Yahudi Ülkesinde Noel Havası – Nazareth.Nof HaGalil
- Stella Namet ABULAFYA

- 21 saat önce
- 5 dakikada okunur


Yaşam büyülü bir yer, bir o kadar da kafa karıştırıcı. Yılbaşı pazarları olan Avrupa ülkelerine uçmak bu dönem azami pahalı ama oradaki Noel Pazarları da eşsiz. Colmar, Berlin, Londra ve niceleri süslü yılbaşı ağaçları ve sıcak şarapla donatılmış mekanlar, müzik ve havada bir sihir sizinle olur birkaç gün için. Sanki yaşam ikiye bölünmüştür, işler güçler, ülkesel, ailesel ve dünyasal sorunlarla, ekonomik güçlükler üç dört gün için rafa kalkmış, siz içinizdeki çocukla, renkli ışıkların altında dans edersiniz. Ruh haliniz hiç olmadığı kadar iyi ve gerçeklikten kopuktur. Bunun adına “Yılbaşı ruhu” diyor psikologlar. Yeni başlangıçlardan önce hissedilen derin hezeyan.

Bizde ülke dışına çıkmadan ülke içinde bunu en iyi hissedeceğimiz yeri seçtik ve istikamet Nazareth dedik. Yol üstünde Dalyat El-Karmel’de uzun zamandır görmek istediğim bir galeriyi de ziyaret ettim, Sam Hallaby – Renklerin Evi – kesinlikle görülesi bir galeri. Yazımın linkini bırakıyorum, bir göz atın.
https://www.turkisrael.org.il/single-post/i-%C5%9Faretler-semboller-sam-halaby-nin-d%C3%BCnyas%C4%B1
Galeriden çıkışta Instagram’da çokça methini okuduğum bir mekân olan Patissereem’e gittik.
Dekorasyonu, pastaları ve de vadiye bakan yemyeşil bahçesinde kahvelerimizi ve pastalarımızı yedikten sonra turun ana konusu olan mekanımıza doğru yol aldık. Kafedeki en ilginç şeyin ne olduğunu sorarsanız, dekorasyonun modernliğinin içindeki şalvarlı ve beyaz takkeli Dürzi garsonlardı diyeceğim. Bana Antakya, Antep, Urfa taraflarını çağrıştırdığından olsa gerek, kendimi bir hayli Türkiye’de gibi hissettim. Bu arada sahibi de bir kadın, adı Reem. Kendisini kadın girişimci olarak kutlamak şart.
Ve Nazareth… "İsrael'in Arap başkenti" olarak bilinir. İsrael'in Arap kökenli vatandaşları için kültürel, politik, dini, ekonomik ve ticari bir merkez olarak harita yerini alır. 90.000 bin nüfuslu şehrin sakinleri, ağırlıklı olarak İsrael'in Arap vatandaşlarıdır ve bunların %69'u Müslüman ve %31'i Hristiyan’dır. Şehir ayrıca, Hristiyanlığın merkezi figürü olan İsa'nın memleketi olmasından dolayı da muazzam bir dini öneme sahiptir. İsa'nın çocukluğunun geçtiği, Meryem'in yaşadığı, müjdenin (melek Cebrail'in Meryem'e Mesih'i doğuracağını söylediği) gerçekleştiği ve marangoz olarak yetiştiği, "Nasıralı İsa" olarak tanındığı yer olması nedeniyle İsa'nın hayatında merkezi bir öneme sahiptir. Mesleğini burada öğrenmiş ve sinagogda kutsal yazıları okuyarak hizmetine burada başlamış. Bu da şehri bir haç mekânı yapmış Hristiyan dünyası için.

Haritalarda israel’in yüz ölçümü çok küçük olsa da, içindeki anlamlar yüz ölçümünden kat ve kat büyük. Eminim aranızdan çok azınız bu şehrin 63% nüfusunun Arap İsraillilerden oluştuğunu, özgürce, istedikleri gibi ibadet edebildiklerini düşünmemişsinizdir. Ben de bunun altını çizmek adına, gururla, şehirdeki 3 büyük ve kutsal Hristiyanlık mekanını gezdim. Church of the Annunciation, St. Joseph's Church, Mary's Well. Bir de camii ziyareti yaptım. White Mosque (Al-Masjid Al-Abyad)

