiyor. Albert Bitran (*).

Neden kendisinin adını bir ağaca layık görmüşler, buyrun hikayesini okumak isteyenler yazının sonunda yazdım.





Kütüphane geç gittiğimiz için kapanmıştı yoksa eminim ki nice yazarların eserleriyle tanışacaktım. İnanarak bir başka zamana, dedim.

Bodrum sadece deniz, güneş, eller havaya modundan çok daha fazlasını bize eklemeyi bekliyor. Yolunuz düşerse ziyaret etmeden dönmeyin derim.

Mekan Pazartesi günleri kapalı, diğer günler sabah 9’dan geceyarısına kadar açık. Kütüphane 7’de kapanıyor.


Küçük ve önemli bir not; mekanda +15 YAŞ KURALI VAR ve rezervasyonsuz gitmeyin. Etkinlikler için web sayfasına göz atın ve önceden bilet alın.



Albert Bitran 1931'de İstanbul’da doğdu. Saint Michel Lisesi'nden sonra, yüksek öğrenimini tamamlamak üzere 17 yaşında Paris’e gitti. Mimarlık öğrenimini yarıda bırakarak kendini tamamen resme verdi.

1951 yılında, henüz 20 yaşındayken, geometrik eserlerinin yer aldığı ilk sergisini Paris’te, “Saint-Germain-des-Près” avangardının buluşma yeri olan Galerie Arnaud’da açtı. Aynı dönemde çeşitli sanat olaylarına, örneğin Karakas'taki ilk soyut sanat sergisine veya Paris’te Babylone tiyatrosunda düzenlenen “Divergences” etkinliğine katıldı. Albert Bitran, 1954 yılında Paris’te Denise René galerisinde kişisel bir sergi açacak, sergi kataloğunun önsözünü Henri-Pierre Roché yazacaktı. Sanat alanında dönemin önemli simalarından biri olan Roché, Bitran’a kendi koleksiyonunu tanıtacak, çalışabilmesi için de Paris’in Arago bulvarında kendisine küçücük bir atölye kiralayacaktı.

Geometrik soyut resimden vazgeçen Bitran, yaşamı boyunca devam edeceği araştırma resme yönelmiş, aştırmalarında peyzaj temasına odaklanacak, bu temayı “Naissance d’un paysage” (bir peyzajın doğuşu) adlı büyük kolajına kadar geliştirecekti. 1956'da yapmış olduğu bu kolaj 2006 yılında Paris’te Luxembourg Müzesinde düzenlenen “l’Envolée Lyrique” (Lirik Havalanma) adlı önemli sergiye katılacaktı.

1958'de Claude Ledoux ile evlenen Albert Bitran Fransız vatandaşlığını alacak, çalışmalarına hem Paris’teki yeni atölyesinde, hem de Aube bölgesinde “Rigny-le-Ferron” köyünde açmış olduğu seramik atölyesinde devam edecekti. Aynı dönemde İtalya’da uzun süreler kalan Bitran, bu ülkede de çalışıp sergiler açtı. Paris’te ise, Bitran’ın eserleri özellikle Jean Pollack tarafından savunulacak, Pollack’ın yönettiği “Galerie Ariel”deki birçok sergide yer alacaktı. Bitran, 60'lı yıllarda, marufle kâğıtlar ve yağlı boya tablolarla “Atölye” ve “İç-Dış” temalarını geliştirdi. 1962 yılından itibaren gravür ve litografiye de ilgi duyarak, bu alanın en önde gelen isimlerinden olan Mourlot, daha sonra Bellini ve Leblanc’da çalıştı. 1961'de Borge Birch, Kopenhag'daki galerisinde, Bitran’ın İskandinavya’daki ilk özel sergisini düzenledi. Bu tarihten itibaren, Bitran’ın eserleri, kendisinin de sık sık gideceği Kuzey Avrupa ve Hollanda’da büyük ilgi toplayacaktı. Albert Bitran, Hollanda’da düzenli olarak ilkin La Haye’deki Nova Spectra galerisinde, ardından da 1971’den itibaren, Amsterdam’da Martin de Boer galerisinde sergiler açacaktı.

1968 yılında Paris’te yeni bir atölyeye geçen Albert Bitran, Montparnasse mahallesine yerleşecek ve 2000 yılına kadar bu yeni adresinde yaşayıp çalışacaktı.

Bitran, 1970'ten itibaren, sanatının analitik bir soruşturması olan “Çift’ler” serisini başlattı. Claude Lefort’un “Bitran veya gözün önemi” (“Bitran ou la question de l’œil”-1975) adlı kitabında yazmış olduğu gibi, : “Çift’ler, gizemin terimlerini yoğunlaştırıyor”. Paris’te Ariel galerisinde 1973'teki sergi katalogunun önsözünü yazan Jean-Louis Baudry’nin belirttiği gibi de, “Bitran, Çiftler sayesinde tuzağını mükemmelleştiriyor”.

