Provasız
top of page

Provasız




Şöyle bir düşünün provasız ne yaptınız hayatta?

Elbise diktirdiniz mi?

Düğününüzün ilk dansını ettiniz mi?

Daha önce pişirmediğiniz bir tarifi misafirlerinize sundunuz mu?

Reklamlarda beğendiğiniz arabayı galeriye girip aldınız mı?

Sokakta çarpıştığınız biriyle ilişkiye girdiniz mi?

Çocuğunuzu dünyaya getirirken anneliği/babalığı provasız yaşadığımız gibi yaşansa hayat, başımıza geldiği gibi… Mükemmeliyetsizliğin muhteşemliğinde harika bir yolculuk olmaz mı hayat?

Karşınıza çıktığı haliyle deneyimleyim, eyvallah deyip her haline şükür ederek yaşasak daha hafif olmaz mı beden?

Düşünceleri oluşturan kalıplardan, onlara şekil veren büyüklerden, bizi sürekli yetersiz kılan dünyaya kapatsak sesimizi daha dingin olmaz mı zihin?

Bulutlara bakıp şekiller çizerken, hiç bir ekole dayanmadan yaratsak, eleştirilere kulaklarımızı tıkasak daha mutlu olmaz mı yürek?

Işte ben böyle bir ana şahit oldum. Provasız bir konser dinledim. Tel Aviv’in AKM’si Hayal HaTarbut’ta yaklaşık 3000 kişilik bir salondaydım. Sahnede 8 sandalye.

Tarifi çok zor, hislerinizin uçuştuğu, yakalamasanız da olabileceği.

Gitarist Estas Tonne hayatıma o gün eklendi; Meğer ne çok takipcisi, izleyeni, seveni varmış.

Her zaman gezi yazısıyla karşınızda olan ben, bu sefer özel bir insanı tanıtacağım sizlere. Belki de zaman zaman başkaları da eklenir listeme.

1975 Ukrayna’da Stanislav Tonne adıyla doğmuş. Gitarı sekiz yaşında eline alıp, yerel müzik okulunda klasik müzik okumaya başlamış.



Gitarist sıradışı bir karakter ama kendisiyle bir ortak yanımız var ki o da Israel’e (1990) göç etmiş. 15 yaşında genç yüreği bu göç süresinde yaşadıklarından dolayı 11 yıl gitardan ayrı kalmış. Adaptasyon, lisan, savaş, kültür farklılıkları, yaşamın ani değişimine sabırla dayanmayı seçmiş müziksiz.

Milenyumun başlangıcında bir akşam “A Frenchman” adlı bir filmde çingene tadında caz çalan ikonik gitar sanatçısı Django Reinhart'ı dinlerken, gitar çaldığı günlerden tanıdığı ses, içinde bir şeyi, bir tür kıvılcımı yeniden harekete geçirince 2001’de New York'a tek yön bilet alır ve yeni yolculuğuna uçuverir. Parklardan birinde, İsrael'e göç etmiş ve daha sonra onun gibi New York'a taşınan, kendisininkine benzer bir yaşam öyküsü olan Yahudi bir kemancıyla Michael Shulman’la ikili olarak çalmaya başlar. Arkadaşı ona bir gitar ve bir ton balığı verdi, bu onun için gitara dönmenin ilk kazancıydı. Şehirdeki her türlü parkta çalmaya, insanların seveceğini düşündükleri oldukça basit melodileri seslendirmeye başladılar. Gelip geçenlerin hevesli olduklarını görünce, on yıldır çalmayan zihni gitarı yeniden keşfetmeye başladı. Bu onu cesaretlendirdi ve bir gün yanından bir adam geçti ve önüne beş dolarlık bir banknot koydu.

Bunu neden yaptığınızı sorabilir miyim?”

“Çünkü müziğin bana kendimi iyi hissettirdi.”

Bu dönüm noktasıydı hayatının. Müzik yapmanın insanları gülümsetme ve hatta belki de biraz geçimini sağlama fırsatıyla geldiğini fark etti.

