top of page

Susmanın erdemi


Mutlu olmak mı istiyorsunuz? O zaman, susunuz!

"Kimi sabrından susar, kimi saygısından, kimi de

sevgisinden."

Hz. Mevlana









Hz. Mevlana kendine ‘HAMUŞ’ dermiş, yani ‘SUSKUN’. Namı dünyayı sarmış bir şairin, yani gücü, varlığı, kimliği kelimelerden oluşan, elli binden fazla dizeye imza atmış bir insan nasıl olup da kendine ‘SUSKUN’ adını verdiğini bir durup düşünelim istedim. Bütün dillerde ve de güzel Türkçe’mizde ‘sükut’ ve ‘susmak’ üzerine ne çok özlü söz vardır. “Söz gümüş ise, sükut altındır,” gibi.



Doğrudur ki susan insan, dinleyerek birikimlerini artırır, bilmediklerini öğrenir ve gerektiğinde savlarını en güçlü şekilde dile getirip savunur. Bir Fransız ata sözü ise şöyle der, “ bazen sesini duyurabilmek için susman gerekir. “


Çünkü sessizlik sestir, doğada insanın algılayabileceği en küçük sesi sessizlikte duyarız. Çinliler, “fısıldanan sözler ve sessiz bir duruş, çok kez yüksek sesle söylenenlerden daha uzağa gider,” der. Gerçekten de insanoğlu dilini uluorta, yerli yersiz, ve zamansız kullanmaktansa gerektiğinde susmasını bilmeli ve konuşmadan önce iyi düşünmelidir. Susmanın erdemi çok kıymetli, çok önemli, çünkü bakacağın yüze özellikle unutmak isteyeceğin söz söyleme.


En güzeli, uslubumuzu bozmadan, sözcüklere hakkını vererek ve eziyet etmeden, yüksek perdeden konuşarak üstün olma gayreti taşımadan konuşabilmek, anlatılmak istenileni sade ve yalın haliyle anlatabilmek, kelimelerin gücünü arkasına alarak konuşmasını güçlü kılabilmektir elbette. Fakat maalesef guguklu saat misali, sunulan her fırsatta konuşmaya kalkmak, bu devrin müzmin hastalıklarından biridir.



Güzel söz söyleme sanatı ta antik çağlardan beri süregelen bir erdem olarak karşımıza çıkar. İzninizle şimdi biraz da antik çağlardan söz edeceğim, örneğin Sokrates’in Savunmasından.


Sokrates’in Savunması nedir?



Sokrates'in Savunması Yunan filozof Platon tarafından yazılmış (çünkü Sokrates hiç yazmaz, sadece konuşurdu), Sokrates'in bir grup Atinalı tarafından kentin tanrılarına inanmaması ve gençlerin ahlakını bozması iddialarıyla suçlanışı, Atina demokrasisi tarafından yargılanma ve cezalandırılma sürecini konu alan Sokratik diyalogdur. Yapıt, Euthyphron ve Kriton ile birlikte bir üçleme oluşturur. Euthyphron mahkemenin hemen öncesini, Savunma yargılama sürecini, Kriton ise yargılama sonrasını anlatır. Sokrates'in Savunması, Euthyphron adlı diyaloğun devamı niteliğindedir. Tabii ki bu bilgiyi anımsamak için Wikipedia’ya başvurdum. Kanımca bilgilerimizi tazelemekte fayda var.



Atina-Sparta arasındaki Peloponez Savaşı ve sonrasında binlerce insanın öldürülmesine veya sürgününe neden olan Otuz Tiran'ın kovulmasının ardından MÖ 403 yılında Atina demokrasisi yeniden yapılanma sürecine girdi. Farklı kesimlerden Atinalılar, genç nüfusunu kaybetmiş ve salgınlarla boğuşan kenti tekrar inşa edebilmek için birlikte çalışmaya başladılar. Kentin yasaları revize edildi. Böyle bir dönemde yaşam tarzı "felsefe yapmak" olarak özetlenebilecek olan Sokrates; soruları, eski hikmetleri bazen denetleyen, bazen çürüten sorgulayıcılığı ve Atina'nın önde gelenlerine yönelttiği eleştirileri ile birçok düşman kazandı. Oligarşinin yerine demokrasi gelmiş olmasına karşın hâlen yeniden yapılanmaya çalışan Atina demokrasisi, arkasında Otuz Tiran'ın kovulmasında etkin rol oynamış ve Atina ordusunda komutan olarak hizmet etmiş olan Anytos ile Atinalı aristokrat Lykon ve Euthyphron Sokratik diyaloğunda hakkında silik bir delikanlı olarak söz edilen Meletos adında bir genç tarafından "gençlerin ahlakını bozmak ve dinsizlik" suçlamalarıyla açılan dava sonucunda 500'ler Meclisi kararıyla 70 yaşındaki Sokrates MÖ 399'da ölüme mahkûm edildi. Görüyoruz ki asırlar geldi geçti ama zihniyetlerde değişen bir şey yok!


