Yeni ve “çok kültürlü” Avrupa
top of page

Yeni ve “çok kültürlü” Avrupa


Sevgili okuyucum, yaşadığım ülkede yeni hükümet ve yapacaklarıyla kafamız iyice karışık şimdilerde. Bunalmışlarımız bile var aramızda. İyisi mi ben sizi bugünlük Avrupada bir geziye çıkartayım.


Avrupa yaşlanan nüfusuna, düşük doğum oranına, (aile başına 2.1 çocuk ortalamasını yakalayamayan ülkeler geriye sayıma başlamış sayılıyor) çözüm bulmuş olmanın mutluluğunu yaşıyor. Nobel ödüllü bir profesörün “emeklilik maaşlarımızı ödeyebilmek için göçmenlere gereksinimiz var” teorisini yaşama geçirmeyi başarmanın gururu da cabası!


Bir kısım batılı elit, sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilmesi için Avrupanın göçmenlere muhakkak gereksinimi olduğunu savunuyor. Kültür farklılıkları, milli gelenekler, kimlik arayışları gibi “önemsiz ayrıntılar” ise “ırkçi fantaziler” olarak aşağılanıp gündem dışı tutuluyor.


Başta İngiltere, Fransa, İsveç, Belçika olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi kapılarını göçmenlere açarak, demografik sorunlarını çözüyor. Ayrıca “çok kültürlü” bir yapıya dönüşerek, kültürel alanda da gelişme sağlıyor! Örneğin İngilterede demografik artışın yüzde doksanı göçmenlerden geliyor.


İsveç de İngilterenin yolunda ilerliyor.

1975 yılında İsveç Parlamentosu oybirliğiyle aldığı bir kararla İsveçi “çok kültürlü” bir ülke olarak tanımladı. Böylece 2015 yılında İsveç nüfusunun yüzde onyedisi yurtdışı doğumlu olabildi. Bu gayretlerini devam ettirebilirlerse 2065 yılında nihayet kendi yurtlarında azınlık durumuna yükselebilecekler! Ne var ki bu gayretlere karşı çıkan bazı münafıklar son seçimlerde muhafazakarlara oy vererek bu gelişmeleri yavaşlatma çabalarında!


Belçika’nın başkenti Brüksel’de ise Fas doğumlular Flamanlardan fazla artık. Nüfusun dörtte üçü göçmen doğumlu.

Bir parantez açayım. Avrupa’nın bu değişimini kıskanan Kanada da boş durmuyor.

Kırk milyon nüfusuna karşılık 2025 yılında 1.5 milyon cıvarında göçmen ithal ederek Toronto ve Vancouver gibi şehirlerinde Kanada doğumlu yerel nüfusun yüzde kırka düşürülmesini amaçlıyor.


Bu arada Fransa’yı unuttuk galiba. Fransa’da da 0-4 yaş arası nüfusun üçte biri Avrupa doğumlu değil. Böylece Başkanı Macron’un da dediği gibi Fransada da “demografik geçiş” gerçekleşiyor ve bu ülke de Avrupa’nın ilerleyip gelişmesine, çok kültürlülüğüne katkıda bulunuyor.


İtalya bu gelişime direnen ülkelerden. Son on yılda bin yedi yüzden fazla anaokulunun kapandığı, demografik intiharın eşiğindeki ülke buna rağmen seçtiği yeni başbakanıyla Kuzey Afrika ve Ortadoğulu göçmenlere geçit vermeme kararında. Olacak şey değil!


Gelin şimdi de “çok kültürlülüğün lideri” konumundaki Birleşik Krallığa odaklanalım biraz.

Yedinci yüzyıldan bu yana ilk defa olarak İngiltere artık Hristyan bir çoğunluğa sahip değil. Ateizm ve İslam güçlenirken, İngiltere ve Galler’de Hristyan nüfus yüzde ellinin altına düşmüş durumda. Müslüman nüfus son on yılda yüzde kırkdört oranında artış göstermiş. Bazı şehirlerin Müslüman nüfus oranı şöyle: (Yüzde oranı olarak)

Birmingham 30, Bradford 30, Luton 33, Manchester 22, Leicester 24.


Beyazların azınlıkta kaldığı Leicester’da son zamanlarda azınlıklarla yerli İngilizler arasında ve azınlıkların kendi aralarındaki şiddet içeren sürtüşmeler bir türlü son bulmuyor. Güvenlik güçleri şaşırmış durumda.

Şehirdeki çocukların çoğu Müslüman. Doğan çocuklar arasında en popüler isim Mohammed. Londradaki Tarihi Araştırmalar Enstitüsü Leicester’i haklı olarak B.K.’ın en “çok kültürlü” şehri ünvanına layık görmüş.


Tabii durum böyle olunca yeni azınlık / çoğunluğun bazı ufak tefek istekleri de oluyor yönetimden. Bunlar arasında minarelerden hoparlörlerle ezan okunması, bazı Müslüman çoğunluklu semtlerde alkol kullananların ve eşcinsellerin takibi ve bunlara şeriat kurallarının uygulanabilmesi için gereken izinlerin alınması, aile içi anlaşmazlıkların şeriat kanunlarına uygun bir şekilde halledilmesi gibi “çok kültürlülüğün gerektirdiği” maddeler var. Birmingham şehrindeki pek çok ticari yer de artık “İslami geleneklere uygun” ürünleri satıyorlar, gıda olsun, havuz olsun (kadın erkek ayrı), kitapçılar veya seyahat paketleri olsun. Zaten Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi bir önceki Başkanı Lord Phillips de bundan böyle İngiltere kanunlarının “Şeriat kanunlarını” da gözardı etmemesi gerektiğini açıklamıştı zamanında.


Kısacası Avrupa “çok kültürlülüğe” doğru dolu dizgin yol alıyor. (Nasıl da “politically correct” yazıyorum ama?)


Şimdi de son sözüm size, İstanbul veya İzmir’de lise eğitimlerinden sonra üniversite için yurt dışını düşünen gençlere:

Brükselde, Amsterdamda, Birmingham, Londra, Lizbon ve Barselonada çok değerli üniversiteler var. Üstelik İspanya veya Portekiz pasaportunuz da varsa öğrenim pahalı da değil. Ama siz yine de seçenekleriniz arasına Tel Aviv, Haifa, Kudüs/ Yeruşalayimdeki üniversiteleri de koyun derdim ben bir büyüğünüz olarak. Karar sizin tabii...

Yeni yılın hepimize huzur, esenlik ve mutluluk getirmesini dilerim.










Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page