Bir süre sonra Michael'la yollarını ayırıp dünyayı gezerek solo müzik çalmaya devam etti.

Amerika'da yasadışı bir şekilde kalıyor olması ve derin yalnızlık, gece nerede uyuyacağını, yiyecek parası olup olmayacağını bilmeden yaşamak… Her gün çalmış. Böyle üç buçuk yıl geçirdikten sonra Miami'ye vardığında inanılmaz bir şeye tanık olmuş. Sokak gösterilerinde büyük bir izleyici kitlesi edinmiş. Tesadüfi veya ani değil, yıllarca süren çalışmanın ve bağlılığın sonucu. Miami'de olanlar ona itici güç olmuş anfi ve gitarıyla, bilgisayarsız, telefonsuz, birikimsiz ve kredi kartı bile olmadan, cebinde 100 dolarla sınırı geçerek Meksika'ya ve oradan dünyaya.

Güney Amerika’nın çeşitli yerlerinde de çalmışlığı var. İşin ilginci bunu para için yapmamış. Estas Tonne, tıpkı bir derviş gibi elinde gitar dolanmış. Dolandıkça da müziğinin katmanları artmış, kendine has tarzı ortaya çıkmış. Aslında müziğinde Flamenko baskın gibi gözükse de kimi zaman Latin müziği, Çingene müziğinin etkilerini hatta elektronik müzik etkilerini duyarsınız. Hint kültürü ve müziği ile de ilgilenmiş Hint müzisyenlerle beraber çalmış. Gitarı çok sesli kullanabilen fingerstyle (tırnakla) çalmasını seyretmek ise harikaydı.



Sanatçı bize o akşam konser vermedi, bizi adeta kendimizle bir yolculuğa çıkardı.

Şarkıları John Locke’un dediği gibi “tabula rasa” gibiydi. İçini istediğiniz gibi doldurabileceğiniz bir alan. Şarkılarında sözler yok. Sözlerin yazarları bizlerdik. Gitarının kenarına koyduğu tütsüyle yarattığı büyülü ambiyans, mediatif haliyle bütün salonu hem tek odağa topladı hem de herkese kendi kapısı aralamaya imkan verdi. Sanki evrende zaman durdu ve biz içinde bir zerrecik gibi asılı kaldık. Dışarda ne oluyorsa bilincimiz ona kapandı ve sadece içimize doğru yolculuk başladı. Bütün salonun ruh halinin kendi titreşimize geçtiğine şahit olmak, her bireyi kendi içsel yolculuğuna çıkarmak, tarifi zor bir tecrübeydi. Yanımdaki kadının mendille göz yaşlarını sildiği anda, ben, bulutların üzerinde hayalimi kovalıyordum, arkadaki adam ayaklarını yere vurup coşarken, ben, en derinde benliğimin içindeki acıma sarılıyordum.



Gitarının üzerinde kırmızı bir kalp var. Öylesine sevgi böceği gibi değil, toprak gibi verici, ağaç gibi uluydu sahnede. Mütevazi tavırları, kendisine verilen çiçeği gitarının önüne bırakması, sahnede ona eşlik eden*sanatçıların adlarını söylerken ki samimiyeti, dinleyenlerle kendini ilişkilendirmesi, beden dili ve arada bize fısıldadığı cümleleri “Yaşamda yaşadığını hissetmek için acıya değil sevgiye sarıl.”

Sevmenin, anlayışlı ve nazik olmanın bu evrendeki her şeyi yerine oturtacağına eminim. Doğduğu Ukrayna bugün savaşta, dünya mültecilerle dolu, genç yaşta aramızdan ayrılan kanserli sevdiklerimiz var, zor durumda olup sesini duyuramayan kadınlar, duyurup öldürülenler. Sabah evinden çıkınca bıçaklananlar, çarşıda gezinirken canlı bomba yüzünden yaşamları ellerinden alınanlar…




Mayıs 2019’da Istanbul’da Zorlu PSM çaldığında onu henüz tanımıyordum. Doğduğum ülkede sesini tanımadığım bu halk ozanıyla, yolum 2022’de Israel’de kesişti. Onun da göçle geldiği ülkede…

"Hayatın her gününde hangi dili konuşur, hangi ülkede yaşarsanız yaşayın, hayatla bir anlaşma yapmak zorundasınız. Bazen güzel olur, bazen zorlu. Bütün spektrumu yaşamak tek bir anda olabilir. Ne gördüğümüze değil, müziğin bizi nereye götürdüğüne bakalım." diyen Estas’a kulak verin.