Church of the Annunciation- Müjdeleme Kilisesi olarak çevrilen bu yapının içi inanılmaz bir mimariyle sizi kendisine hayran bırakıyor. Kilisenin içinde ve de bahçesinde dünyanın dört bir yanından ülkelerin bağışladığı yüzlerce Meryem mozaiği var. Her mozaik, Meryem'i o ülkenin kültürünü ve sanatsal geleneklerini yansıtacak şekilde göstermekte. Onların yanından geçmek, her kıtadaki farklı kültürlerin Meryem ve çocuk İsa'yı nasıl resmettiğini görmek gerçekten harikaydı. Benim için şaşırtıcı olan ise, Uzak Doğu kültürlerine ait mozaiklerde İsa figürünün çekik gözlü olarak resmedilmiş olmasıydı. Oldukça şaşırtıcı. Modern kafedeki şalvarlılardan sonra kafa karışıklığına devam.
Akşam saat 6’da, Yılbaşı ağacının ışıklarının ilk yakılacağı akşam olduğunun bilgisini alıyoruz otelde. Kaldığımız otelin adı; Michel House.
Muhteşem bir mekân olduğunu hemen belirteyim ve de minicik yeşil demir bir kapının ardında böyle bir yer olmasını hiç ama hiç beklemezsiniz. Ağacın olduğu meydanda tatlı yerel bir kafede oturup garsondan menü istiyoruz. Hangi lisan konuşacağımızı tam bilemediğimiz anlardan biri. İbranice mi, Arapça’ mı yoksa İngilizce mi? Ama söylemeden geçmeyelim, çok üzücü olan şehirde turist olmaması. Bunun tek sebebinin savaş olduğunu bilmek, iki senedir buradaki esnafın nasıl ayakta kalma savaşı verdiğini düşünerek bahşişi zengin tutuyoruz. “Bizden onlara, onlardan bize, iyilik büyüsün”, dediği gibi Isa’nın. Menü zengin, yok yok ama biz şehre uygun bir karışım söylüyoruz. Tabule, Humus ve peynir güveç. Yanında da Sangria. Arap dünyasında alkol, kafa karışıklığına devam.

Ve saatle 6’yı vurunca yeniden bir şaşkınlık hali çünkü ağacın ışıklarıyla birlikte havai fişek gösterisi başladı. İnanın bir anda Israel’de miyiz diye birbirimize baktık. Nasıl olabiliyor bütün bunlar diye. Işıklı ağaçla poz poz fotolar, ‘Last Christmas I gave you my heart’ şarkısının ezgileriyle…
St. Gabriel's Greek Orthodox Church içine giriyoruz. Ve işte benim kafa karışıklığımın tavan yaptığı an bu an. Haç, ile geleneklere uygun giyinmiş Papazlar ve dualar ARAPÇA. “In nomine Iesu Christi et Dei Patris” cümlesinin “Al-Rahman, Al-Rahim Bismillah Ya Isa”ya dönüşme anındaki hislerim anlatılamaz yaşanır. Bir süre ayini dinledikten sonra kiliseden çıkıp hemen köşedeki yılbaşı konseptli dükkâna girdik. Her yer yılbaşı süsleriyle dolu. Kafa zaten karışmışken oğlum arıyor telefonla, ama ben açmıyorum çünkü ülke içindeki hattan arıyor, ‘olmaz ki yurtdışındayken Whatsapp üzerinden konuşmak lazım’ diye içimden geçirirken, ah o kafa karışıklığı… Gülümsüyor ve cevap veriyorum. Kasada Euro değil şekel olarak ödediğimize gülmek ise bayağı komikti. Dışarda kestanecilerin kokusu etrafa yayılmıştı. Salep içelim diye tatlı bir kafede oturuyoruz. Neredeyiz biz allah aşkına; kafasıyla.
Anlayacağınız evimden 90 km ötede hem Hristiyan hem Müslüman hem de Dürzi geleneklerini yaşayabilen zengin kültürü olan bir ülkede yaşamanın coşkusu vardı içimde. Sonuçları baş ağrısına sebep olsa bile, çeşitlilik ve özgürce yaşam çok değerli.
Geceyi Golden Crown Plaza otelin yılbaşı pazarında, şarkılar ve sıcak şarapla tamamladık. Otoparka yürürken bence tatilin en ilginç fotoğraf karesine sahip olduk. Türbanlı bir kız Noel baba kostümüyle çocukları eğlendiriyordu. Kafalar karışmasında ne olsun ki…

Harika otelimizin şehre bakan balkonunda birer puro içip günü bitiriyoruz. Sabah kahvaltısı otele ait olan alt kattaydı. Burasını inanılmaz güzel bir restorasyonla etkinlik alanına çevirmiş otel sahipleri. Ve zengin bir kahvaltı eşliğinde bize Michel”in kendisi oteli ve hayatını anlatıyor. 85 yaşındaki bu genç yakışıklı delikanlının otelin içindeki pipolu fotolarına bayıldığımızı da söylemem lazım. Konuşmasının en can alıcı cümlesi ise, hepimizin alkışlamasıyla son buluyor. “Çocuklarımızın huzurla, iyi kazançlı ve barış içinde yaşayacağı bir yıl diliyorum hepinize.”

