Tanrı’nın Suretinde
top of page

Tanrı’nın Suretinde


Bir adam idam cezasını gerektiren bir günah işlemiş, idam edilmişse ve onu darağacına asmışsan, cesedini ağacın üstünde geceletme; aksine, onu o gün içinde kesinlikle gömmelisin; zira asılmış [kişi], Tanrı’ya hakarettir” (Devarim 21:22-23).


Tora, idam cezasının verilebildiği dönemlerde belli başlı bazı suçlardan herhangi biri nedeniyle idam edilen birinin kısa bir süreliğine ağaca asılmasını ve indirilmesini öngörmekteydi. Bunun simgesel anlamına bu yazıda girmeyeceğim. Ancak Tora’nın kanunlarının her birinin uygulanabildiği ve uygulanamadığı çeşitli zamanlar ve koşullar vardır. Her kanun her dönemde güncel değildir. Ama Tora’nın herhangi bir kanunu, gerekli şartların yerine gelmemesi nedeniye kanunen güncel olmadığı zamanlarda bile, eğitsel ve ahlaki açıdan daima “Torat Hayim”, yani yaşam kanunu, yaşam rehberi olan Tora’nın bir parçası olmayı sürdürür. Yukarıdaki kanundan da öğrenebileceğimiz birçok ders vardır. Bunlardan birini aşağıda açıklamaya çalışalım.


Öncelikle pasuktaki ifadeyi anlamaya çalışalım. Darağacına “asılmış [kişi], Tanrı’ya hakarettir”. Neden?


Raşi, açıklamasında şöyle der: “Çünkü insan Tanrı’nın suretinde yaratılmıştır ve bir insanı böyle bir şekilde bırakmak, insana saygısızlık etmektir ve dolayısıyla Tanrı’yı küçük düşürmektir.”


Raşi ünlü bir misal verir: Birbirlerine ikiz denecek kadar benzeyen iki kişiden biri kral, diğeri ise hırsızdır. Hırsız yakalanıp halk tarafından linç edilir ve ibret olsun diye şehir meydanına asılır. Oradan geçenler cesede bakarlar ve “Aaa… Kralı öldürmüşler!” derler.


Bu misal olayı her yönüyle açıklamasa da Raşi, verdiği örnekle olayın özünde, insana yapılan saygısızlığın, doğrudan Tanrı’ya yöneldiğini vurgulamaktadır. Tanrı’nın suretinde yaratılmış olan insana yapılan davranış, Tanrı’ya yönelik bir davranış olarak kabul edilmektedir.


İnsanın Tanrı’nın suretinde yaratılmış olduğu kavramını bazı durumlarda hafife alabiliriz. Bu sebeple Hahamlarımız bu kavramı özellikle vurgularlar. Bu tabii ki Tanrı’nın bir şekli olduğu ve insanın o şekilden yola çıkılarak yaratıldığı anlamına geliyor değildir. Burada belirtilmek istenen, her insanın Tanrı’dan bir parçaya sahip olduğu ve yaratıcı yeteneğin yanında, özgürce karar verebilme yetisini taşıdığıdır. Kişi yanlış kararlar vermiş ve uygulamışsa bile bu potansiyel kendisinde daima mevcuttur. Bu sebeple kişinin, bir suçluyu, hatta idam cezasını hak edecek derecede ağır bir suç işlemiş birini gördüğü zaman bile, ona bakması ve o insanın bile Tanrı’dan bir parçaya sahip olduğunu kabul ve takdir etmesi gerekir.


Kaynaklarımızda (Masehet Kala) bizlere çok kuvvetli bir mesaj öğreten bir mişna vardır. Bu mişnaya göre, Keriat Şema’yı, kelimeleri anında tekrar ederek okuyan bir kişi, yanlış bir davranış içindedir. (Bu konu Talmud’un Megila kısmında da [sayfa 25a].) Mişnanın demek istediği şudur: Kişi Şema okuyorsa ve her kelimeyi tekrarlıyorsa, yani “Şema, Şema; Yisrael, Yisrael vs.” diyorsa), bu çok yanlış bir harekettir. Zira böyle bir okuma tarzı, [has veşalom] sanki iki farklı Güç varmış ve birer birer onlara hitap ediliyormuş gibi bir izlenim yaratır. Oysa Tanrı Bir’dir ve buna aykırı bir izlenim yaratabilecek herhangi bir davranış yasaktır.


Aynı mişnanın hemen devamında gelen ikinci bir öğreti ise oldukça şaşırtıcıdır: “Kişinin iki kez arka arkaya mikveye dalması arzu edilmeyen bir davranıştır.” [Mikve manevi arınma amacıyla girilen, belli kurallara göre yapılmış bir doğal su havuzudur.] Hahamlarımız bunun sebebini de şöyle açıklarlar: Kişi mikvedeyken, ilk dalıştan sonra su yüzüne çıkıp hemen ikinci kez daldığında bir dalganın oluşumuna sebebiyet verir ve bu da, giysilerini mikvenin kenarında bırakmış olması muhtemel başka birinin giysilerinin ıslanmasına yol açabilecektir.


Rav Bergman, gerçekten oldukça ince ayrıntılara girmelerinin dışında hiç ortak yanları yokmuş gibi görünen bu iki kanunun neden aynı mişna içinde verildiğini sorar. Keriat Şema’da kelimelerin ikişer kere okunmasıyla, mikveye aralıksız iki kez dalma arasındaki bağlantı nedir?


Rav Bergman Hahamlarımızın bu yolla bir ders vermek istediklerini belirtir: Şema’nın sözlerinin tekrarı, sanki birden çok fazla Güç varmış gibi hareket etmek anlamına geldiğinden, kişinin kafasındaki Tanrı kavramında bir eksiklik olduğuna işaret eder. Benzer şekilde, bir kişi başka insanlara yönelik davranışında gereken özeni göstermediği zaman da, yine kafasındaki Tanrı kavramında bir problem olduğunu ortaya koymuş olur. “İnsanın Tanrı’nın suretinde yaratılmış olduğu” kavramını sadece bir dudak sporu yapma amacıyla söylemeyip, bunun anlamı üzerinde düşünen her kişi, doğal olarak her insana, Tanrı’nın sanki ufak bir prototipiymişçesine davranılması gerektiğini kolayca anlayacaktır. Her insan kutsal ve Tanrısaldır. Başkalarının mallarına – mikveye aralıksız iki kere dalmanın onların elbiselerini ıslatabileceğini düşünecek kadar – önem verebilen kişi, insanların bu Tanrısal niteliğini takdir ettiğini göstermiş olur ki bu da, Ol Malhut Şamayim, yani Göksel Krallığın Boyunduruğu’nu kabul etmenin bir parçasıdır.


Tora’nın insana verdiği değeri en güzel biçimde yansıtmakta olan bu örnekler, peraşamızda verilen mitsvayı da oldukça güzel bir şekilde vurgulamaktadır. Her insan, hatta dünya üzerindeki en ağır suçları işleyerek ölüm cezasını hak etmiş bir kişi bile – ve hatta ölümünden sonra dahi – Tanrı’nın Sureti’nde yaratılmış olduğu için saygıyı gerektirir. Sembolik amaçlarla asıldığı darağacında asgari gereklilikten fazla kalmasına izin verilmemelidir. Çünkü o da insandır ve o da Tanrı’dan bir parçadır.


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page