top of page

Ortadoğuda Değişimler




Ortadoğu değişiyor.

Bu değişimin katmanlarını analiz etmeye çalışan ve INSS tarafından düzenlenen bir toplantıyı izledim geçenlerde.

INSS, The Institute for National Security Studies, ( Milli Güvelik Çalışmaları Estitüsü), yenilikçi, derinlemesine analiz ve kamuya açık çalışmalarıyla, önerileriyle, karar vericilere, siyasi önderlere, ve stratejik topluma hitap ederek belirli güvenlik konularında ülke gündemine ışık tutan bir örgüt. Yeni düşünme şekilleri geliştirmeye odaklanarak ülke güvenliğine katkıda bulunmaya çalışır.


1973 Yom Kipur Savaşından sonra emekli General Aharon Yariv başkanlığında ve bağımsız bir örgüt olarak kurulan Enstitü, evrim geçirerek 2006 yılında Tel Aviv Üniversitesine bağlanmış ve çalışmalarına bu çatı altında devam etmiştir.


Ülkenin önde gelen düşünce kuruluşlarından (think tank) biridir.


Toplantıda geçmiş dönem Mossad başkanlarından bugünkü Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürüne kadar toplumun akademi dahil değişik kesimlerinden altı kişi söz alıp görüşlerini belirtti.


Aklımda kalanlardan bir kısmını sizinle paylaşmak istedim.


Birinci konu semtimize gelen yeni yabancı:

Çin.

Gerçi ABD bölgeden elini eteğini çekmiş değil ama yarattığı kısmi boşluğu doldurmaya çalışan bir Çin var. Çin geçtiğimiz yıllarda İran’la yaptığı mega ekonomik antlaşma ve geçtiğimiz günlerde İran’la Suudi Arabistanı buluşturarak nüfus alanını genişletme çabasında ve başında da tam yetkili ve deneyimli, iktidarda daha uzun yıllar kalmayı planlayan bir lideri var.


Yeni, çok yetkili ve ne yapacağı pek de öngörülemeyen bir ikinci lider de MBS, Muhammed Bin Salman. Suudi Arabistan’ın genç, kutu dışı düşünen, tabuları dikkatli bir şekilde yıkmaya çalışan Suudi Arabistan’ın de facto yeni lideri. Şimdilik hayatta olan babası dahil saraydakilere tam olarak karşı çıkmadan değişikliklere imza atan genç bir lider.


Bu bağlamda toplantıdaki genel görüş şöyleydi:


MBS ABD’den gerekli desteği alırsa, (politik ve askeri bağlamda destek, F-35 savaş uçakları, nükleer güç gibi), İsrael’den Filistin konusunda ufak tavizler karşılığında dahi bu ülkeyle bir barış antlaşmasına sıcak bakabilir.


Konuşmacıların hepsinin Suudi Arabistan’la bir barışın Ortadoğuda bir “game changer/oyu değiştirici” olacağını ve İsrael için bunun çok önemli olduğunu vurgulamaları kimseye sürpriz olmadı. Ancak konuşmacıların en az bir tanesi üstüne basa basa, (nükleer güç edinimini kastederek), İsrael’in bu yüksek fiyatı ödemesinin -kendince- yanlış olacağını belirtti.


Zamanında İran konusunu belki de ülkede en iyi bilen kişi olan eski ve yakışıklı Mossad Başkanı kendi kendine iki önemli soru sordu ve yine kendi cevapladı.


Soru: İran’la Suudi Arabistan’ın yeniden yakınlaşmaları İsrael için bir tehdit midir?

Cevap: Şart değil, olmayabilir de.

Soru: Suudi Arabistan’la İsrael arasında bir barış antlaşması imzalanabilir mi?

Cevap: Evet.


Birinci soruya bizim için nisbeten olumlu bir cevap verilmesinin nedeni MBS’in İranla yakınlaşmasının illaki İsrael aleyhine olması gerekmediğinden. MBS özellikle de arkasında görmek istediği ABD’ye değişik bir mesaj vermeye çalışıyor. Sadece İran’la değil Çin’le de ortak fotolarla “S.A. artık yeni dostluklar peşinde aynı zamanda” demeye getiriyor.


MBS’in ayrıca ülke dahilinde ulema ile de modernizasyon konusunda sorunları var. Geleneksel Şii- Sünni çekişmesini de unutamayacağımıza göre, İran’la yakınlaşmaları da çok sıkı bir dostluk ve iş birliğinin garantisi olmayabilir belki de.


İran’ın İsrael için Suriye veya Irak gibi kolay yutulur bir lokma olmadığı, sadece askeri güç olarak değil, yılların birikiminden kaynaklanan insan kaynakları, bilim ve teknoloji alanındaki üstünlükleri de belirtildi satır aralarında.


Öte yandan İsrael şimdiki tam sağcı hükümetiyle Arap dünyasına ve özellikle de muhtemel barış partneri Suudi Arabistan’a doksan derece dik gelecek provokasyonlardan kaçınabilir mi? Orada iş Başbakan Netanyahu’nun isteğine ve becerisine kalıyor daha çok.


Bölgeye yeni gelen değil de dönen bir başka kişilik de tekrar Arap Ligine kavuşan Suriye Başkanı Esad. İran ve Rusya’nın desteğine şimdi Arap Ligini de katmaya çalışacak.


Toplantıya BAE temsilcileri de katıldı dinleyici olarak. Bu ülkeyle barışımıza değinen tüm konuşmacılar artan işbirliğinden ve barışın sağlamlığından bahsettiler.


Şahsen önemli bulduğum ama toplantıda değinilmeyen bir konu vardı.


BAE ve Bahreyn’de, (ve belki de kısmen Fas’ta) halk barışı benimsedi. Yani barış sadece liderler arasında değil halklar arasında da oldu.


Aynı şeyi Mısır ve Ürdün’le mevcut barış için söyleyemeyiz ne yazık ki.

Acaba MBS muhtemel barış için halkını hazırlayacak kadar cesur olabilir mi? Eğer barış olursa belki bu sorunun cevabını da buluruz ilerde.


Halen İsrael’de iktidarda olan sağcı hükümet bu barışa zemin hazırlayabilir mi?

Belki bu sorunun da cevabını buluruz ilerde.

Sorular çok, cevaplarını ilerde göreceğiz....





Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page