VE Sokrates’in Savunması



Atinalılar! Beni suçlayanların üzerinizdeki tesirini bilemiyorum; fakat sözleri o kadar kandırıcı idi ki ben kendi hesabıma onları dinlerken az daha kim olduğumu unutuyordum. Böyle olmakla beraber, inanın ki doğru tek söz bile söylememişlerdir. Ancak, uydurdukları birçok yalanlar arasında, beni usta bir hatip diye göstererek sözlerimin belagatine* kanmamak için sizi uyanık bulunmaya davet etmelerine çok şaştım. Ağzımı açar açmaz hiç de güzel söyleyen bir adam olmadığım meydana çıkacak, yalancılıkları elbette anlaşılacak olduğu halde, bunu söylemek için insan doğrusu çok utanmaz olmalı. Eğer onlar her doğru söyleyen adama hatip diyorlarsa, diyeceğim yok. Bunu demek istiyorlarsa ben hatip olduğumu kabul ederim; ama onların anladığından bambaşka manada. Herhalde, demin de dediğim gibi, söylediklerinde doğru bir taraf hemen hemen yoktur; ben ise size bütün hakikati söyleyeceğim. Fakat Atinalılar, ben onlar gibi baştanbaşa parlak ve gösterişli sözlerle bezenmiş hazır bir nutuk söyleyecek değilim; Tanrı korusun. Hayır, şu anda iyi kötü dilim döndüğü kadar söyleyeceğim; çünkü bütün diyeceklerimin doğru olduğuna inanıyorum. İçinizde kimse benim doğrudan başka bir şey söyleyeceğimi sanmasın.


*(Konuyu bütün yönleriyle kavrayarak hiçbir yanlış ve eksik anlayışa yer bırakmayan, yorum gerektirmeyen, yapmacıktan uzak, düzgün anlatma sanatı.)

Şimdi bu güzel açılış konuşması gerçekten Sokrates’in sözleri mi, yoksa Platon’un kendisine mi ait, orası bilinmez ama çok etkileyici olduğu kesin!


İnsanoğlunun konuşmayı öğrenebilmesi iki yılını alır, ancak susmasını öğrenmesi için bir ömür gereklidir.


Bu yazıyı yazabilmek için çok okuma yaptım, çok! Zaten yazmak eyleminin en sevdiğim yanı beni okumaya mecbur etmesi değil mi? Okursun, okursun, içinde patlamaya hazır bir sürü fikir birikir ve gün gelir hiç beklemediğin şekilde patlar, kağıda dökülüverir! Ve tabii bu arada ne çok öğrenmiş olursun! Bu da kazancın. Hepsini siz okurlarıma bu dar alanda anlatmama olanak yok elbette.


Örneğin bir kamp kurtulanı olan büyük yazar Primo Levi’yi elbette okumuşumdur. Hatta intihar ettiğini de bilirdim. Primo Levi toplama kampları konusunda konuştu deniliyor... aslında hiç konuşmadı ve geçmiş konusunda susmanın erdemi onun edebiyatının ta kendisidir! ve... bazılarını geçmiş çeker, bazılarını ise gelecek... gençleri ve yaşlıları hep geçmiş çeker, dünyayı yönetmekte olan kuşaklan ise belirsiz bir gelecek... o yüzden günümüzde yaşlılar bile isteye susarlar; gençlere ise çok ender olarak konuşma hakkı verilir... dünyayı yöneten kuşaklar ise konuşurlar... hep konuşurlar...


Susmanın erdemi, insanın huzur ve mutluluğudur.


İnsan, konuşan bir varlıktır ve elbette konuşarak iletişim kuracaktır. Ancak, yapılan araştırmalar konuşmanın iletişimdeki payını çok düşük göstermektedir. Doğru olan; gerektiği kadar, kararınca kıvamınca konuşmak, yeri geldiğinde susabilmek, ve dinleyebilmektir. Önemli olan dengeli ve ölçülü bir tavır sergileyebilmektir. İletişimde gerçek başarıya, yeri geldiğinde susmakla ulaşılabilir. Susmanın erdemi, insanın huzur ve mutluluğudur. Yazımı American Gangster filminden aklımda kalmış şu cümle ile bitirmek istiyorum:

“Odadaki en gürültülü kişi, en zayıf kişidir.”























Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page