Purim üzerine ayrıksı düşünceler
top of page

Purim üzerine ayrıksı düşünceler



Bu hafta Purim. Aynen Hanuka’da olduğu gibi, bu bayram da, Yahudilere karşı başlatılmış kıyıcılığın sona erdirilmesini kutluyor: Yehuda Makabi nasıl Antiochus’u yenilgiye uğratmışsa, Ester’in yardımından yararlanan Mordohay da, Haman’ı altetmesini bilmiştir. İki bayramın ilginç ortak bir öğesi ise, olayların nakledilmesinde Tanrı’nın adının anılmamasıdır. Bu bağlamda, gerek Hanuka’nın gerekse Purim’in anlatımı, dini olmaktan daha çok ulusal bir nitelik taşır. Beri yandan, bu tür bir “laik” yorum ile Yahudilik kavramı değerini yitiriyor mu sizce? Bence, hayır! Niye mi? Yahudi toplumunu bir arada tutan öğeler, salt din kökenli olmanın yanı sıra, özgün tarihinde de kaynaklarını bulur - ve bence her iki kökenin, kendine has özel bir önem taşıdığı yadsınamaz.



Bazı yorumculara göre, Purim kutlamalarının değişik giysili ve özellikle maskeli olması, Tanrı’nın olayları aslında uzaktan yönetirken, kendini insanlara göstermemiş olmasını simgelemekte. Diğer bir deyişle, tüm bu tarihi gelişmelerin ardında, gene de yüce Tanrı var! Ancak burada, kendime sormadan edemiyorum: Yahudi tarihinin diğer birçok evrelerinde olaylar, Hanuka ve Purim örneğinde olduğu gibi, mutlu bir biçimde sonuçlanmamıştır ki!..



Purim, güldüğümüz bir bayramdır. İnsanoğlu, ne zaman güler? Mutlu olduğundan çok, umulmadık ve şaşırtıcı güzel olaylar ile karşı karşıya kaldığında. Küçük bir çocuğun beklenmedik bir deyişi karşısında; en yalın biçimde, bir fıkranın “sürpriz” cümlesinde veya büyük bir tehlikenin ansızın ortadan kalkmasında. İşte, Haman tarafınca yok edilmesi tasarlanan Yahudilerin, gelişmeleri birden tersine çevirmeleri sonucu, Ahaşveroş’un Haman’ı idam ettirmesi karşısında, kendimizi gülmekten alamıyoruz… Ve bu bağlamda, ver elini, neşeli Purim “Karnavalı- ama ah, şu pandemi olmasaydı!!



Sırası gelmişken, Yom Kipur ile Purim günleri hakkında okumuş olduğum ilginç bir benzetmeyi paylaşmak istiyorum sizlerle: Yahudi bayramlarının bir özelliği, kısmen bir yandan ruhsal, öte yandan bedensel biçimde algılanmalarıdır. Şöyle ki, Şabat ve bayram günlerinin bir bölümü sinagogda dua ile geçirilirken, diğer bölümü aile içerisinde güzel yemekler, içki ve şarkılarla kutlanır. Yahudiler, dualarında keşişler gibi ulaşılmayacak yerlere çekilmezler - genellikle tüm dini kurumları, konutlar ve eğlence yerleri ile yan-yanaydı: din, yaşam ile iç-içedir. Ancak, bu bayramlar geleneğinin iki ayrıcalığı vardır. İlki, yılda bir kez tüm günün sadece dua ile geçirildiği Yom Kipur günü, diğeri ise, gene bütün günün salt bedensel kutlamalarla, yani değişik giysiler içinde dansederek, yemek yiyerek ve içki içerek geçirilen Purim Bayramı’dır.


İçki konusuna gelince… Yahudi bayramlarında ve Şabat gecesinde bir kadeh şarap, kutlamanın “zorunlu” geleneklerinden sayılmakla birlikte, aşırı içki tüketiminin sakıncalarına Talmud’da da değiniliyor. Ancak aynı kaynak bir ayrıcalık tanıyarak, özellikle ve sadece Purim gününde, “Haman’ı Mordehay’dan ayırdedemeyecek dereceye gelircesine değin şarap içilmesine” izin verilmekte! Bu deyişin anlamı ise, yılda bir kez duyularımızın sınırlarını aşarak, değişik boyutlara ulaşmamız ve bu yoldan belki de, Tanrı’nın önünde Haman ile Mordehay gibi bireylerin O’nun yüce ve evrensel tasarısının birer parçası olduğunu görmemiz doğrultusundadır.



Düşüncelerimizi bu yorumun üzerinde yoğunlaştırırsak, yukarıda açıkça sorgulamaya çekindiğim soykırımı dönemindeki Tanrı’nın etkinliği konusuna dönmüş oluyoruz. Çocukluğumdan beri hep düşündüğüm - ve sanırım, her birinizin aynı biçimde, kaygılanarak açıklayamadığı - bu önemli sorunun yanıtı, kavrayamadığımız bu “tasarı”nın içinde mi gizlenmiştir, acaba?

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page