top of page

Simone ve Sophia


(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)



Bir anne çocuğu için ne yapmaz ki? İşte dünyaca ünlü İtalyan oyuncu 86 yaşındaki Sophia Loren de yönetmen oğlu Edoardo Ponti’nin hatırı için on yıl aradan sonra yeniden beyaz perdeye döndü. Bizler de Loren’i “The Life Ahead” filminde, pandemi döneminde en iyi dostumuz Netflix’te izledik. İzlemeyenlere tavsiyemdir…


En baştan başlamam gerekirse, “The Life Ahead” Litvanyalı Yahudi yazar Romain Gary’nin “La Vie Devant Soi” adlı çok satan romanından filme uyarlandı. Yazarın Emile Ajar takma adıyla 1975’te yayınladığı bu çok satan roman, o yıl Fransa’nın en prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt’u kazanmış, Türkiye’de “Onca Yoksulluk Varken” adıyla okurlarla buluşmuştu.


İtalyan yapımcı Carlo Ponti ile Sophia Loren’in oğlu Edoardo Ponti’nin yönettiği, “La vita davanti a sé/Onca Yoksulluk varken” İtalya’nın Bari kentinde geçiyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında Auschwitz’den kurtulan Madame Rosa (Sophia Loren) ile 12 yaşındaki Senegalli Müslüman yetim Momo’nun (Ibrahima Gueye) hayatı, pazar yerinde kesişir. Madame Rosa, evinde seks işçilerinin çocuklarına bakarak geçimini sağlayan yaşlı bir kadındır. Kendisi de eski bir seks işçisidir… Yakın dostu Doktor Cohen, Momo’ya bakması için onu ikna etmeye çalışır.





Momo yola gelmesi zor, bildiğini okuyan, huysuz ve inatçı bir çocuktur. Momo’yu tavsiyeler, uyarılar ya da cezalar değil; gördüğü sevgi ve ilgi değiştirmeye başlar. Filmin belki en etkileyici yanı, Momo’nun Madame Rosa’nın kalbindeki acıyı hissettikçe ona daha çok yakınlaşması ve içindeki sevginin açığa çıkması…


Madame Rosa huzur bulmak için zaman zaman bodrumdaki bir odaya iniyor. O oda Rosa’nın sığınağıdır. Holokost’tan habersiz olan Momo, o mekânın Rosa için ne ifade ettiğini belki anlamıyor ama yaşlı kadının orada kendini rahat hissettiğini biliyor. Ben size konunun bu kadarını anlatmakla yetinip Sophia Loren ile Momo’yu canlandıran Ibrahima Gueye’nin müthiş bir performans sergilediklerinin altını çizmek istiyorum.


Aslında Romain Gary’nin “La Vie Devant Soi” romanı “Madame Rosa” adıyla ilk kez 1977’de sinemaya uyarlanmıştı. Yaşım icabı ben bu ilk versiyonu da sinema salonlarında izleme şansını yakalamıştım. Başrolünde Fransız sinemasının çok ünlü yıldızlarından Simone Signoret’nin oynadığı filmin yönetmeni İsrailli Moshe Mizrahi’ydi. Film, yabancı dilde en iyi film Oscar’ını, Simone Signoret de en iyi kadın oyuncu dalında Cesar ödülünü kazanmıştı. Arap-İsrail çatışması üzerinden yorumlanmış, olumlu karşılanmış, barışçıl bir film olarak ses getirmişti.


Bu filmde oyunculuk yeteneğini bir kez daha kanıtlayan Simone Signoret’nin bu rolü kabul etmesi bir yıl sürmüş. Çünkü sevgili eşi Yves Montand bu rolde oynamasına uzun süre engel olmuş. Sebep de; bu rolü canlandırabilmesi için Simone’un bolca kilo alması gerektiğiymiş. Montand, karısının sağlığını yitirmesinden korkmuş. Oysa Simone pes etmemiş, “böyle bir rol her zaman kısmet olmaz” diyerek kabul etmiş. Bu film çevrildiğinde Simone 50 yaşındaymış, filmde çok daha yaşlı bir kadına bürünmüş. Şişmanlamış, yanakları şişirilmiş, bacaklarının daha kalın görünmesine çalışılmış.


Her iki uyarlamayı da izlemiş biri olarak filmin ilk versiyonun Fransa’da geçiyor olması romanla daha bir uyumlu oldu bence… Yönetmen Moshe Mizrahi’nin Madame Rosa’sında Holokost kurtulanı kimliği daha ağır basıyor. Filmin 2020 versiyonunda Sophia’nın kolundaki numaradan ve sık sık bodruma sığınmasından sezinliyoruz bu gerçeği. Oysa 1977 versiyonundaki flashback’lerde Simone’un, Fransız polisi tarafından tutuklanıp Vel d’Hiv istasyonundan Auschwitz’e gönderilişinin kâbuslarına tanık oluyoruz…


Eski versiyonun yönetmeni Moshe Mizrahi, Mısır’da doğup büyümüş, Fransa’ya taşınmadan uzun süre İsrael’de yaşamış bir kişi. Bakın Simone Signoret onun hakkında ne söylemiş; “O her iki kültürü özümsemiş bir insan. Arap ve Yahudi kültürü… Mizrahi’nin aşkları ikisi de…”


Simone Signoret ve Sophia Loren… İkisi de vermişler Madame Rosa’nın hakkını… İkisi de çok başarılı olmuş… “The Life Ahead” yoksul, fahişe, mülteci diye ötekileştirilmiş kişiler üzerine bir film…


”Her iki filmi de izledikten sonra geride kalan duygu ne?” diye sorarsanız…”İNSAN SEVGİSİ” diyeceğim…




Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page