O anda bir şey fark ediyorum, büyükçe bir masa Israelli bir grup duvar dibindeki masada oturuyor. Gülüşüp eğleniyorlar, çoluk çocuk, genç, yaşlı, bebek… Arkalardaki duvarda İsa’nın son yemek tablosunun mozaikten yapılmış hali asıllı. Kişi sayısı 13. Masadaki sayı ile eş. Dizilim bile aynı. Ve içimden diyorum ki acaba o sofra da tıpkı şimdi oturduğumuz gibi sıradan bir yemek miydi?

Kahvaltıdan sonra şehrin içinde dolanıyoruz, bir espresso molasında şehrin hamamını keşfediyoruz. Antik Hamam, 1990'ların sonlarında Elias ve Martina Shama tarafından Mary’s Well yakınlarındaki dükkanlarının duvarlarındaki boruların tadilatı sırasında keşfedilmiş. Üçü görünen bir tünelin duvarını kazarak yeraltı geçitlerine ulaşmışlar ve daha da kazdıklarında geniş bir yeraltı kompleksi ortaya çıkmış. “Shama, Eski Eserler Kurumu'nu arayıp yetkililerle görüşmüş ama ona, bir asırdan biraz daha eski ve önemsiz bir Osmanlı hamamı bulduğunu söylemişler. Bunun üzerine Şama, dükkanının altındaki depoyu ve mahzeni ziyaretçilere kahve ikram ettiği bir oda haline getirmiş.

Hikâye burada bitebilirdi, ancak Şama’nın içinde, keşfinin Osmanlı’dan kalma bir miras olmadığına dair sarsılmaz inanç vardı. Hristiyan dindar bir Arap olan Shama, hamamında oturan İsa'yı rüyalarında görüyordu. Kıdemli bir yetkili arayışına girdi ve yolu Tel Aviv Antik Eserler Müzesi'nden arkeolog Tzvi Shacham’la kesişti. Arkeolog dükkânı ziyaret ettiğinde Shama’nın Haçlılar döneminden kalma, yaklaşık 1000 yıllık, çok daha nadir bir hamam bulduğunu bildirdi. Dedim ya şehrin tamamı kafa karıştırıcı.

Kahveler bittikten sonra eski şehirden çıkıp Nof HaGalil’de açılan yeni parkı ziyaret etmek istedik. Sanmayın ki adı farklı diye burası başka bir şehir, aynı yer ama isim farklı. Arap tarafı Nezaret diye anılırken, Israel’ler buraya Nof HaGalil demeyi tercih ediyorlar.

Hikâyesi de adı gibi keyifli. Başbakan David Ben Gurion'un Galille bölgesini yerleşime açma çağrısının ardından kurulan yeni yerleşim yeri, geçici olarak "Kiryat Nazareth" adını aldı ve daha sonra "Nazareth Illit" - Yukarı Nazareth olarak yeniden adlandırıldı. 2018 yılında, şehirdeki yenilenme dalgasının bir parçası olarak, kalıcı yeni adı "Nof HaGalil" olarak belirlendi. Bu isim, sakinler arasında yapılan bir referandumla onaylandı ve daha sonra Resmî Gazete ‘de yayımlandı. Gördünüz mü şehrin adı bile karmaşık.

Bu kadar güzel bir park bulacağımızı bilmiyordum. Harika bir sürpriz oldu. Farklı yaş grupları için birden fazla oyun alanı, patikalar ve çitlerle çevrili adeta Alice Harikalar Diyarında tarzı bir yerde bulduk kendimizi. Büyülü bir ortamın içindeki çimden heykellere, minik derenin suyu karışırken fotoğraf çekmelere doyamadık gerçekten. Saat geç olduğundan hayvanat bahçesi, planetaryumu gezemedik ama müthiş manzaraya karşı gün batışı yaptık meşhur Facebook işareti önünde. Kendimize atıştırmalıklar ve içecekler satan seyyar arabadan yolluk alıp eve doğru yola çıktık.


Her şeyiyle müthiş bir kaçamak oldu bu gezi bize. Hem yılbaşı havası hem dinler arası uzlaşmalar hem etniklerle tanışmalar hem de keyifli kafa karışıklıklarıyla dopdoluydu. Diyeceğim o ki, gezi listelerine eklensin.
Stella Namet ABULAFYA
Bir önceki yazımı okudunuz mu?






Yorumlar