Vladimir ve Volodimir
top of page

Vladimir ve Volodimir





Bu köşeyi yazdığım Pazartesi gününden, en erken okunacağı Çarşamba sabahına kadar Rusya-Ukranya savaşı nasıl gelişirse gelişsin – iki kişiyi dünya tarihine yerleştireceği kesin: “Russki Mir” (“Rus Dünyası”) ülküsüyle şu sıralarda Ukrayna Cumhuriyetini haritadan silmeye yeltenen Vladimir Putin ile buna canla başla karşı çıkmaya çalışan Volodimir Zelenski’yi...



1971 yılında Türkiye’deki Yeni Gazete’de yayımlanan, gerilla savaşları hakkındaki bir yazı dizisinin ilk bölümünde “Büyük Emperyalistler” olarak tanımladığım Büyük İskender, Napoleon Bonaparte ve Adolf Hitler gibi siyasi/askeri liderler, en başta kötü yanları ile tarihte yer almışlardır. Bu kişilerin ortak amaçları neydi? Yalnız Avrupa’nın değil, kısmen de Asya ve Afrika’nın siyasi coğrafyasını kendi yararlarına göre değiştirmek ve savundukları Grek/Fransız/Alman milliyetçiliğini yüceltmekti... Peki, kurdukları imparatorluklar ne kadar sürdü? En geç ömürlerinin sonlarına dek – çocukların sahilde yaptıkları kumdan kaleler gibi çöktü gitti neredeyse tümü!



Ama biz, yazının başlığına aldığımız kişilere dönelim:


Putin, yukarıda adını verdiğimiz ve çarlığa öykünen o megalo idea’sını gerçekleştirmek üzere, eskiden üyesi bulunduğu KGB taktikleriyle, ağır ve sivilleri de hedef almaktan çekinmeyen savaş uygulamalarından, “nükleer silah kartı”nı oynamaya kadar gidiyor şimdi! Bu bağlamda, daha Rusya Başbakanı iken yürüttüğü Çeçen Savaşı ile başlayan askeri yaptırımları 2008 yılında giriştiği Gürcistan Savaşı ile yinelenmiş, 2014’te Kırım’ı Rusya’ya katması ile doruğa ulaşmış olmanın yanı sıra, aynı yıl içerisinde Ukrayna’nın Donbas bölgesindeki ayrılıkçı güçleri desteklemesi ile sürmüştür...



Ne var ki, ABD başta olmak üzere hiçbir Batı ülkesinin, özellikle Kırım’ın ilhak edilmesine etkileyici tepkilerde bulunmaması sonucu, “General Putyin” bu kez de ordularıyla Ukrayna topraklarına girmekten öte, Kharkiv, Mariupol ve Avrupa’nın ikinci büyük atom reaktörünü barındıran Zaporijya gibi belli başlı kentlerini bombalamaktan da çekinmemiştir. Dahası, ülkesinin sürdürdüğü o amansız savaşı, bu sözcük ile dile getiren Rus halkına orantısız cezalar öngören bir kanun çıkarmıştır! İki hafta önce bu köşemde kısaca söz ettiğim, bazı dostlarımın çok sert bulduğu Hitler/Putin benzetmesi demek ki o kadar yanlış değilmiş! Öte yandan, beklentisini yaşadığı “Bliztkrieg” (“yıldırım savaş”), bu satırların yazıldığı on birinci gününde dahi sonlandırılamadı ve Ukrayna ordusu ile silahlanmış sivil halkı, Rus güçlerine önemli kayıplar verdiriyor...



...ve bu da, bizi bu savaşın diğer baş kişisine götürüyor: Ukrayna Başkanı Zelenski –her ne kadar bazı densiz köşe yazarlar “komedyen”liğini, kimi antisemitler ise Yahudi’liğini öne çıkarmaya çalışıyorlarsa– öncelikle bir halk kahramanı adayıdır! Bunu rahtalıkla söyleyebiliyorum – çünkü ülkesine ve dünya kamuoyuna bu zorlu günlerde başkent Kyiev’den basit bir cep telefonuyla “Ya tut!” (“buradayım!”) diyebiliyor kendisi... ABD’nin saygın haftalık dergisi The New Yorker, son sayısında bir adım daha ileriye giderek, Zelenski’yi II. Dünya Savaşı’ndaki söylemleriyle Winston Churchill’e benzetiyor. Churchill’e göre ise “İnsanoğluna verilmiş en değerli ergi, diğer insanlara sesleniş biçimidir. Buna erişmiş olan, en büyük hükümdardan daha güçlüdür.” Eski bir danışmanı olan İgor Novikov da, Zelenski’nin en önemli yeteneğini şöyle tanımlamakta: “Kriz anlarında, halkın tüm enerjisini mercek gibi tek bir ışına çevirebiliyor!”



Şimdi de biraz gerçeklere dönelim:


Her şeyden önce, tüm bu özelliklerine karşın Volodimir Zelenski’nin bu savaşı kazanması pek olası görünmüyor... Umudumuz, onun da ikinci bir Salvador Allende gibi son bulmamasıdır. Kimi yorumcuların dile getirdikleri gibi Batı dünyası tarafından kullanıldığı, doğru olabilir – dahası, onu (bu kez başarısız kalmış) bir Truva Atı’na bile benzetebiliriz! Ancak Ukrayna’nın ve kendisinin sonu ne olursa olsun, halkının kurtuluş savaşını yönetmiş bir yiğit olarak tarihe geçeceği kesindir.



Putin’e gelince – onun da bu son girişiminin gerekçelerini tümden yabana atmamak gerekir kanısındayım. SSCB’nin neden olduğu 1961 Küba Krizi unutulmamalı; o zaman da ABD Başkanı Kennedy, Rusların bu komşu adaya yığmaya başladıkları füze rampalarına askeri saldırı gözdağı ile yanıt vermemiş miydi? (bu konuya daha çok ilgi duyanlar için, https://youtu.be/GwF22SoGX-w link’inde Prof. John Mearshimer’in, tarihi gelişmeleri de irdeleyen açıklamaları yararlı olacaktır kuşkusuz).



Öte yandan, bu satırların yazıldığı saatlere kadar hiçbir ateşkes çağrısına olumlu yanıt vermeyen, arabuluculuk denemesine girişen diğer ülke liderlerini geri çeviren, ancak aynı zamanda Ukrayna halkının ölmesine neden olan saldırıları çoğaltan, keza bir buçuk milyon kişiyi aşan komşu ülkelere sığınmış kadın ve çocukları hiçe sayan Vladimir Putin’in insanlık suçu işlemiş bir lider olarak anılacağı kuşku götürmüyor...


*****


Not: Peki – ya çözüm? Çözüm, bizzat Rusya halk kitleleri tarafından getirilmelidir!







Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page