top of page

YANEK’İN AGADASI







Buruk bir Pesah bayramını geride bıraktık. Pesah sofralarımızda Agada’yı okurken Mısır’dan özgürlüğe çıkışımızın, özgür bir İsrael toplumu olmanın hazzını tam olarak yaşayamadık bu yıl… 133 rehine Gazze’nin karanlık dehlizlerinde yaşam mücadelesi verirken özgürlüğü hissetmek ne mümkün... Beşinci şarap kadehini rehinelerin selameti için kaldırırken, bir an önce evlerine, ailelerine dönmelerini diledik dualarımızla…

 

Birkaç gün sonra, Yahudi tarihinin en karanlık döneminde yok edilen altı milyon dindaşımızı anacağız Yom Hashoa’da… Bu vesile ile özünde Pesah’ı ve Shoa dönemini barındıran bir öyküyü paylaşmak istiyorum bu yazımda. Gerçek bir öykü…

 

Bazen koleksiyonerlerin anlatacak ilginç öyküleri olur. Biriktirdikleri nesnelerin her birinin suskun bir geçmişi vardır çoğunlukla. Benim şimdi anlatacağım da bir koleksiyonerin anlattığı bir öykü. Aslında bir Pesah Agadası’nın öyküsü…

 

Tel Aviv’in Neve Tsedek semtinde bir daire boşaltılmaktadır. Büyük olasılıkla dünya değiştirmiş bir kimsenin evi. Evde bir eskici, bir de koleksiyoncu Ruben işe yarar bir eşya arayışındalar. Ruben elindeki eski, püskü bir Pesah Agada’sını eskiciye gösterir. “Bunu görüyor musun?” der ve anlatmaya başlar.

 

“Bu Agada ölüm kampı Sobibor’da gerçekleşen bir Pesah Sederi’nde okunan Agada’dır. Yıl 1943, Rosh Hodesh Nisan… Seder gecesinden tam iki hafta öncesi. Genç bir delikanlı olan Yanek kampta Seder gecesi düzenlemeye karar verir. Arkadaşı Yasha; ‘Sen delirdin mi? Yakalarlarsa seni hemen öldürürler’ diye fısıldamış kulağına. ‘Seder yapmaksızın bir goy gibi yaşamaktansa, bir Yahudi olarak ölmeyi yeğlerim’ diye yanıtlamış Yanek…

 

İki hafta boyunca iki delikanlı gerekli malzemelerin arayışına başlamışlar. Nasılsa Yanek’in korumayı başardığı bir Agada’sı varmış yanında. Kendi kısıtlı yemeklerinden üç öğünü mutfakta çalışan Mairki adlı Yahudi’ye rüşvet vererek karşılığında ondan yarım kilo un almışlar. Unun ne için kullanılacağını öğrendiğinde Mairki de bizim ikiliye katılmış.

 

Matza’nın hazırlanıp, fırınlanması Yanek ile Yasha’nın çalıştığı marangozhanede gizli gizli gerçekleşmiş. Askerlerin nöbet değişimi sırasında fırınlanacak diğer metal aletlerle birlikte hazırladıkları hamurun bir parçasını fırınlamışlar. Beş gün boyunca böyle devam etmiş, her gün bir Matza… Matzalar hazır olduğunda onlardan mutlusu yokmuş. Güvenli bir yere gizlemişler en değerli şeyleri olan Matza’ları…

 

Tabii ki şarap olmaması Yanek’in mutluluğuna gölge düşürüyormuş. ‘Şarapsız Seder olur mu?’ diyormuş. ‘Sen aklını tamamen kaçırdın. Bu işin içinden canlı çıkabilirsek ne mutlu bize. Abartma artık’ şeklinde tepki göstermiş Yasha… Ama Yanek inatçı ve tuttuğunu koparan bir genç, ‘öleceksem, sarhoş öleyim’ diye yanıt vermiş.

 

Nihayet Pesah akşamı gelmiş. Ellerinde dört buçuk Matza ve mutfak görevlisi Mairki’nin getirebildiği iki haşlanmış patates…Yasha, bir dilim ekmeğinin karşılığında büroda görevli tutukludan edindiği beyaz ve temiz bir kâğıdın üzerine Matza’ları özenle yerleştirmiş. Yanek ve Yasha sabırsızlıkla Mairki’yi beklemeye başlamışlar. Bir türlü geçmek bilmeyen yarım saat sonra Mairki yüzünde bir mutluluk ifadesi ile onlara yaklaşırken, kolunun altından gizlediği bir şarap şişesi çıkarmış. ‘Endişe etmeyin Koşer şarap bu… Naziler bunu bir Yahudi evinden çaldılar herhalde’ demiş. İnanılır gibi değilmiş, dopdolu, hiç açılmamış bir şişe şarap…

 

Gençlerin gözlerinden mutluluk yaşları dökülüyormuş. Her şeyleri vardı, eksiksiz bir Seder gecesi… Yanek Agada’sını çıkarmış ve sessizce okumaya başlamış. Agada okunduğunu duyan bir tutuklu yanaşmış ve heyecanla onlara katılmış. Ardından biri daha… Ve biri daha… Sonuçta o gece dört buçuk Matza ile 22 tutuklu bu bayram kutlamasına katılma şansını bulmuşlar. Hem de nerede? Sobibor ölüm kampında…

 

Yasha eşit parçalara böldüğü Matza’yı her birine dağıtmış. Tutukluların her biri bir yudum şarap da içebilmiş o gece. ‘Le shana ha baa be Yerushalayim’ sözcüklerini fısıldarken 22 Yahudi tutuklunun gözlerinden yaşlar süzülüyormuş.

 

Nazilerin Yahudilere uyguladığı soykırımından canlı kurtulmayı başaran Yanek ve Yasha, savaş sonrasında İsrael’e göç etmişler. Yanek değerli Agada’sını yaşamı boyunca korumuş ve Agada’nın öyküsünü her fırsatta dile getirmiş, genç nesillere anlatmış.”

 

Koleksiyoner Ruben’in anlattığı öykü burada bitiyor. Ruben nereden mi biliyor bu hikâyeyi? Çünkü ona Yanek’in oğullarından biri anlatmış bu duygusal yaşanmışlığı…

 

Yıllardır; “Bir Daha Asla” derken, 7 Ekim’de bir soykırım daha yaşadık. 133 rehinemizin 200 küsur gündür cehennemi yaşadıklarının bilinciyle, bu yıl Yom HaShoa’yı her yılkinden daha buruk, daha derinden duyumsayarak anacağız.

 

 

















Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page