SOKAK IŞIKLARI
- TÜRKİYELİLER BİRLİĞİ התאחדות יוצאי תורכיה
- 16 saat önce
- 2 dakikada okunur


Gecenin ilerleyen saatlerinde şehir ışıkları tek tek yanar. İşte o zaman kentin
karakteri belli olur. Bir çok şehirde sokak lambaları yanmaz bile, evin ışıkları
loş, perdeler yarı açık yarı kapalıdır. Kederlidir böyle şehirler, derdi tasayı
olduğu gibi gözler önüne serer. Bazı şehirlerde ise lambalar parıl parıl
parıldar geniş caddelerde, geniş bulvarlarda. Evlerin ışıkları da tekrar teker
yanar gözleri kör edercesine, derdi, tasayı saklarcasına. Bir filozof der ki
“şehrin bulvarları ciddi, kenar mahalleleri hafifmeşreptir” Bu ışıkların hepsi
ağustos böceği misali bir yanar bir söner. Göz kırpar gibidir. Tıpkı bulutsuz bir
gökyüzündeki yıldızlar gibi.
Aman yıldızlara bakarken dikkatli olan, bir tanesini kayar görürseniz dayayın
dileklerinizi ve siz siz olun parmakla göstermeyin yıldızlar. Sebebini
bilmiyorum ama öyle derdi büyükannem. Hem sokaklardan geçtim sevdiğim
ile kolkola , hem bulvarlarda dolaştım. Patika yollardan ahşap evlere de
girdim, gidiş gelişli geniş sokaklarda gökdelenlere de… Tüm haneler birer
hayattır. Her hayat anlatılmaya değerdir. Her manzara aynı değildir ama her
manzara ayrı ayrı düşündürür. Zaten aynı manzarayı iki kez görmek mümkün
mü? Aynı suyu iki kere içemediğimiz gibi.
Kafamı bir kaldırdım pencerenin birinde çocuğun biri elinde bir kitap oflayıp
pufluyor. “Bana ne bunca bilgiden doktor mu olacağım sanki” diyor. Halbuki
iki sokak ötede aynı konuyu içeren benzer bir kitabı, birkaç yaş büyük biri
hırsla okuyor. Ertesi gün sınavı var. Hayat meselesi. Yüksek not almalı
istediği branşı seçebilmek için. O doktor olacak.
Birden sıcacık bir şömine takılıyor gözüme yarı açık, yarı karanlık bir
perdeden. İki genç gelecek planları yapıyor, beraber yürüyecekleri yoldan hiç
ayrılmamak sözü veriyorlar birbirlerine. Eller kenetlenmiş gözler ışıl ışıl tıpkı
evlerinde yanan ışıklar gibi. Aynı saatlerde karşı kaldırımdaki bir evin
salonunda çift yollarını ayırma kararı alıyor. Beraber yürüdükleri yolda artık
yalnızlar. Mutlu olmayı diliyorlar birbirlerine…
Floresan aydınlatıyor bir mutfağı… Büyükanne ertesi gün gelecek tüm
torunları için hepsinin sevdiği kurabiyeyi pişiriyor “Hanım kokusu burnuma
geldi. Bir kahve yap da tadına bakayım” diyor büyükbaba. Kahvenin kokusu
kurabiyenin kokusuna karışıyor. Aynı apartmanda aynı floresanlı mutfakta bir
sandviçin içine koyduğu bir parça peyniri televizyonun karşısında yutuveriyor
işkolik adam. Zaten o mutfağın ışığını 10 gün sonra açacak bir kez daha.
Vakti mi var evinin tadını çıkartmaya, kıymetini bilmeye, ülke ülke, şehir şehir
dolaşmaktan hellak oluyor...Ne koku var oralarda, ne de seslenen. Sadece
ütülü gömlek ve bilgisayar gerek bu hayatta…
Yaşlıca bir hanım, 90 üstü, televizyonun karşısında uyuklarken beline bir
sancı giriyor. Bir merhem, iki hap ile sancı azalıyor. “Hareketsizliktendir zahir”
diyor yaptığı uzun yürüyüşleri hatırlıyarak. Ve aynı saatte, aynı mahallede,
gencecik bir kadının beline saplanan bir sancı ile tüm ev halkı
ayaklanıveriyor. “Doğuruyorum” diyor kadın. Kimse sancıyı dindirmeye
yeltenmiyor aksine artmasına duacı. Bir zaman sonra ilk çığlıkların verdiği
neşe dünyanın belki kaderini değiştirecek bir dahinin ilk çığlıkları kim bilebilir.
Şehrin ışıkları böyledir İnsanı şair de yapar, yazar da… filozof da. Mavi en
çok geceye yakışır... Her tonu ayrı bir keyif...
Feride PETİLON
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Comentários