İlk albümü "Black and White World"ü 2002'de müzikseverlerle buluşturan Ukraynalı müzisyenin "Dragon of Delight", "13 Songs of Truth", "Internal Flight", "Cosmic Fairytale" ve "Mother of Souls" albümleri bulunuyor. En meshur parçası The Song of Golden Dragon YouTube’da 100milyon tık almış yayınlandığından beri… https://youtu.be/7gphiFVVtUI



Konserin sonunda “Hiç provasız karşınızdaydık, zira böyle bir yolculuğun provası olabilir mi?” diye bize sordu ve sahneye İran/Tehran doğumlu Hanna Jahanforooz’u davet etti. Yerel kıyafetleriyle karşımıza çıkan sanatçının ağazından; “Tehran’da hayat çok zorlaşıyordu. 1980'lerin ortasıydı, İran Devrimi'nden sadece dört yıl sonraydı ve Irak-İran Savaşı'nın ortasıydı. Babam gitme zamanının geldiğini söyledi. Neyse ki bir miktar maddi imkanımız vardı ve Pakistan'da yol almamıza yardımcı oldu ve sonunda Israel’e tek parça halinde gelebildik. Sanki silahmışız gibi bizi Pakistan'ın bir ucundan öbür ucuna kaçırdılar. Birkaç kez yakalandık ama bilirsiniz, bir Üçüncü Dünya ülkesinde insanlara rüşvet verebilirsiniz. Bu şekilde hayatta kaldık. Biliyorsunuz, İran'da 'pis bir Yahudi'ydim ve Israel’de de bir İranlıyım. Ben gerçekten böyleyim. Ben Yahudi bir kadınım, bir anneyim ve bir İsraelliyim – ama aynı zamanda İranlıyım. İki vatanım ve iki kültürüm var.” Konya’ya bir klip çekmek için gittiğinde tanışıyor Sufizm’le ve * Darvısh adlı parçası ile hayatına giriyor Mevlana. Kültürlerin birbirinin içinden geçmesi ne güzel.

Göç ile bir yerden bir yere gelen daha nice sanatçı var evrende. Ve sadece müziklerini yaparken bütün varlıklarından sıyrılıp evrensel olabiliyorlar. Hepsi göçün üzerlerindeki ağırlıklarını emeklerine katıyorlar. Iyi ki bizlere de aktarıyorlar. Zenginleşiyoruz, büyüyoruz, fark ediyoruz. Iyi ki varlar.

Estas’ı daha çok tanımak isteyenlere Zorlu PSM’deki konserinden sonra kendisiyle yapılan röprtajı buraya bırakıyorum, tıklayın onun dünyasına girmek isterseniz…

Bir saatinizi ayırıp bu meditsayona eklenin pisman olmayacaksiniz… https://youtu.be/WGTxqhSN8bE

Bunlarda Estas’ın diğer çalışmaları, zaman ayırın derim, eminim sizde benim gibi bu günden itibaren kendisinin takipçisi olursunuz.

* Envision Tour´ konser serisinde Israel’de Estas’a sahende eşlik eden diğer santçıların adları;

Liat Elisheva

Zion Netanel Goldberg

The Art Of Voice Uria Tsur קובי פרחי

Hanna Jahanforooz

Roei Fridman,

Sanya Kroitor

Yonatan Bar Rashi


*Darvısh dinlemek isteyenler için; https://youtu.be/JMh5R0RSDb0












Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page