top of page

Ver Elini Sonbahar



Yine geldi güz, hazan, yine kapıda bağbozumu… Gündüzler kısalmaya, akşam saatleri giderek uzamaya başladı. Havalar serinledi, geceler soğudu, rüzgârlar daha fazla hissedilir oldu. Evlerde turşular kurulmaya, domates salçaları hazırlanmaya, vişne likörleri kavanozlara doldurulmaya, yıkanıp ayıklanan yaz sebzeleri dondurulmaya başlandı. Ara ara hafifçe çiseleyen yağmurla beraber, doğa yeniden canlanacakmış gibi görünse de, ağaçlardaki yapraklar, gerek dökülüp, gerekse soldu ve sonbaharın farklı tonlarına büründü. Böylesine romantik bir girişten sonra, size kışın habercisi sonbaharı neden çok sevdiğimi ballandıra ballandıra anlatacağımı zannediyorsanız, maalesef yanılıyorsunuz. Neden mi?



Çünkü ben, sonbaharı oldum olası sevmemişimdir, bana tek “müjdelediği” kış mevsimin gelişidir. Okula giderken, sevinçle kutlamaya hazırlandığım doğum günüm, maalesef ki okulların açılış tarihi ile çakışır ve mutluluğum yarım, yeni yaş sevincim buruk kalırdı. Çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği Burgazada’da, Eylül ayının gelişiyle birlikte hava erkenden kararmaya başlar ve ister istemez içimi bir hüzün kaplardı. Gökyüzünü siyah benekli lekeler gibi örten göçmen kuşları gördüğüm anda ise: “Tamam işte, şimdi yaz bitti!” diye geçirirdim içimden. O anlarda hemen ayağa fırlar ve o sene bol bol seyahat etmeyi ümit ederdim.


Yaz, bana göre özgürlük demek. Sabah erkenden, gözüne güneş ışınları girerek uyanmak, uzun yürüyüşler yapmak, yüzmek, güneşlenmek demek. Yanık tenle, çıplak ayak gezmek, sere serpe kumlara uzanmak demek. Lahana gibi kat kat giyinip örtünmekle uğraşmamak, solgun görünme endişesiyle allık sürmemek demek. Kulağa mükemmel gelmiyor mu? Oysa incecik kıyafetlerimizin içine süzülen bir esintiyle hiç beklenmedik bir anda kendini belli eden sonbahar bütün bu özgürlükleri elinizden alıp rüzgârına katabiliyor. Bir anda tembelleşiveriyoruz, yataktan kalkmak güç geliyor, hava soğudukça planlarımızı erteliyor ve sosyallikten kaçınıyoruz. Ver elini hımbıllık.


Bazılarına göre sonbahar bir kutlama mevsimi. Mesela Çinliler, başarılı bir yaz hasadını takdir ettikleri bir etkinlik olan Ay Festivalini kutluyorlar. Kuzey Amerika'daki en popüler kutlama ise, yine hasada atıfta bulunan Thanksgiving ya da Şükran Günü! Büyük bir ziyafet eşliğinde her yılın iyiliğine teşekkür etmek için Kasım ayının son Perşembe’si bir aile kutlaması organize ediyorlar. Türkiye’de ise kutlama yerine mizah yapmayı tercih ediyoruz. Özellikle de sonbaharın pikeden yorgana geçme, uyurken pencereleri örtmeye başlama evresi olarak görülmesiyle birlikte… Yaz kış, yorganla örtünen biri olarak bu konuya biraz yabancı olsam da, insanların bu dönemde sürekli birbirlerine: “Biz dün gece yorgana geçmek zorunda kaldık pikeyle üşüdük, hava bir anda soğudu. Siz ne yaptınız?” diye sorması bana çok komik geliyor.


Demem o ki, sonbahar mevsimi genelde biraz hasret, biraz gözyaşı, biraz da yarım kalmışlık olarak nitelendirilir. Hatta doğanın topuklu ayakkabılarını çıkarıp, makyajını silmesine benzetenler de var. Belki de sonbahar depresyonu sandığımız şey, doğaya uyum sağlamak için doğaya eşlik etmemizden kaynaklıdır. Kim bilir?

ความคิดเห็น


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page