Bitran, 1973 yılında önemli bir eserini tamamladı: Altı tablodan oluşan, kendi içlerinde kapalı bir bütün oluşturan ve Ricardo Porro'nun tasarladığı bir plana göre sergilenen “Sextuor” adlı eser; Norveç, Danimarka, Hollanda, Fransa ve Avusturya'da sergilendikten sonra Midi-Pyrénées bölgesi, Toulouse kenti Bölgesel Çağdaş Sanat Fonu tarafından satın alındı. “Çaprazlar, Doğrusallar ve Yanallar” (“les Obliques, les Linéaires et les Latéraux”), Bitran’ın daha sonra ele aldığı temalar oldular. Bitran, 1979 ve 1980'de Avusturya’da Salzburg’da Yaz Akademisi (SommerAkademie) seminerini yönetecek, "Traklhauss"da açılan sergisinin önsözünü de Manès Sperber yazacaktı.

80'li yılların başında Fransa’nın güneyindeki “Lot” ilinde yeni bir atölyeye yerleşen Albert Bitran, aylar boyunca kâğıt ve karton üzerine yağlı boya tekniklerini denedi. Burada yaratmış olduğu “Büyük Şekiller” (Grandes Formes) adlı seri, Louis Carré galerisinin yöneticisi Patrick Bongers tarafından seçilerek, Bitran’ın bu galeride 1987 yılındaki ilk sergisine malzeme sağlayacaktı. Bu eserler, ardından, Almanya’da Köln’de Boisserée galerisinde, Tokyo’da Art Point galerisinde ve Los Angeles’ta Louis Stern galerisinde sergilendiler.

1991 yılında, Fransa’da L’Isle-sur-la-Sorgue kenti “Campredon” müzesinde retrospektif bir Bitran sergisi düzenlendi. Bu münasebetle Jean Paris ile yapılan bir video söyleşinin metni, Lizbon’daki Gülbenkyan Vakfının dergisi Coloquio’da yayınlandı. Ardından, Fransa’nın Cajarc kentindeki Georges Pompidou Sanat Evinde “Albert Bitran, Resim ve Desenler, 1980-1992” başlıklı bir sergi düzenlendi. “Lot” bölgesinin ışık ve falezlerinin yansıdığı bu serginin katalog önsözü, Dora Vallier ve Claire Stoullig tarafından kaleme alındı.

İlhamını İstanbul’daki çocukluk anılarından ve Türkiye’ye yapmış olduğu sayısız seyahatlerinden alan “Kemerler – Resim ve Heykeller” sergisi ilk önce İstanbul’da Aksanat galerisinde, ardından 1977’de Ankara’da Nev galerisinde, daha sonra da Fransa’da Toulouse’daki Espace Ecureuil galerisinde sergilendi. Toulouse’daki sergi katalogunun önsözünü Pierre Daix yazacaktı.

Bitran’ın kâğıt üzerine yağlı boyalardan oluşan “Siyah’lar” serisi, 2008 yılında Meksiko’da, arkasından da Fransa’nın çeşitli kültür merkezlerinde sergilenecekti. Albert Bitran, Siyah’lar temasını daha sonraları büyük tuvaller üzerinde devam ettirecek, bu yeni eserleri ise 2010 (“Obliques” - Çaprazlar sergisi) ve 2011 yıllarında Londra’da Grosvenor Gallery’de sergilenecekti. Fransa’nın Lyon kentindeki Tuilliers galerisi, Ekim 2012’de Albert Bitran’ın “Erosion des Noirs - Siyahların Aşınması” adlı sergisini açtı.

Fikret Mualla, Hakkı Anlı, Abidin Dino, Selim Turan, Avni Arbaş, Nejat Devrim, Mübin Orhon ve Remzi Raşa ile beraber Paris Türk Ekolü pentür sanatçılarındandır.

Albert Bitran, 2000 yılından bu yana, Paris’in hemen yakınında bulunan Montrouge’da, ve Normandiya bölgesindeki Villerville köyünde yaşayıp çalışmaktadır. İlkbahar veya yaz aylarında, gençlik yıllarını geçirdiği Türkiye’ye sık sık gitderdi. Ayrıca, Fransa’da Sanat ve Edebiyat Subayı nişanına layık görülmüştür (Officier des Arts et des Lettres). 9 Kasım 2018'de Paris'te vefat etti.


























Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page